Çoğumuz şarkılarla konuşur, dertleşiriz. Bazen de şarkılar birbiriyle konuşur. Ahmet Ali Arslan yeni albümü “Yeni Bir Kabuk” ta şarkıları birbiriyle konuşturuyor. Mesela “Rüzgarımız hep yorgun” derken “Arayan bulur derler, ben kayboldum yine” serzenişini duyuyorsunuz. “Neyin açlığı” sorusuna “Mutlu sonumuza değişemedik yaşamayı” yanıtını veriyor. Ezberleri un ufak edip, uzaklardan bakmayı deniyor.
Arslan ile geçtiğimiz günlerde Universal Music Türkiye etiketiyle yayınlanan yeni albümünü ve sanatçı dostlarıyla birlikte söylediği “Bahçeden” isimli video performans serisini konuştuk.
Önce müzik serüveninizden başlayalım. Bildiğim kadarıyla mühendislik okudunuz, müzik yolculuğunuz nasıl başladı?
Çocukluğumdan beri hayatımda müzik hep vardı. Mesela 10-12 yaşındayken Bon Jovi taklidi yapıyordum. Davul dersi alarak başladım, sonra gitara döndü. Müzik hayatımın hep merkezindeydi. Mühendislik okumaya New York’a gittim, ve ses mühendisliği dersleri almama olanak sağlayan bir programı tercih ettim. Orada radyo programları yapmaya başladım ve mühendislik yapmamaya karar verdim. Buradaki müziğin bir parçası olmak istediğim için de döndüm. Kısaca müziğin bir iş olarak hayatımı kapsamasının birçok kırılma noktası var. Seneler sonra buradayız.
Siz yaptığınız müziği nasıl tanımlıyorsunuz?
Ben yaptığım müziği tanımlamıyorum. Müzik tanımlanamaz gibi bir şey de söylemiyorum. Yepyeni bir müzik yapıyorum öyle orijinal ki tanımlamıyor gibi bir şey de değil. Bir yandan şarkı yazarıyım. Samimi bir şekilde bakıyorum; Hafif Türk pop, akustik gibi Fikret Kızılok, Bülent Ortaçgil damarının biraz daha makamsal, daha bizim müziklerimizden etkilenen bir hali gibi diyebilirim ama tam bir tanımlama yapamıyorum.
Üçüncü yani son albümünüzün adı “Yeni Bir Kabuk”. Bu tesadüfen verilmiş bir isim olmasa gerek. Neden böyle bir isim?
Albüm çok risk almadığım bir sürecin dağılmasının ve ayıklanmasının, aynı zamanda öfkesinin, kabulünün hikâyesi. Yeni Bir Kabuk isminin ileriye bakan hali çok hoşuma gitti.
Efkârlı demek pek doğru olmaz ama albümün biraz ağır bir havası var. Bu sürecin bir etkisi mi yoksa hayatı böyle mi yaşıyorsunuz?
Ne güzel söylediniz. Evet hayatı biraz öyle yaşıyorum. Gündelik hayattan biraz sıyrıldığınızda kendinize dair hissettiğiniz anlar olur. O anlar biraz büyülü ve biraz sizin hakkınızda gibi gelendir. O anlar benim için biraz ağır olan ve tanımlanabilen anlar oluyor.
“YENİ BİR ŞEYİ DENEME HEYECANI”
Sanki hayatımızla ilgili çizilen bir çerçeve ve kalıplar var. Bu kalıpların içinde yaşamak bir konfor. Bana albümde bu tariflerin ve bu konfor alanının dışına çıkmaya çalışan bu kabuğu atıp başka bir kabuk oluşturmaya çalışan bir hal var gibi geldi. Siz ne düşündünüz?
(Gülüyor) Evet aynen böyle. Harfi harfine ben cevaplamışım gibi yazabilirsiniz. Çizilen çerçevenin dışına çıkma, bir kabuk atıp, yeni bir şeyi deneme heyecanı ve isteği diyebiliriz.
Şarkıların sözlerin ve sıralaması da bir öykü anlatıyor gibi. Böyle bir plan var mıydı?
Tabii ki vardı. Baştan sona bir hikâye gibi tasarladım. Şarkılar birbiriyle konuşsun, birbirine el versin istedim. Baştaki şarkılar idealize edilen bir yerden çıkıyor ve oradan yavaş yavaş sıyrılıp onun hareket etmeyen yerlerini görüyor. Son üç şarkıda dipten yukarı çıkılıyor. Yeniden başka bir yolculuğa başlama ihtimali yaşadığım gibi ve yaşadığım sırayla albümde var.
Tekrar başa dönersek albümün nasıl bir yolculuğu oldu?
