Bazı sesler, bazı insanlar vardır; “Olmasaydı eksik kalırdık” diye düşünür insan. Yakınınızda olmasa bile varlığı, sesi, soluğu bir eksiği kapatır. Sadece kulaklarınızda, aklınızda değil kalbinizde, hatıralarınızda ince fakat hayati bir yere dokunur. Yıllar geçer, araya hayat girer ama sizin o insan ya da o sesle aranızdaki bağ baki kalır. Bazen onun ruhu bile duymaz ayrı… Fakat siz onun varlığından “hayat” ilhamı alırsınız… Benim için de Vedat Yıldırım o seslerden, o insanlardan biri. Neredeyse 25 yıldır dinlemekten hiç bıkmadığım ve sanırım en çok dinlediğim… Önce Kardeş Türküler’le başlayan sonra yanına Bajar’ı katan yolculuklarını heyecan ve hevesle izleyen benim gibi binlerce insan var.
Bajar’ın üçüncü albümü “Altüst/Ser û Bin” dinleyicisiyle yeni buluşmuşken biz de Vedat Yıldırım’la semtte buluşup konuştuk.
Kardeş Türküler ile 25 yıl, Bajar’la 10 yıl sonra Cansun Küçüktürk ile Ev Kayıtları… Vedat Yıldırım hiç yorulmuyor mu?
Bizim Cansun’la yaptığımız Ev Kayıtları aslında bir Kadıköy albümü. Hasanpaşa ile Bahariye arasında gelip gitmeler var. Ben yaklaşık 10 senedir buradayım. Burada şair dostlarımız var. Biraraya geldiğimizde edebi bir ortam kurmaya çalışıyoruz. “Ev Kayıtları” biraz o sohbetlerden doğdu. Ama Kardeş Türküler ve Bajar’a baktığımızda oradaki macera biraz eski.
Biz grupçu değiliz. Projeleri seviyoruz. Kardeş Türküler bir proje, Bajar bir proje, Ev Kayıtları bir proje. Bakarsın yarın bir gün başka bir proje olur. Yolculuğumuza devam ediyoruz.
“KADİR KIYMET BİLME MESELESİ”
Kardeş Türküler 25. yılını Bajar da 10. yılını devirdi. Kardeş Türküler bir üniversite topluluğu olarak kurulmuştu. Bu kadar ses getireceğini düşünmüş müydünüz?
Kardeş Türküler, Boğaziçi Üniversitesi çıkışlıdır. Orada müzik bölümü yok. Ben işletme kazanmıştım. Fakat Boğaziçin’deki kültür kulüpleri çok güçlüdür. Benimde müziğe merakım vardı. Folklor kulübüyle birlikte müzik yapmaya başladık. Ben ilk davul çalarak başladım mesela. Boğaziçi’ne gittiğimizde Galatasaray Liseli bir ekip vardı. Kulüpleri hobicilikten çıkarıp uzun erimli, belli bir ilkesi, altyapısı olan bir yer yapmaya çalışıyorlardı. Biz öyle bir ortamda oraya gittik. Boğaziçi’nde olmasaydık Kardeş Türküler'in başka bir yerde olması olanak olarak zor olabilirdi.
Geriye dönüp baktığınızda Kardeş Türküler ne değiştirdi, ne biriktirdi?
Türkiye’nin tarihine, coğrafyasına baktığınızda çok farklı bir ülke olduğunu görürsünüz. Herkesin emeği var. Mimariye baktığınızda Ermeni izini görürsünüz, yemeğe baktığınızda Rum izi. Biz de bu işe aslında bir kadir kıymet meselesi diye başladık. Kardeş Türküler gibi ekipler çoğaldı mı, çok kültürlülük meselesi Türkiye’de bir değer oldu mu diye sorarsan yani hasbelkader… Kardeş Türküler gibi onlarca ekibin olması gerekiyordu ama o tür müzik yapan grupların olanakları çok kısıtlı. Bunun dışında Türkiye’de sürekli bir kutuplaştırma, cepheleştirme var. Bütün bunlara rağmen insanlar Kardeş Türküleri dinlemeye geldiğinde tarihsel bir yolculuğa da çıkıyor.
Eskiden varlık yokluk meselesi vardı. Kürtler var mı? Aleviler var mı? Onlar artık aşıldı. Şimdi ‘nasıl varlar ‘ meselesi var. Kürtler olsun, Aleviler, kadınlar, LGBTİ bireyler. Oralarda da dönem dönem değişiyor. Bazen milliyetçi dalga yükselebiliyor.
