Bir “Kadıköy’oğlu”nun hatıratı…

Kendini ‘Kadıköy’oğlu’ olarak niteleyen usta yazar Hulki Aktunç’un satırlarındaki Kadıköy…

25 Ocak 2018 - 13:05

Kadıköyü’nü kendine mesken eylemiş yazar, şair, öykücü, romancı, denemeci Hulki Aktunç, 1949’da doğduğu Kadıköy’den hiç çıkmadı desek yeridir. Öyle ki 40 yılı aşkın süre, ‘karşı’ yakadaki iş yerlerinde çalıştı. Her bir gün o yol çilesini çekerek işlerine gitti ama ömrünce bir kez bile ‘karşı’ya taşınmayı düşünmemiş. Hatta bir iş yerinde yönetici olarak çalışırken, patronunun ‘Bu tarafa taşın, kiranı ben vereceğim!’ önerisini bile reddetmiş. Çünkü O, kendi deyimiyle ve kelimenin tam anlamıyla bir ‘Kadıköy’oğlu’.

Hulki Aktunç, eğer hayatta olsaydı 27 Ocak’ta 69 yaşına girecekti. Biz de yazarları sadece ölüm yıldönümlerinde değil yaşgünlerinde de anmanın gerekliliği üzerine, Aktunç’u doğumgünü anısına, kendi satırlarıyla anmayı, anlatmayı istedik.

‘’Hayat sonsuz, Kadıköy sonsuz…’’

Yazar, ‘’Bir Kadıköy'oğlu’’ adlı kitabında , ‘’1990’larda, bir dergide okumuştum. Kadıköy’de 24 ayar Kadıköylüler de var, yaşları 60-70… Ve Karşı’ya ömür boyunca hiç geçmemişler. Bu kitabı işte onlara, dünyayı Kadıköy’de bulup yaşayanlara adadım. Bir Kadıköy monografisi, tarihi, tarihçesi yazamazdım. Alanım değil. Bir Üzerlik Sokağı bile bu kitaba sığmadığına göre, amacımı aşmış olurum.   Kitabı yazmayı bitirdiğim Temmuz 2009 sonlarında, hala eksik bırakma duyguları içindeydim. Ama, işin özü-tözü bu. Hayat sonsuz, Kadıköy sonsuz, yazının yazgısı da yazık ki, belki de iyi ki sonlu olmaktır’’ diye yazmıştı. İşte o kitaptan (kısaltılarak) Kadıköyü’ne dair satırlar, kişiler, anılar, gözlemler;

  • Kadıköy sokaklarında darmadağın bir aşkın yürüyüşü

Marika, hepimizin nişanlısı idi. Rum. 1960’larda kırkında mıydı? Annesi ve abisiyle yaşamaktaydı. Kese kağıdı yapıp esnafa satarlardı.  Marika, bu ev-içi bunaltısından firar eder dururdu besbelli. Hep sokaklarda. Konuşmazdı. Dilsiz değildi de konuşmaya küskün idi.   Hüzün en deriniyle mahzun, küçücük, ama dışarıya uğramış mavi-yeşil gözleriyle Marika…  Sokak sokak, deli deli dolaşır. Oğul, onun öyküsünü de biliyordu: 16 ya da 17’sindeymiş. Bir delikanlı ile sevdaya düşmüşler. Sevişmişler de. Herif aniden kaybolmuş. Yüzüstü bırakmış Marika’yı.   Bir Rum? Bir Türk? Bir Ermeni? Bir Yahudi?  Erkeklerin hepsi!  Marika’nın aklı çıkmış, haberi o genci arıyor. Onunla buluştuğu sokaklarda… Artık buluşma yeri olmaktan çıkıp birbirine ulanarak birer labirente dönmüş sokaklarda…  Tellalzade, Muvakkithane, Üzerlik, Mühürdar, Başçavuş, Serasker, Sakızgülü, Arayıcıbaşı… Kadıköy, darmadağın bir aşkın yürüyüşüyle , Marika’nın adımlarıyla anlatılabilir. Yılgın, mahzun, arayan, aranan, mavi-yeşil umut dolu, kapkara umutsuz bakışlarıyla da.   Marika, unutuldu.

  • Dümbülü’nün Yoğurtçu’daki hıyar şakası!