Albüm 2020 sonunda taslak olarak hazırdı. Geçen sene Mart gibi kayda girdim. Önce grupla başladık. Üç şarkıyı grupla kaydettik. Sonrasını yalnız yapmak istedim. Dikkatimin dağılmayacağı, şarkılardaki ıssızlığı verebileceğim şekilde kapandım ve kayıtları yaptım. En son Nilipek kaydı oldu. Sevgilim Lara Lakay’ın görsel bir yönlendirmesiyle Zeynep Özkanca ile muhteşem fotoğraflar çektik.
Ekip dediniz, kimler var kimler ne yaptı?
Benim zaten kemik bir ekibim var. Ozan Sarohan kopuzda, Rana Uludağ davul ve bendirde, Ozan Kısaparmak basgitarda. Bir şarkıda Berke Can Özcan çaldı. Elif Canfeza Gündüz bir şarkıda klasik kemençe, Dilan Balkay trompet çaldı. Berkcan İpek de üç şarkıda klavye çaldı.
Bütün şarkıların sözlerini siz yazıyorsunuz sanırım?
Evet bu son albümde her şey benim. Daha önceki albümlerde arkadaşlarımla birlikte bestelediğim şarkılar vardı.
“NİNNİLER BİR DERT”
Peki şarkı sözlerinin yazılması nasıl oluyor? Önce sözler mi yoksa önce ezgi mi?
O yolculuğun başından beri değişti. Eskiden ilk önce müzik gelirdi ona söz giydirmeye çalışırdım. Edebiyatın içine biraz girdikten sonra, defterlere şarkı, şiir formunda olmasa da notlar alıyorum. Sonra çıkardığım besteyle birleştirmeye çalışıyorum. Bazen yoğun hissettiğimde her şeyin birlikte çıktığı da oluyor.
Şarkılarda kimin hikâyesini anlatıyorsunuz?
Kendi hikâyemi anlatıyorum.
Nilipek ile düet yaptığınız Ninni’ye dair bir iki şey sormak isterim. Çünkü Ninni bizim bildiğimiz versiyondan biraz değişik. Biraz sitem var gibi ninnilere. Ninnilerle ne derdiniz var?
Ninniler bir dert zaten. Bu konuda çok büyük araştırma yapmadım ama okuduğum kadarıyla ninniler daha çok anne babanın dertlerini anlatıyor. Sözleri çocuğa rahat vermek için değil. Ninni’de bunu tekrar kurgulasam nasıl olur diye düşündüm. Çünkü bu bir anksiyete. “Dandini dandini dastana, danalar girmiş bostana, kov bostancı danayı, yemesin lahanayı” Bırak yesinler. Bu politik görüşe göre değişiyor tabii ama her şeyin herkese yeteceğini, insan sıcaklığını ve paylaşmayı anlatmak için ninniyi yeniden yazdım.
“BAHÇEDEN SERİSİ DEVAM EDECEK”
Bahçeden’e geçelim. Bahçeden pandemi döneminde bize biraz ilaç gibi geldi. Sonra ikincisi çıktı. Bahçeden bir seri olarak devam edecek mi?
Seri olmasını istiyorum. Yaşadığımız haliyle albüm süreçlerini yansıtamıyoruz. Biraz o hayatı göstermek istedik. Müzisyen dostlarımızla olan muhabbeti paylaşalım istedik. Genelde iki şarkı yapıyoruz; bir tane benim bir tane onlarındakinden. Şarkıları ve dinleyicileri paylaşmak istedik. Bütün bunların birleşimiyle bir seri olarak çıktı. Bir seri ama her sene yapacağım gibi bir şey diyemiyorum. Çünkü paylaşacağım insanlara şarkıların uyması gerekiyor. O şarkıların çıkması da bir süreç. Tatlı tatlı, yavaş yavaş gidecek.
Peki o bahçe neresi?
O bahçe benim çocukluğumun geçtiği Etiler’de aile evimin bahçesi.
“KADIKÖY’Ü ÇOK SEVDİM”
Bildiğim kadarıyla siz Kadıköy’de yaşıyorsunuz. Kadıköy’de yaşamak, Kadıköy’de müzik yapmak nasıl?
Kadıköy’e ekim ayında taşındım. Daha burada tazeyim. Sosyal bağlarım Kadıköy’de, konserlerimin yüzde sekseni Kadıköy’de oldu. Eskiden de severdim ama taşındıktan sonra daha çok sevdim. Yaşamak tabii bambaşka. Çok canlı bir yer. Bir yandan mideme ve mutfağa çok düşkünümdür. O bakımdan bir cennet. Şu anda çarşı ve Moda etrafından kendi menümü çıkarabilirim.
Mesela nereler?
İsmen bazılarını hatırlamıyorum ama Moda’da bir peynircim var. Zeytini çarşıda Ecevitler’den alıyorum, kuruyemişimi Brezilya kahvecisinden alıyorum. Çayımı, ıhlamurumu başka bir yerden alıyorum.
Kadıköy’de yakında konser var mı?
Evet var. 23 Mart’ta Kadıköy Sahne’de olacağız.