Onu en fazla hisseden gruplardan biri sizsiniz.
Tabii. Toplumsal barış meselesi bizim can alıcı meselemiz. Bu bizim konserlerimizi, dolaşım ağımızı etkiliyor. Türkiye’de şu anda tek elden yürütülmeye çalışılan bir kültür politikası var. Örneğin biz üniversite ekibi olmamıza rağmen birçok yere gidemiyoruz. Gezi eylemlerinde Gezi şarkısı yaptık sonrasında birçok yere gidemez olduk. Bunlar üzüntü verici şeyler. Bajar’ın durumu daha zor.
“HAYATI ANLATMAYA ÇALIŞIYORUZ”
Kardeş Türküler deyince insanın bir esas duruşa geçesi geliyor. Bajar ‘biz azıcık rahat müzik yapalım’ ihtiyacından mı doğdu?
Bajar biraz hayta bir grup (gülüyor). Kardeş Türküler’in kültürel sorumluluğu çok. Bir miras var. O mirası ince eleyip sık dokumak lazım. Bir denge tutturmak, kültürler, diller arasında bir denge bir hakkaniyet oluşturmak lazım. Bajar öyle değil. Bajar bir beste projesi. İki dil: Kürtçe ve Türkçe yapıyoruz. Beste olunca güncel meselelere sıcağı sıcağına değinebiliyoruz. Adı “Bajar” yani “şehir” demek. Yani buraları, buradaki hayatı anlatıyoruz. Hayat ne anlatıyorsa biz de onu anlatmaya çalışıyoruz.
Bajar’da kaç kişisiniz?
Beş kişiyiz.
İlk albümün adı Yaklaş, ikinci albüm Hoş geldin. Onlardan bir şey çıkarıyorduk. Bu albümün adı niye Altüst?
“Yaklaş” ilk tanışmaydı. Memleketimiz politik atmosferden kaynaklı önyargılar cenneti. Biz de o yüzden temkinli bir isim koyduk. Sonra geldik tanıştık “Hoş geldin” dedik. Tanışınca da bayağı bir altüstün yaşandığını gördük. Şu an memlekette büyük bir altüst oluş var. Politik sistemden tut, kültürel sistem, hukuk sistemi, insanların gündelik hayatları altüst. Kapakta biliyorsun bir çocuk var. Sağ olsun Hakan Keleş çizdi. Çocuk bir dozerle oynuyor. ‘O çocuk oyuncağını bulacak’ dedik. Yani Altüst aynı zamanda bir umut da barındırıyor. Şimdi bir altüst yaşıyoruz ama o çocuk bir şekilde oyuncağını bulacak. Hepimiz bulacağız. Yoksa bu hayata biz niye geldik? Bazen insanların buna yabancılaştığını düşünüyorum. Biz bu hayata güzel bir şeyler yapmak için geldik.
Bajar hayta bir gruptu. Bu albümde biraz durulmuş ve üzgün gibi…
Üzgün değil aslında. Alt-üstün getirdiği bir hava olabilir. Üç tane şair abimizin şiirini koyduk. Sezai abi’nin (Sarıoğlu) şiiri Terennüm yarı mizahi bir şarkı.
Albüme tepkiler nasıl?
Biraz yeni. ‘Sonbahar albümü havası var’ diyorlar. O yüzden sonbaharda çıkardık. Romantik, lirik havası biraz yüksek olabilir.
“ARA SOKAKLARA BAKIYORUZ”
Sizin şarkılarınızı sadece dinlemiyor aynı zamanda izliyoruz, bunu nasıl beceriyorsunuz?
Öyle bir şey uyanıyorsa bizim için güzel. Biraz hikâyeden yola çıkarak şarkı yapıyoruz. Bundan olabilir. Boyalı sözler, afili bir cümle bulayım da şarkı yapayımdan çok hikâyeciliğe önem veriyoruz. Türkiye’de Cem Karaca’ların hikâyecilik geleneği çok azaldı. Biz o geleneği seviyoruz. Sadece ışıklı ana caddelere, arterlere değil ara sokaklara da bakan bir gelenekten geliyoruz.
Albümde İstanbul şarkısı var. İstanbul’a tepeden bakınca Münir Nurettin Selçuk’un gördüğünden başka şeyler görmüşsünüz? Neler var İstanbul’un dibinde?
