“Filmi izledikten sonra aşık olacağınıza söz veremem, o biraz kısmet işi. Ama Kadıköy’e taşınacağınız garanti!”
Kendisi de yeni bir Kadıköylü olan sinema yazarı Murat Tolga Şen, böyle yazdı geçtiğimiz günlerde. Bahsettiği film “Bir Aşk İki Hayat”. Başrollerini Engin Akyürek ve Bergüzar Korel’in paylaştığı ve geçenlerde vizyona giren bu filmde, Kadıköy de hikayede önemli bir rol oynuyor. Tesadüfler eseri karşılaşan iki insanın aşklarına ev sahipliği yapıyor Kadıköy…
Biz de bu vesileyle, -geçen sezonun popüler dizilerinden Ufak Tefek Cinayetler’in de yönetmeni olan- yönetmen Ali Bilgin ile elbette ki Kadıköy’de buluştuk, hem filmi hem semti konuştuk.
• Henüz izlememiş olanlar için, yönetmeninin dilinden filmin konusunu dinleyelim önce.
Hayatımızdaki kader ve tesadüflere dair bir film… Bu bir tür. Daha önce Türkiye'de yapılmamış bir tür ama yurt dışında örnekleri var. Tesadüflere, karşılaşmalara, hayatımızdaki küçük anlara, o küçük anların ve küçük kararların bizim geleceğimizi ne kadar etkilediğini anlatıyoruz.
• Her insanın kimi zaman düşündüğü bir şeydir bu…
Evet hele ki ülkemizde kimi zaman öyle trajik şeyler oluyor ki… 5 dakika gecikmeseydim ben de o bombanın patladığı yerde olabilirdim, 10 dakika ile hayatım kurtuldu gibi... Tabii bizimkisi o kadar trajik bir hikaye değil. Umut karakteri yani Engin Akyürek, bir gece köpeğinin dışarı çıkartmaya karar vermesiyle hayatı 2 şekilde akıyor. Birinde köpeğini dışarı çıkarıyor ve yolu Deniz yani Bergüzar Korel ile kesişiyor. Diğer seçenekte de evde kaldığı için başına talihsiz olaylar geliyor. O kırılma anından sonra hikaye 2 aks üzerinden ilerliyor. Bunlara a ve b hikayesi diyoruz, biri pozitif biri negatif…
• Bu durumda 2 final mi var filmde .
Evet öyle.
Evet bir aşk filmi ama aşktan öte bir ilişki filmi bence. Daha sade ve basit bir noktadan anlatıyor aşkı ve ilişkiyi. Daha olgun ve gerçek bir noktadan yaklaşıyoruz. Yeni bir şey olması çoğu insanın hoşuna gidiyor. Daha önce anlatılmamış bir formda anlatması filmi farklı kılan temel unsur.
• Senaryo kime ait?
Özlem Yılmaz ve Burcu Görgün Toptaş’a a ait, ama bu bir adaptasyon. Biz her ne kadar bunun hakları alınmış, telifi ödenmiş bir adaptasyon olduğunu söylesek de birileri buradan eleştirmeye bayılıyor. Zaman kırılmasını anlatan pek çok film var. Bizim filmimiz de aslında bir Yunan yönetmenin kendisin yazıp yönettiği ve hatta oynadığı bir film. Orijinalinde Yunanistan'daki krizi anlatan, belgesel tarafı olan bir hikaye. Biz kendisi ile görüştük, haklarını aldık. Eser sahibi olarak da zaten geçiyor ismi. Çıkış noktası ve karakterleri mümkün olduğunca korumaya çalışıp yerelleştirdik.
