Biz onu hep Dr. Müfid Ekdal’ın eşi Celile Hanım olarak tanırdık. Ancak geçtiğimiz ay yayınlanan, Neşe Doster’in yazdığı kitap, Celile Hanım’ın ne kadar çarpıcı ve sıra dışı bir hayatı olduğunu gözler önüne seriyor...
Şule ÖZÇELİK
Geçmişten bugüne, alanlarında öne çıkan pek çok ünlü şahsiyetin yaşadığı Kadıköy’ün unutulmayacak isimlerinden biri de geçtiğimiz yıl Temmuz ayında kaybettiğimiz Dr. Müfid Ekdal’dır. Başarılı hekimliğinin yanı sıra Kadıköy’ün zengin geçmişini anlattığı kitaplarla ilçenin adeta belleği olan Dr. Ekdal’la gazeteci olarak tanışma şansını bulmuş ve pek çok röportaj yapmıştım. Röportajlarımızı genelde, Müfid Bey’in Feneryolu’ndaki, içinde yılların anılarını taşıyan tarihi köşkünde yapardık. Bu söyleşilerimiz sırasında Müfid Bey’in zarif eşi Celile Hanım’la da tanışma fırsatı buldum. Celile Hanım’ın bende yarattığı ilk izlenim, son derece kibar ve zarif bir kişi olduğuydu. Aynı zamanda güler yüzlü, esprili ve hoşsohbetti... 4 çocuk ve 7 torun sahibi olan Celile Hanım’ın müşfik bir ebeveyn olduğunu da görme fırsatı bulmuştum.
Kadıköy’ün geçmiş zamanlarını konuşurken bazen Celile Hanım da söyleşimize katılır, katkı verirdi, kendisinin de bu konuda en az Müfid Bey kadar bilgi sahibi olduğunu görürdüm. Hani “her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır” diye meşhur bir söz vardır ya; işte Celile Hanım da bu lafın canlı bir örneğiydi... Eşinin iyi bir kariyer yapması, işinde rahatlıkla, aklı evde ve çocuklarında kalmayacak şekilde huzurla çalışabilmesi için gereken ortamı sağlayan, iyi bir ev kadını ve eş olarak görmüştüm Celile Hanım’ı... Aynı zamanda her yaş grubuyla iyi anlaşabilen, her ortama rahatlıkla uyum sağlayabilen bir kişiliği vardı. Ancak Celile Hanım’ı ne kadar az tanıdığımı, gerçekten “roman olabilecek” bir hayat öyküsüne sahip olduğunu, 55 yıllık eşi Dr. Müfid Bey’in vefatının ardından öğrendim...
GÜNLERCE HABER OLDU
Feneryolu’ndaki dedesi Ali Rıza Paşa’nın köşkünde 1927 yılında doğan, yaşamını Halep’te sürdüren, bu şehirde dönemin meşhur ailelerinden Jabrilere gelin olan bu evliliğinden 2 çocuğu olan Celile Hanım’ı aslında hiç tanımıyordum. Günümüzde bile dünyada en başarılı üniversiteler arasında sayılan Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi okuduğunu, bu okuldan mezun olan ilk Müslüman kız olması nedeniyle Halep Radyosu’nda günlerce haber yapıldığını bilmiyordum. Halep’te bir okulun kuruculuğunu ve yöneticiliğini yaptığından, aynı zamanda öğretmenlik yaparak öğrenciler yetiştirdiğinden de haberim yoktu.
Kadın sürücünün nedense hiç olmadığı 1950’li yıllarda Celile Hanım’ın kendi kullandığı arabayla, karayoluyla Halep’ten İstanbul’a gelip gittiğini de bilmiyordum.
Eşi Zahir Jabri’nin ani vefatı üzerine genç yaşta iki çocuğuyla dul kalınca yaşadığı yoğun yas döneminden uzaklaşmak için dedesinin Feneryolu’ndaki köşküne geldiğini ve burada Dr. Müfid Ekdal’la tesadüfen tanışıp evlendiğini, bu evlilikten olan 2 çocuğu ile İstanbul’da kurduğu yeni hayatın hikâyesini de iyi bildiğim söylenemezdi, Müfid Bey’le evlendikten sonra Halep’te ardında kalan, ilk eşinden olan iki çocuğuna duyduğu tam 12 yıl süren özlemini de...
