Beyaz çizgili beyaz bir tabloda arkadaşlık…

Bembeyaz bir tablo düşünün… Bir de üzerindeki beyaz çizgileri… Böyle bir tablo üzerinden arkadaşlık kavramını sorgulayan ‘Sanat’ oyunu bu sezon son kez 27 Mayıs’ta Oyun Atölyesi’nde izleyiciyle buluşuyor. Bu oyundaki performansıyla Afif Jale ödülüne değer görülen genç oyuncu Rüzgâr Aksoy’u konuk ettik sayfalarımıza.

23 Mayıs 2013 - 13:41
 
Büşra TANRITANIR
 
Ünlü Fransız yazar Yasmina Reza’nın 1994 yılında yazdığı “Sanat” oyunu, tiyatro dünyasının ilgi çeken eserlerinden biri. Bu oyunuyla En İyi Yazar ve Oyun ödülüne hak kazanan Reza, “Sanat”ta, beyaz üzerine beyaz çizgili bir tablonun üzerinden dostluk kavramını sorguluyor. Tek perdeden oluşan oyun, 2012 yılında Hakan Gerçek, Bekir Aksoy ve Rüzgâr Aksoy yorumuyla İstanbul’da da sahneye taşındı. Aralık ayından beri Kozzy Kozyatağı Kültür Merkezi, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi ve Kenter Tiyatrosu’nda sahnelenmeye devam eden oyun son kez, 27 Mayıs Pazar günü OyunAtölyesi’nde sanatseverlerin karşısına çıkacak. Sanat’taki İvan karakterini canlandırdığı performansıyla Afife Jale Ödülleri’nde “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” ödülüne değer görülen, Kadıköylü genç oyuncu Rüzgar Aksoy’la hem oyun hem de Kadıköy üzerine keyifli bir söyleşi yaptık.
 
-“Sanat” adlı oyun için Hakan Gerçek’le nasıl bir buluşma yakaladınız?
Hakan Gerçek’le Atölye’sinde 3 yıl önce tanıştık. Onun bir oyunculuk atölyesi vardı. Sınıfında 6 kız vardı, tek erkek bendim, bu yüzden herkes benimle çalışmak durumunda kalıyordu. Orada Hakan Gerçek de 7-8 ay hocalığımı yapmıştı. Aradan 2-3 yıl geçti. Atilla Şendil, “Sen De Gitme” adlı dizide oyuncu partnerim oldu. “Rüzgar, bir oyun var. Oynar mısın?” dedi. Bende çok fazla oyun tecrübem olmadığı halde Atilla ağabeye “Tamam, oynarım. Benim için de deneyim olur.” dedim. Daha sonra Hakan Gerçek’in olduğunu gördüm. Hakan ağabey de benim için “Olur, iyi bir oyuncu.” demiş. Ben de hocamla aynı sahneyi paylaşmış oldum.
 
-Sanat’ın konusu “arkadaşlık”, bu oyun üzerinden konuşmak gerekirse, bu dönemin arkadaşlık ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İnsanların birbirine çok fazla ihtiyacı var. Ama işten güçten, kendilerini korumak istemelerinden dolayı yüzeysel kaldığını düşünüyorum. Yani insanların arkadaşları artık belli yaşlarda oluşuyor. İş hayatına atıldıktan sonra dostluk denen çok fazla bir şey kalmıyor. Oyunda da eski bir arkadaşlık var. Uzun yıllar birbirinden ayrı kalarak farklı iş kollarında çalışmışlar. Dolayısıyla zevk ve beğenileri değişmiş. Bir araya geldiklerinde de bunun problemini yaşıyorlar. Biri kendini sanata vermiş, diğeri kariyere bir diğeri ise dostluk ilişkilerine. Bu yüzden çatışma yaşıyorlar.
 
-Sanat’taki performansınız çok konuşuldu hatta ödüllendirildi. Bekliyor muydunuz bu ödülü?
O anı izlemek isterdim. (Gülüyor.) İvan karakterini oturup izlemeyi çok isterdim. Eğitim aldım ama bu konuda çok da tecrübem yok. Tiyatronun diziye göre ilişki biçimi çok farklı… İvan karakteri de benim için aldığım eğitimlerin sentezleşmiş hali, deney alanı oldu. İlk profesyonel oyunda böyle bir şey gelince başınıza, sizi motive ediyor. Konuşmamda da “Bu cesareti gösterdiğiniz için teşekkür ederim.” dedim. Yeni başlamış biri olarak “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü”nü almak beni çok sevindirdi. İnşallah bu bir başlangıç olur, böyle de devam eder.
 