Umut karakteri filmde bir yönetmeni canlandırıyor. Biraz benzer yönlerimiz de var açıkçası. (gülüyor) Aslında bu erkek karakter biraz antipatik ve itici bir noktaya gidebilecek bir karakter. Bana benzemeyen yönleri… (gülmeye devam ediyor) O nedenle bizim biraz daha sıcak bir kast yapmamız gerekiyordu. Engin baştan beri zaten aklımızda idi. Bu karakteri Türkiye standartlarında oynayabilecek en iyi isim diye düşünüyordum. Bergüzar bu filmin çok daha olgun bir noktaya gelmesinde etkili oldu. Çok doğru bir karar oldu. Bence onun istemesi önemliydi her şeyden önce. Çünkü uzun yıllardır dönem işlerinde oynadığı için o da bu role çok heyecanlandı ve karaktere çok şey kattı. Ortaya çok keyifli bir sonuç çıktı. İkisi de çok severek çalıştılar.
• Daha önce birlikte çalışmışlar mı?
Hayır, sadece merhabaları varmış
• Yönetmen olarak risk almışsınız.
Risk diyemem. Tabii ki çalışmadan önce oyunculara dair brif alıyorsunuz yönetmen olarak. İkisinin de bugüne kadar yaptığı işlerin hiçbirinde negatif bir algı yoktu, çok profesyonel ve disiplinlilerdi. Bizim sette de çok pozitiftiler, çok yapıcı tavırları vardı. Zaten sete çıkmadan önce birlikte epey bir mesai yaptık; okuma yaptık, Kadıköy'de sokaklarda birlikte gezdik, deneme çekimleri yaptık. Ondan sonra sahaya çekimlere indik. 1 aylık bir süreç hazırlık oldu. Birbirlerini tanımaları ve kendilerini güvende ve rahat hissetmeleri çok önemliydi çünkü samimi sahneler var filmde. O sahneleri birbirlerini hiç tanımadan çıkarmak zor olurdu. Oyuncu yönetmene teslim olmalı ve güvenmeli. Kafasında soru işaretleri varsa her şey çok zorlaşır. Benim onları ikna etmem lazım ki onlar da bana güvenebilsin. Herkes birbirine güvendiği noktada iş pozitif ilerliyor.
“KADIKÖY FİLMİN HİKAYESİNE UYGUN”
‘Kadıköy güzel, hadi orada çekelim’ değil de hikayeye çok uyuduğu için seçtik burayı. Benim Kadıköy’de yaşayan yönetmen arkadaşlarım var. Burası edebiyat, resim, müzik gibi pek çok sanat dalından kişilerin yaşadığı bir zaten. ‘Beylikdüzü filmi yapacağım gidelim Beylikdüzü'nde çekim yapalım’ değil de… Bu filmin gerçekliğinde, Umut’un Beylikdüzü'nde yaşaması absürt olurdu. O da kendini özgür hissettiği, kendisi gibi olan insanların yaşadığı yerde yaşamayı tercih etti. Yani filmin gerçekliği içinde Umut karakterinin Kadıköy'de yaşaması doğru olduğu için Kadıköy’ü seçtik.
Alternatif Cihangir ya da Karaköy olabilirdi belki ama oralar çok işlendi. Bir de Kadıköy Moda’nın sayfiye yeri özelliği de bizi cezbetti, filme de çok yakıştı. Bu film bir semt işi.
• Tamamını Kadıköy'de mi çektiniz?
Hikayenin hepsi Kadıköy ve Moda’da. Ama bazı teknik sebeplerden dolayı işin bir ayağı olan ev sahneleri Balat'ta çekildi. Ev aslında Balat'ta ama oranın Kadıköy mimarisiyle örtüştüğü yerler üzerinden ilerledik. Neden Balat? Oranın şartları bizim için daha elverişli idi, benim kafamdaki ev Balat'ta idi. Sadece eve evin önündeki sokağa kullandık. O evin terası olarak ise Kadıköy çarşıda bir dershanenin terasını kullandık. Fonda vapurlar, matılar ve Haydarpaşa…
“KADIKÖY, TÜRKİYE GERÇEĞİ DEĞİL”
• Siz Kadıköylü müsünüz?
Hayır ben Cihangir'de yaşıyorum. Oradan buraya çok göç var (gülüyor) Kadıköy'e sık geliyorum, burayı çok seviyorum. İnsanlar daha sakin daha stressiz, birbirlerine daha çok saygı duyuyorlar, sokak hayvanlarına yaklaşımları bile farklı, giyim tarzından ya da başka bir şeyden insanların yargılanmadığı bir yer.