Onun hikâyesini anlatayım. Belçika’ya Kardeş Türkülerle bir konsere gitmiştik. Orada midye çorbası getirdiler, çok güzeldi. ‘İstanbul’a dönünce yapacağım dedim’. Döndüğümde Taksim’e gittim, Nevizade’nin oralarda midyeciler var. ‘Ben çiğ midye almak’ istiyorum dedim. ‘Burada yok’ deyip Tarlabaşı’nda üretim yerini tarif ettiler. Gittim. Eski bir ev, küçük bir kapıdan aşağıya indim kesif, korkunç bir koku. Ortada bir midye dağı var. Üç dört tane çocuk açmaya çalışıyorlar. Duramadım çıktım.
Peki Kadıköy’ün dibinde neler görünüyor?
Kadıköy’ü İstanbul’dan ne kadar ayırabilirsin. Tabii Kadıköy’de daha makul bir dünya var. Buranın sosyolojisi, kültürü biraz farklı. Kadıköy’ün dibinde ne var dersen aynı şeyler burada da söylenebilir. Şehrin arkalarını görmüyoruz. Bu bir sistem meselesi ve hizmet sektörü gerçekten çok vahşi bir dünya. Restoranların arka bölmelerini, mutfağın arkasını bilmiyoruz. Orada çalışanları, soğan soyan çocukları görmüyoruz. O şarkı da kendi içinde bir yabancılaşmayı barındırıyor. Sanat aslında çelişkidir. O çelişkiler bize söz söyletir. Kinaye, mecaz da çelişkiden doğar. Süt liman bir hayatta herhalde daha farklı bir sanat yapılır. Fakat süt liman bir hayatımız yok.
“SÖĞÜTLÜÇEŞME’DE BEKLEYEN GÖZLER KÜSMÜŞ”
Gelelim Ev Kayıtları’ndaki Söğütlüçeşme şarkısına. Bir insan Söğütlüçeşme durağı için niye şarkı yapsın? Daha doğrusu bu Söğütlüçeşme size ne etti?
Çünkü benim arabam yok (gülüyor). Ben daha çok vapur yolunu kullanıyorum. Kadıköy’ü o yüzden de seviyorum. Karşıya vapurla geçiyorsun. Daha ters yerlere gidince de metrobüse biniyorum. Sonuçta orada görüyoruz. “Söğütlüçeşme durağında/ Bekleyen gözler küsmüş/ Egzozlu parfüm kokusu/ Halimize tüy dikmiş/ Sen esmeyince buralarda/ Meltemler poyraz olmuş/ Asfaltın topuk sesleri/ Şarkımıza meşk etmiş”. İş hayatı çok zor. Haftada yedi gün var. İnsanlar beş ya da altı gün çalışıyor. 21 yaşında çocuklar üniversiteyi bitiriyor işe başlıyor. Her gün sabah sekiz akşam altı. Başka bir şeye zamanın yok. Merak etme duygusunun peşinden gidemiyorsun. Söğütlüçeme Durağı biraz onu anlatıyor.
Şarkı da romantik görünüyor ama durak pek romantik değil…
(Gülüyor) Bizim işimiz o. Ama keşke öyle şeyler de olsa. Sevgilin var mesela haftada altı yedi gün çalışıyor. Sabah gidip elinde çiçekle bekliyorsun, “Hadi gidelim” diyorsun. İşi asabilir mi?
Önceki albümde Betbeyaz diye bir şarkımız vardı mesela beyaz yakalıları anlatıyor. Beyaz yakalıların maaşları daha iyidir. Ama hayat betbeyaz. Yani ütüm düzgün, yüzüm buruşuk. Belki başka bir şeye ihtiyaç var.
İLK KONSER KADIKÖY’DE
Sahnede gördüğümüz Vedat Yıldırım’la burada konuştuğumuz Vedat Yıldırım başka bir insan.
Gerçek olan sahne midir, hayat mıdır? Bence sahnedir. Çünkü sahne hayal kurabildiğin hemhal olabildiğin bir yer. Biz performansa önem veren bir ekibiz. Onu seviyoruz. Çünkü aslolan performanstır.
Unutmadan ekleyelim Kardeş Türküler’in 24 Ekim’de Bajar’ın da 25 Ekim’de Kadıköy’de konserleri var.
Evet Bajar’ın yeni albümünün bu yakadaki ilk konseri Kadıköy’de olacak. 25 Ekim’de Moda Sahne’de olacağız. Kardeş Türküler olarak da 24 Ekim’de Caddebostan Kültür Merkezi’ndeyiz.