Geniş Aile, Afili Aşk, Yaz'ın Öyküsü, Kurşun Yarası, Güneşin Kızları gibi reyting rekorları kıran dizilerin senaristi İlker Arslan, ekran başında milyonlarca insanı bazen güldürdü, bazen ağlattı. Ve yıllar sonra ilk romanı “Bir Senaristin Sezon Finali” ni yazdı. NotaBene yayınları etiketiyle raflarda yerini alan roman, bir baba, bir sevgili, bir arkadaş olarak bir senaristin yolculuğunu anlatıyor. ‘Bahtsız’ bir senaristin başına gelenleri kara mizah tarzında anlatan kitap Murat Uyurkulak’ın da önsözünde yazdığı gibi “çatal dilli, edası afili, gözü keskin bir roman”.
Uzun yıllardır Kadıköy’ü mesken eylemiş İlker Arslan’la bir senaristin roman yazma yolculuğunu konuştuk.
Eskişehir doğumluyum. Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi, Basın Yayın bölümünde öğrenim gördüm. Express ve Red dergilerinde yazılarım yayınlandı. Şok, Televizyon Çocuğu, Zaga ve Beyaz Şov’da skeç ve metin yazarlığı yaptım. Kurşun Yarası, Aşk Oyunu, Fikrimin İnce Gülü, Tatlı İntikam, Güneşin Kızları, Güzel Çirkin, Evli ve Öfkeli, Yuvamdaki Düşman, Afili Aşk dizilerinin senaryolarını, Geniş Aile dizisi ve filminin öykü ve tretmanlarını yazdım. Evliyim bir oğlum var.
Evet sıkı bir çizgi roman okuruydum. Mister No, Zagor ve Teksas en sevdiğim çizgi romanlardı. Sinema da her zaman ilgi alanımdaydı.
Çekindiğim bir alandı. Kendimi hazır hissetmem, işin içime sinen bir noktaya ulaşması zaman aldı. İlk roman korkusu da diyebiliriz buna. Zor olan eşiği geçtiğimi, arkasının daha rahat geleceğini düşünüyorum.
“KALEMİM MİZAHA YATKIN”
Hayır. Önce öyküyü buldum. Kahramanın mesleğine, yaşadığı şehre, semte, yaşına sonra karar verdim. İlk romanımda bildiğim hayatlarda, bildiğim mekanlarda ve zamanlarda yol almanın işimi kolaylaştıracağını düşündüm. Yani bu öykü bir mimarın da başından geçebilirdi.
Mesleğe mizah yazarı olarak başladım. Televizyonda birçok mizah programının yazarlığını yaptım. O yüzden kalemim mizaha yatkın. İlk romanımın da bu tarzda olması bilinçli bir seçimdi.
Bir kere kahramanımız her şeye rağmen aklı başında bir adam. Aşısını olurdu, bunu sorgulamazdı. Maskesini de mutlaka takardı. Ama tüm bunlara rağmen hastalığa da mutlaka yakalanırdı. Eee, çatışmasız öykü olmaz, su gibi akıp gitmez hayat.
“BENCİL İNSANLAR OLDUK”
Kahramanımızın en büyük sorunu zaten o görememek. Kendisini de, en yakınlarını da aslında çok iyi tanımadığını, bunun için uğraşmadığını fark ediyor. Çağdaş insanın en büyük sorunu nedir diye sorsalar ve tek cevap hakkım olsa “bencillik” derim. Birey olma sevdasına kendimizi öyle bir kaptırdık ki en yakınlarımızın derdine bile göz ucuyla dahi dönüp bakmayan bencil insanlar olduk çıktık.
Başka romanlar olacak. İkinci romanımı da yazmaya başladım zaten. Bunun devamını yazmak gibi bir fikir şimdilik yok. Fakat ilerde ne olur bilmiyorum.
İkisi de sıkı bir yazar disiplini gerektiriyor. Onun dışında teknik olarak çok farklı yazma biçimleri. Seyirci yazdıklarımı seyrettikçe ben senaryo yazmaya devam edeceğim. En son Afili Aşk dizisini yazdık. Kış için bir proje hazırlıyoruz.
Son yıllarda çok yorucu. Eğer devam eden bir işiniz varsa her hafta 120 sayfa vermek zorundasınız. İnsan üstü bir durum. Yani tek başına yapılacak bir iş değil. O yüzden işin teknik kısmından, kaleminizin iyi olmasından önce grup çalışmasına uygun biri olmanız gerekir. Ayrıca bu iş siz yazdığınız zaman bitmiyor, ekrana ya da beyaz perdeye ulaştığında nihayete eriyor. Bu süreçte başınıza geleceklerle ilgili olarak da çelik gibi bir iradeye sahip olmanız gerekir.
“SEYİRCİ ALTERNATİF MEDYAYA KAYDI”
Son 15-20 yılda ülkede ne değiştiyse dizilerde o değişti. Daha muhafazakâr, milliyetçi bir bakış acısı ülkedeki her alana sirayet ettiği gibi dizilere de sirayet etti. Bu tarz diziler arttı. Fakat bunun artması seyircinin ilgi alanının da bu tarz dizilere doğru kaydığını göstermez. Zaten reytinglerden bunu anlayabiliyoruz. Dizi reytingleri çok düştü. Seyirci alternatif medyaya kaydı. Dijital yayınlarla tanıştı ve bunları çabuk benimsedi. Yakın zamanda benim gördüğüm dijital medya merkez medyayı tahtından edecek, merkeze kendisi kurulacak.
Tatyana Tolstaya’nın Öte Dünyalar adlı öykü kitabını ve Domenica Starnone’nin Bağlar adlı romanını okudum. Cruel Summer adlı diziyi izledim en son, beğendim. Farklı kurgu arayanlara ve zamanın harika dizisi İkiz Tepeleri sevenlere öneririm. Türk dizilerinden de bu sene ikinci sezonu başlayacak olan Son Yaz’ı izleyeceğim.
“İSTANBUL’UN MERKEZİ BENİM İÇİN KADIKÖY”
1995 yılında İstanbul’a geldim. İlk zamanlar farklı semtlerde oturdum ama o yıldan beri İstanbul’un merkezi benim için Kadıköy’dür. 17 senedir de Moda’da yaşıyorum. En sevdiğim rutinlerimden biri her gün bıkıp usanmadan Moda – Kadıköy çarşı arasında yaptığım yürüyüşlerdir. Benim için anlamı çok büyüktür, burada âşık oldum, evlendim, oğlum burada doğdu. Son yıllarda artan kalabalığına, eski esnafının semti terk etmesine rağmen hala burası benim ilk göz ağrım.