Film öncesi süreçte de burada çok vakit geçirdim. Buranın ruhunu, duygusunu, enerjisini seviyorum. Bu süreçte şunu fark ettim ki Kadıköy daha genç bir yer. Benim gözlemlediğim yaş ortalaması 25 gibi. O nedenle bizim karakterler bu yapıda büyük kalmasın diye o yüzden çevre cast’ını da büyük tuttuk.
Kadıköy, Moda genel olarak baktığımda aslında Türkiye gerçeği değil bence. Biraz kurtarılmış bölge. Tabii ki her semtin kendi aurası, yaşam stili var. Her ne kadar başta ekonomik şartlar belirlese de çoğu zaman insanlar kendini rahat hissettiği, kendi gibi insanların olduğu yerde yaşamayı tercih ediyor. Ama Kadıköy gecenin bir yarısı bir kadının evine rahatça gidebileceği bir yer. Birçok semte göre böyle bir farkı var. Genel olarak ülkede böyle bir huzursuzluk varken Kadıköy gibi yerlerde bir kadının gece vakti evine rahatça gidebilmesi bir konfor oldu, aslında utanılacak bir şeyken...
• Bu noktadan ilerleyecek olursak; filminiz yurtdışında gösterildiğinde Türkiye ve özellikle de İstanbul algısına nasıl etki edecek sizce?
Bence insanların kafasındaki algı bambaşka olacak. Türkiye’nin, özellikle de İstanbul’un ne kadar modern ve rahat olduğunu görecekler. Çünkü maalesef hala bir çok yabancı yapımda fesli ve nargileli insanlar olarak gösteriliyoruz. Gerçi nargile kültürünü çok da inkar edemeyeceğim ama. (gülüyor) Tabii ki oryantalizm olacak ama Türkiye'nin bu yüzünü de göstermek büyük bir reklam. Çünkü yurtdışından gelen insan kendini güvende hissetmek ister. Bence bu film, birçok insanın kafasındaki Türkiye algısını değiştirebilecek güçte. Elbette ki ben bunu kendime misyon edinmedim, buranın gerçeği neyse onu göstermeye çalıştım.
• Sinema yazarı Murat Tolga Şen, Kadıköy sokaklarının filmin ruh haline çok uyan doğal bir sete dönüştüğünü, Kadıköy’ün adeta ‘üçüncü bir başrol’ olduğunu yazmış. Katılır mısınız bu yoruma?
Bir işin dünyasını kurarken seyirciye vaad ettiğin şey çok önemli. Filmin nasıl bir yerde geçtiği çok önemli. Mesela nasıl ki Zindan Adası filminde ada nasıl başrolde ise, bizim filmde de Kadıköy çok önemli. Kadıköy'deki özgür ruh hali hikayenin içine oldukça giriyor. Evet Murat Bey çok doğru yazmış çok sağ olsun, ben de o yazıyı çok sevdim.
Film Kadıköy reklamı olmuş diye yazanlar oldu! (gülüyor) Tabii ki bu bir sinema filmi, reklam değil ama birilerinin Kadıköy’ü merak edip burayı görmeye gelmelerine vesile olursa ne mutlu...
Buranın bir avantajı da insanların çok kendi hallerinde olmaları... Başka semtlerde belki bu kadar rahat çalışamazdık. Çarşının göbeğinde, en kalabalık olduğu yerde bile herkes kendi işinde gücünde. O nedenle çok rahat çalıştık burada. Hiç bir aksilik olmadı, çekimler çok güzel geçti. Hatta planladığımızdan daha da rahat oldu.
Evet. Filmin müziklerinde Kadıköy sound’u bizi şekillendirdi. Yeni nesil Kadıköylü müzisyenler var; Nilipek, Yüzyüzeyken Konuşuruz, Deniz Tekin, Sufle grubu gibi. Fonda da Kadıköy müzisyenlerinin şarkılarını kullandık, Kesmeşeker gibi.