-İlk oyununuzla ödül almış oldunuz yani…
İlk profesyonel oyunum oldu evet. Daha önce Çehov’un “Sevgili Doktor” oyununda, Sadri Alışık’ta tek gösterimlik bir oyun olan “Yedi Karılı Hüsnü”de oynadım. Ama Bekir Aksoy ve Hakan Gerçek’in partnerliğinde, Atilla Şendil’in yönettiği bir oyun olan Sanat, benim için profesyonel olduğu için aslında ilk oyunum diyebilirim.
 
-27 Mayısta Sanat’ı son kez sahneleyeceksiniz. Yeni bir tiyatro oyunuyla sanatseverlerle buluşacak mısınız?
Evet, Oyun Atölye’sinde 27 Mayıs’ta dönemin son oyunu olacak. Diğer sezonda oynamaya devam edeceğiz. Ben de arayıştayım. Yeni bir tiyatro oyunu olursa, çalışmaya hazırım. Uygun bir ortam, koşullar, sahne, yönetmen ve oyuncu bulunursa “Mikado’nun Çöplerini” oynamak çok isterim. 3 sene önce Hakan Gerçek’in atölyesinde çalışmıştık.
 
-Adanalı, Serçe, Türkan gibi dizilerde oynadınız. Gerçekten kendimi buldum dediğiniz bir karakteri canlandırdınız mı?
Herkesin içinde farklı karakterler vardır. Senaryolarımızda dizilerde gerçek yazılmıyor. İnsanlar gerçekliğin biraz dışına çıkarılmış kurgulardan hoşlanıyorlar. Dolayısıyla beni ne kadar yansıtabilir ki? Sevdiğim karakter olarak, “Türkan”da Haydar vardı. O benim için derinlikli, araştırma yapabileceğim bir karakterdi. Onun dışında bütün karakterler benden bir şeyler taşıyordu. Zaten sendeki parçanın üzerine gidersin ve onu karakterin üzerine örtersin.
 
-Her dizide farklı karakterlerde gördük sizi. Gerçek hayatta Rüzgâr Aksoy nasıl biri?
Gerçek hayatta Rüzgar Aksoy, aç biri galiba. Mesela bir Haydar karakteri için Doğu’da 2 hafta kalıp oradaki insanları inceleyebiliyorsun; kişiliğini yakalamaya çalışıyorsun. Çoğu insan bunu yapmıyordur. İncelediğim karakterin bana kazandırdığı zihinsel, fiziksel katkıları var. Arkadaşlarımlayken daha özgür, sevecen biri olabiliyorum. Uyumlu biriyim, çatışmacı değilim. Belirli arkadaşlarım var yıllara yayılmış onlarla görüşmekten mutluluk duyuyorum. Herkes gibi âşık oluyorum. Sonrada hayal kırıklığına uğruyorum. Sinemaya bayılıyorum. Bu yaz yine bir sinema filmi var.
 
-Tiyatronun unutulmaya yüz tutmaya başladığı söyleniyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Devlet, Şehir Tiyatroları ve özel tiyatrolarda oynayan oyuncular zamanından kazanacakları parayı gözden çıkararak 2 ay boyunca prova yapıyorlar. Peki, niye? Size bir şeyler sunacaklar. Ölmekte olan bir meleği canlandırmak insanların elinde. O melek bizim iyi tarafımızdır. Ya da göstermek istemediğimiz kötü tarafımızdır. Sen izlediğinde çıkarımlarda bulunursun. Topluma, insana, hayata dair bir duyarlılığın canlılığın ayakta kalabilmesi için bir fenerdir tiyatro ve sanat. Eğer bu fenerin sönmesini istemiyorsanız, tiyatroya gitmelisiniz.
 
-Bir Kadıköylü olarak, Kadıköy’ün sizin için önemi nedir?
12 sene Beşiktaş’ta yaşadım. Annemle kardeşimi yanıma alınca daha sakin bir yer olsun istedim, Kadıköy’e taşındık. Burada insanlar daha yavaş yürüyorlar. Zamanlarını çok iyi kullanabiliyorlar. Karşı tarafta koşuşturmaca var. Anadolu yakasındakiler daha sakin. Trafik daha akıcı, yeşillik daha fazla. Moda’yı sevmemek elde mi? Hayalim Moda’da yaşamak.
Etiketler; Rüzgar Aksoy

ARŞİV