Son derece güzel kullandığı Türkçe’nin yanı sıra İngilizce, Fransızca ve Arapça’yı da anadili gibi rahatlıkla konuştuğunu, hatta eşi Müfid Bey’e kitaplarını yazarken takıldığı yerlerde yardım ettiğini ve sayfalarını daktiloyla yazarak 24 saat süreyle asistanlığını yaptığını da bilmiyordum.
DOLU DOLU BİR HAYAT
Celile Hanım’ın bazen hüzünlü bazen neşeli romanlara rahatlıkla konu olabilecek çarpıcılıktaki yaşamını, eşi Müfid Bey’in vefatından sonra daha ayrıntılı olarak öğrenebildim.
Geçtiğimiz yıl Aralık ayında Gazete Kadıköy’ün 764. sayısı için Celile Hanım’la bir söyleşi yapmak için arkadaşım Gökçe Uygun’la birlikte Feneryolu’ndaki köşke gitmiştik. Amacımız, Müfid Bey’i, bu kez 55 yıllık hayat arkadaşı Celile Hanım’ın ağzından dinlemek, Kadıköy’ün bu değerli ve önemli şahsiyetini, okurlarımıza bir eş bir baba olarak anlatmak, hem de Celile Hanım’ı daha yakından tanımaktı.
Ziyaretimiz sırasında gazeteci-yazar Neşe Doster de bizimle birlikteydi. Ekdal ailesi ile 20 yıllık bir dostluğu olan benim de yakından tanıdığım Neşe Hanım, Celile Hanım’ın hayatını anlatacak bir kitap hazırlığında olduğunu söyleyince heyecanlandım... Neşe Hanım, kitap için uzun süren bir çalışma dönemi geçirdiğini, sık sık Beyrut ve Suriye’ye seyahat edip araştırma yaptığını ancak çeşitli nedenlerle kitabın basımını ertelemek zorunda kaldığını söyleyerek kitabın Mart ayında basılacağını söyledi.
Neşe Hanım’ın belirttiği gibi kitap, bu ay yayınlandı. “Celile-Halep’ten İstanbul’a Bir Ömür, Bir Devir, Bir Kadın” ismiyle yayınlanan kitap bir solukta okunuyor... Doster, kitabında, Celile Hanım’ın İstanbul’da başlayıp Halep’te ardından yine İstanbul’da devam eden öyküsünü akıcı bir üslupla anlatıyor.
‘KADIN OLMANIN NELERE MAL OLDUĞUNU ÖĞRENDİM’
Neşe Doster, kitabının önsözünde bu kitabı neden yazdığını şöyle anlatıyor:
“Celile Hanım’ı dinleyip notlarımı alırken kadın olmanın, anne olmanın, geleneksel baskılara direnmenin, âşık olmanın, çocuklarından zorunlu nedenlerle ayrı kalmanın nelere mal olduğunu öğrendim. Aşk için, sevda uğruna atılan bazı adımların ne bedeller ödettiğini gördüm. Dünden bugüne değişmeyen feodal baskıların ne gibi zorluklar çıkardığını, azmin, mücadelenin, özverinin nelere kadir oluğunu anladım. (…) Bu kitap, yıllara dayanan vefalı bir dostluğun ışığında yazıldı. Ben sordum Celile anlattı. O anlattı, ben dinledim. Bu süreçte bazen eski defterlerin kapağını açtık, sayfalarını araladık. Bazen sararmış resimleri tavan arasından bulup çıkardık. Bazen Halep’e gittik. Bazen Beyrut’ta soluklandık. 50’li yıllarda küçük molalar verdik. Yaşayanların kulağını çıtlattık. Göçüp gidenleri hayırla andık...”
Celile Hanım’ın yaşam öyküsünü okurken pek çok kadının kendinden bir şeyler bulacağına inanıyorum. Celile Hanım gibi entelektüel, çok iyi eğitim almış ve uzun yıllar çalışmış bir kadının, ikinci evliliğinde kendini geri plana çekip, sadece eşinin ve çocuklarının mutluluğu ve huzuru için çaba göstermesi, kadınlar açısından az rastlanan bir durum değil. Ancak Celile Hanım’ın tüm bunları, Halep’te kalan ilk eşinden olan 2 çocuğunun hasretiyle yapması ve acısını kendi içinde yaşayıp dışa vurmaması, gerçekten inanılmaz ve saygı duyulacak bir durum.
Sonuç olarak karşımızda son derece güçlü, zorluklarla mücadele eden, yaşama bağlı, görgülü, görmüş geçirmiş ve aynı zamanda neşe dolu bir kişilik var ve yaşam öyküsü de gerçekten okunmayı hak ediyor.