• Farazi bir soru olsun bu; Kadıköylüler başta olmak üzere seyircileri filminize nasıl davet edersiniz? Yani neden bu filmi tercih etsinler?
Farazi ama güzel bir soru. Öncelikle şunu söylemek isterim özellikle bu film üzerinden değil ama insanlar sinemaya gitmeli… Oradaki atmosfer, sinemada film izleme konsantrasyonu başka. Evde film izlemek gibi değil. İnsanın evde dikkati dağılıyor. Oysa sinemada sadece filme konsantre oluyorsun, o karanlıktaki etrafındaki diğer izleyicilerin enerjisiyle birlikte filmi daha iyi algılıyorsun.
Bu soğuk kış günlerinde bir yaz filmi izlemek de güzel olur bence. Bir seyirci ‘yazın içilen serin limonata gibi bir film olmuş’ demiş.
Filmden çıktıktan sonra çoğu insandan aldığım geri bildirim şu yönde; ‘o gün orada olmasaydım, o an yanımda sen olmasaydın, o gün onunla tanışmasaydım’ gibi anlar var ya hayatımızda... Geri dönüp bunları sorgulamak ve bundan sonra alacağımız kararların hayatımızı ne kadar şekillendirdiğini sorgulatmak…
İlişkilerde ne kadar fedakar olunmalı? Mesela bu hikayede erkek biraz daha egoist, bencil ve kaba bir erkek. Ama günün sonunda 2 karakter birbirlerine açıldığında geçmiş travmalarından dolayı böyle olduklarını anlıyoruz. Yani çocukluk travmaları çözüldüğü zaman insanlar çok daha sağlıklı ve mutlu oluyorlar. Yani filmden herkesin kendince alabileceği bir nokta var. Seyirciler bu filme giderlerse hem mutlu olup hem de kendilerini biraz sorgulama imkanı bulacaklar…
“KADIKÖY DİZİSİ ÇEKMEK İSTERİM”
• Film Kadıköy'deki salonlarda vizyonda değil mi?
Evet evet, hatta ben Rexx’te izledim. Orada izlemek benim için de güzel bir histi. Çünkü zaten o civarda yapmıştık çekimleri.
• Filmi izleyenlerden, özellikle de Kadıköylülerden nasıl dönüşler aldınız?
Kadıköylü bazı akademisyen arkadaşlarım, ‘Kadıköy’ü fazla güzel göstermişsin, biraz da kötü yerlerini de gösterseydin’ dediler. Ama bu filmin misyonu o değil. Tabii ki zaten Kadıköy de Çarşı ve Moda’dan ibaret değil, başka başka semtler de var. Biz Moda- Çarşı hattını temel aldık diyebiliriz.
Güzel yorumlar geliyor, hoşuma gidiyor. Filmi izleyip de ‘Kadıköy'de olmak istedim’ diyenler oluyor. İnsanlar o sokakları, o ruhu, o enerjiyi yaşamak istiyorlar. Bunu yaratabilmek bir yönetmen için güzel bir şey.
• Kadıköy'de başka bir film çekmeyi düşünüyor musunuz ileride?
Bir ara vermem gerekebilir. (gülümsüyor) Şimdi hemen bir tane daha çekersem fazla olur. Ama mesela neden burada dizi çekilmiyor merak ediyorum. Kadıköy'de geçen bir dizi çekmek isterim.
• Birkaç dizi çekiliyor benim bildiğim kadarıyla.
Evet ama Kadıköy hikayesi değil onlar. Ara ara gelip Kadıköy'de sahneler çekiyorlar ama buranın hakkını vererek değil. Tabii sadece yönetmenle bitmiyor o durum. Senaryo süreci de etkili. Bizim filmimizin Kadıköy, Moda filmi olmasında senaristlerimizin etkisi çok büyük. Zaten Özlem (Yılmaz) burada yaşıyor, bu sokakları hayal ederek yazdı.