İstanbul’un ilk şehir rehberinden edebiyat erkânının toplandığı Küllük Kahvehanesi’ne, toplatılan ilk dergi Cüzdan’dan, ekslibrisin Türkiye serüvenine, Hasan Ali Yücel mektuplarından, en eski kitap ayracına edebiyat tarihinin kıyıda köşede kalmış anıları kitap kurdu bir sahaf olan Emin Nedret İşli sayesinde kitap haline geldi.
Türkiye’nin önemli sahaflarından biri olan Emin Nedret İşli’nin Kırmızı Kedi Yayınevi’nde çıkan Sahafnâme isimli kitabı edebiyat tarihimizin pek de bilinmeyen yanlarını gün yüzüne çıkarıyor. İşli’nin “Giriş” yazısında “Yaklaşık 40 yıla yakın zamandır (Beyazıt’ta Beyaz Saray Çarşısı’ndaki Enderun Kitabevi’nde, 1978 ilkbaharındaki çıraklıktan bu yana) sadece bu mesleği icra eden bir kişi, ‘Bu gözler neler gördü’ cümlesini kurmaya hak kazanmış kıdemli bir sahaf olarak, elimden gelip geçen yüzlerce belge, binlerce kitabın küçük bir kısmının kaydını tutmak, bunları meraklılarıyla paylaşmak fikrinden doğdu bu kitap” dediği Sahafnâme dört ana başlıktan oluşuyor. Mazruf, Kitaphane, Portre ve Efemera.
Bir dönem Milli Eğitim Bakanlığı yapan Hasan Ali Yücel’in Nahid Sırrı’ya yazdığı mektuplardan tutun, Orhan Veli’nin gizli takipçisine, Halit Ziya Uşaklıgil’in “Kırık Hayatlar’a dair yazısına, Neyzen Tevfik’ten Ahmet Refik’e vedaya kadar edebiyat meraklılarının ilgiyle okuyacağı pek çok farklı bilgi bulunuyor. Kitaptan ilginç birkaç bölümü okurlarımızla paylaşıyoruz.
TOPLATILAN İLK DERGİ
Gazete ve dergi alanında yasaklanan ve toplatılan ilk derginin adı Cüzdan’dır… 25*17 boyutunda, 32 sayfalık, resimsiz bu dergiyi Türk yayın yaşamına birkaç kuşak hizmet edecek olan “Ebüzziya” ailesinin en büyük ismi Ebüzziya Tevfik Bey çıkarmıştır.
Dergide Namık Kemal, Recaizade Mahmud Ekrem, Edhem Pertev, Reşad Beyi Doktor Aziz Bey gibi devrin önemli fikir ve edebiyat insanları yazmıştı. Namık Kemal ve arkadaşları gibi mimlenmiş kişilerin yazılarından rahatsız olundu ve 5 Şubat 1873 tarihinde çıkarılan Cüzdan dergisi dağıtımının ikinci gününde toplatıldı ve birinci baskısında da kapatıldı.
İLK KİTAP AYRACI
Emin Nedret İşli’nin araştırmalarına göre ilk kitap ayraçları 1950’li yıllardan sonra üretilmiş. Hatta ilk örneklerinden biri hem yabancı hem de politik. 1952’de Türkiye’nin Nato'ya katılmasıyla üretilmişti. Tasarım olarak da kendinden sonra gelenlerin içinde benzeri yoktu. Yarısı katlanmış bir kapak gibi dizayn edilmişti. Modern kıyafetli bir askeri ikiye bölen bu tasarımda kapağı ve küçük sayfayı çevirdiğinizde ayracın yarısında da “Nato Türkiye sayesinde daha kuvvetlidir” yazmaktaydı.
HERKESİN KİTABI
Akıllı telefonların ve internetin olmadığı yıllarda insanlar ulaşım, etkinlik ve gündelik hayata dair diğer bilgi ve tarifeleri kitaplardan, broşürlerden veya gazetelerden öğreniyorlardı. İstanbul’da ilk tarifeler daha çok kentin ulaşım araçlarının kalkış varış saatlerini, hareket noktalarını, seferlerin yapıldığı günleri gösteren kitapçıklardı. 1900’lü yıllardan sonra kapsamlı ve düzenli çıkarılan tarifeler, özellikle şehir ulaşımının gelişimini gösteren kaynak kitaplardır. Bu kaynak kitaplardan biri 1930 yılı Haziran ayında ilk sayısı yayımlanan Herkesin Kitabı’nın alt başlığı “Faideli ve Ameli Bilgileri Muhtevi Olarak İlkbahar, Yaz, Sonbahar ve Kış Mevsimlerinde Neşrolunur Mecmuadır” şeklindeydi. 64 sayfalık, cepte saklanabilecek ölçüde tasarlanan kitapçık kentin deniz, kara, demiryolu ulaşımına dair yararlı bilgiler içeriyordu. Kitapçıkta İstanbul Belediyesi İktisat İşleri Müdürlüğü’nün uyguladığı “Hamallar Tarifesi” de yer alıyordu.
İSTANBUL’UN İLK KENT REHBERİ
İstanbul’da basılan ilk kent rehberi Alexandre Timoni’nin 1841 yılında yazdığı Fransızca eserdi. Harf Devrimi’nden sonra Latin alfabesiyle yayınlanan ilk İstanbul rehberi Photo Français- Artistik Foto Franse isimli fotoğraf stüdyosu sahibi Jean Weinberg tarafından hazırlandı ve bastırıldı. 1929 yılında 15*12 cm ölçülerinde 53+275 sayfa olarak basılan rehberde şehrin yüzölçümü, eski eserleri semtlerin tarihi, mahalle ve sokak isimleri gibi bilgiler yer alıyordu.
TELEFONA YASAK
İstanbul telefonla 1881 yılında tanıştı. 16 Ağustos 1886 yılında telefonu “gizli kapaklı işler görülmesine müsait bir icad” olarak değerlendiren II. Abdülhamit emriyle yasaklandı. Bu yasak II. Meşrutiyet’e yani 1908 yılına kadar sürdü. 1909 yılında Büyük Postane binasına bir telefon santrali kurulmasıyla İstanbul’un telefonla serüveni başladı.