  Yoğurtçu Park Açık Hava Sineması, Polis Karakolu’nun yanı, parkın da karşısı. Yerli filmler oynatılıyor. Sinema bahçesinin sağında, odun deposu. Bedavacılar, odun istiflerinin üzerinden seyrediyor.   Sinemada ne var o akşam, ikindi vakti münadiler geliyor Üzerlik Sokağı’na, bire bin katarak duyuruyorlar… Bir gün İsmail Dümbüllü’yü duyuruyorlar. O kavuklu ise, pişekarı da Tevkif İnce… Milleti kırıp geçiyorlar. Gidiyoruz neşeyle. Nah bu gözlerimle gördüm, ön sıralarda oturan bir herif oyunun en heyecanlı anında sahneye bir salatalık attı. İsmail Bey sustu, eğildi, salatalığı inceledi bir zaman, evirdi çevirdi, sağa baktı sola baktı,  “Hıyar, evet, hıyar. Bir beyefendi, sahneye kart dö vizitini attı!” Olay gerçek imiş. Dümbülü’nün sahneye atılan hıyara “tuluat” tepkisi öyle sevilmiş ki, hocam bunu her oyunda tekrarlıyor. Tekrarlatıyor.

 KADIKÖY’Ü ANLAMAK…

Kitabın sonunda Arife Kalender’in, 18 Mayıs 2006’da yazar ile yaptığı ‘’Bir ‘Kadıköy’oğlu’ ile söyleşi’’ başlıklı röportajından bazı satırlar şöyle; 

   AK: “Yangın kavmindeyiz/ne giysek alev” demişsiniz. Bana biraz da “Kadıköy kavminden” görünüyorsunuz. Doğduğunuz yer, etkisi nedir Kadıköy’ün yaşamınızda, yazdıklarınızda?

  HA: Güneşlibahçe Sokağı’nda doğup Üzerlik sokağında büyüdüm. Sokak isimleri bile eğitir insanı. Çarşıda geçti çocukluğum. 7-8 yaşlarındayken az az Rumca, Ermenice, Kürtçe konuşabiliyordum.  Ben gerçi yaşamını yazıklarına fazlaca karıştıran, hele yakın çevresini öznel tavırlarla yazan yazarlardan hiç hazzetmem; ama, “Bir Çağ Yangını” romanında Nisa ile Ömer’in yaşadığı eski ev Üzerlik Sokakta, numara 35, bugün de duruyor. Romandaki ev, kör penceresiyle, sarnıca işte o evdir. Deniz tutkumun kökeninde Kadıköy iskelesi-Moda arasındaki kıyı vardır. Eski Kadıköylüler Zaharof derdi oraya. Ekleyeyim, geçen yıl Üzerlik Sokağı’nı adım adım yazdım, bir güldeste yayımlanacak.

 AK: Demin anlattığınız kıyı bugün artık yok gibi. Değişti, değişti. Bir şiirinizde “Bir resmin solma süreciyle solman” diyorsunuz. Kadıköy’ün değişimi, bir “solman süreci” mi? Ne diyorsunuz bu değişime?

 HA: Bu değişim rıhtım denizinin ölmesiyle başlar, daha sonra kıyı kıyı giden kirlenme, Kurbağalıdere’ye ulaşır, su artık bir kadavraya döner. Aksi de söylenebilir. Dere bitmeye başlamıştır. (Yazdığım ilk öykülerden birinin adı, “Kurbağalıdere Kıyısı Bir Cehennemse”.) Öte yandan, benim çocukluğumun kırklık, hatta tarlalık alanı, Fikirtepe, şimdiki haline genelde gecekonduyla dolar dolar. Kadıköy ve çevresindeki değişimi genelde olumlu bulduğumu söyleyemem. İnsan varlığı da hızla tek tipleşti, sevdiğim çarşıya çok seyrek iniyorum, benim Kadıköy’üm yok artık.

  AK: 57 yaşında 57 yıldır Kadıköylüsünüz, bir “Kadıköylülük” kavramı var mıdır?

  HA: Olmaz mı? Karşıtından gidelim, siz sevgili Refik Durbaş ile de konuştunuz, 22 yıl oturmuş, Kadıköylü değil bence, söylediklerine tatlı tatlı gülümsedim. Eşim Semra da 35 yıldır Kadıköylüdür, o da ara sıra söyler, Kadıköylü olamamıştır. Aman canım bir farklılık, bir erdem midir bu? Herhangi bir yerli olmak, üstünlük olamaz. Ama orayı anlamak, çözümlememek, oraya şu ya da bu biçimde bir katkıda bulunmak, elbette erdemdir. Somut olarak bakın, Üsküdarlılık ile Kadıköylülük bile çok farklıdır. Karşı tarafın taksi şoförlerine sorun, buraya geçtiklerinde ortamın ve insanın şimdi bile nasıl değiştiğini anlatırlar. Burada rahat ettiklerini söyler çoğu, her anlamda.


ARŞİV