Boğa'nın izinde bir 'merak projesi'

Kamusal varlık kazanmış bir heykel olma özelliği taşıyan Boğa’yı merak edip detaylıca araştıran akademisyen-sanat tarihçisi Prof. Dr. Ahu Antmen, projesini bir albüm kitaba dönüştürebilmek için Boğa’yla çekilmiş fotoğraflarınıza talip!

12 Şubat 2025 - 11:03

Zaman zaman sosyal medyada eski tarihli iletiler bir vesileyle gün yüzüne çıkıyor. Ben de öyle bir tesadüfle haberdar oldum Kadıköy’ün Boğa’sı hakkındaki bu yazıdan. Sanat Dünyamız adlı kültür-sanat dergisinin 4 sene önceki bir sayısında “Anıtlar Düşerken” ana teması altında Boğa heykeli inceleniyor. (https://twitter.com/Sanat_Dunyamiz/status/1420690162024071177

Metni kaleme alan kişi Ahu Antmen. Yakın zamanda Sakıp Sabancı Müzesi Müdürlüğü görevine getirilen Prof. Dr. Antmen, Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi öğretim üyesi bir sanat tarihçisi ve eleştirmeni.

Kendisinin, “Boğa heykeli etrafında kamusal alanda sanat, heykelle ilişkimiz, bir yandan da fotoğraf ritüellerimiz gibi konulara değinen bir merak projesi...” diye nitelediği araştırmaya dair yazı 4 yıl öncesine ait olabilir ancak Boğa hep yerinde, hep popüler. Dolayısıyla zamansız bir konu bu. Biz de Ahu Antmen ile Boğa’da buluşup Boğa’yı konuştuk.

Ahu Antmen’in Boğa ile ilk fotoğrafı

  • Yazıda ‘Boğamız’ sahipliğini kullandığınız için Kadıköylü olduğunuzu varsaydım, doğru muyum?

Uzun yıllardır Kadıköy ilçesinin çeşitli semtlerinde oturuyorum, ama doğma büyüme Kadıköylü değilim. “Boğamız” dememin nedeni, Kadıköylülükten çok, heykelin kamusallığıyla ilgili. Açık alanda yer alan birçok heykelin aksine bu eser, hangi semtten olursa olsun halkla gerçekten bütünleşmiş bir heykel.

  • Sizin bu heykelle kişisel tarihinizi merak ediyorum.

Benim ilgimi çeken Boğa’yla her cinsiyetten, her yaştan, her kesimden insanın kurduğu yoğun ilişki. Belki gazeteciliğimden gelen bir ilgiyle, sanata bakışımın temelinde toplumsal ve kültürel dönüşümlere yönelik bir merak var. Kişisel tarihimle bu bağlamda ilişkilendirebilirim. Yoksa benim Boğalı bir çocukluk fotoğrafım yok örneğin. Bu heykelin Türkiye’ye gelişi başlı başına toplumsal değişime işaret ediyor; heykel olgusunun Osmanlı sarayı kanalıyla tarihimizin bir parçası olmaya başlaması ve bunun, figürlü heykel söz konusu olmadığı için dönemin modası hayvan heykelleriyle gerçekleşmiş olması gibi konular. Öte yandan oradan oraya taşınan heykelin Kadıköy Altıyol’da adeta “yerini bulup” yeni bir kimlik kazanması gibi kültürel dönüşümler ilginç. Bunları düşünerek kültürel modernleşme sürecimizi anlamaya çalışıyorum. Boğa gibi yapıtlar bu anlamda önemli ipuçları taşıyor.

  • Boğanın hikayesini, Türkiye’ye ne zaman nasıl getirildiğini, İstanbul’daki maceralarını az çok biliyoruz ki siz de detaylıca yazmışsınız ama bilmeyen okurlarımız için özet rica ediyorum.

Bu heykel, 1860’larda Sultan Abdülaziz döneminde Beylerbeyi Sarayı’nın bahçesine konmak üzere Fransız heykeltıraş Pierre Louis Rouillard’a sipariş edilen 24 heykelden biri. Rouillard heykelin tasarımında ve üretiminde heykeltıraş İsidore Bonheur’le çalışmış. Bu isimler, dönemin önde gelen hayvan heykelcileri. Bu heykellere biraz da bahçe dekoru gibi bakılıyor ve kuşkusuz öyle bir boyutu var bu siparişin, ama sonuçta bunlar bizim ilk heykellerimiz. Çoğu da bugün Beylerbeyi Sarayı’nda. Ancak bazıları zaman içinde başka yerlere taşınmış. Kadıköy’ün Boğa’sı da öyle. 1950’lerden beri İstanbul Spor ve Sergi Sarayı, Hilton Oteli Bahçesi, eski Kadıköy Belediye Başkanlığı önü gibi çeşitli yerlere yerleştirildiği eski fotoğraflardan tespit edilebiliyor. Bu arada heykelin Böğüren Boğa adıyla bilinen bir benzeri hâlâ Beylerbeyi Sarayı’nda; ancak halkın gezebileceği bir bölümde olmadığı için unutulmuş adeta.

Böğüren Boğa heykeli

“İDEOLOJİK BAGAJ TAŞIMIYOR”

  • “İstanbul’da kent tarihinin renkli bir unsuru olduğu kadar sanatın toplumsal boyutunu, kamusallığını tartışabileceğimiz ilginç bir nesne” diyorsunuz. Sizi, Boğa’yı araştırmaya yönelten de bu meraktı sanırım.

Evet buydu. Daha önce heykelle ilişkimize dair çeşitli makaleler yazdım. Bizde kamusal alanda heykel, anıt kavramıyla özdeşleşiyor ve ideolojik boyutu ön planda. Dolayısıyla önce heykel kavramıyla ilişkimizi ilginç buluyorum. Türkiye’nin modernleşme sürecinde bunun bir tür “kır, dök, tükür” ilişkisi şeklinde geliştiğini de inkâr etmek zor ne yazık ki. Boğa heykeli bu tür bir ideolojik bagaj taşımıyor; öte yandan ideolojik olmayan heykeller de var elbette, ama hiçbir heykel onun kadar benimsenmiyor. Yani kamusal alanda heykel olgusunun farklı boyutlarını tartışabileceğimiz bir örnek oluşturuyor.

  • “Kadıköy’ün Boğası tepeden inme bir toplumsal aidiyet zorlantısı içermediği için çok seviliyor olabilir. Belirgin bir kamusu yok; farklılıklar barındıran, hem oralı hem gelip geçici bir kalabalığın çoğulluğuna sesleniyor.” diyorsunuz. Boğa bu kendine has yeri nasıl edinmiş olabilir? 

Bunun başlıca nedeni kuşkusuz bir hayvan heykeli oluşu, belki de özellikle boğa oluşu. Boğa kadim bir simge. Öte yandan yeri de heykelle ilişki kurmayı çok kolaylaştırıyor. Yani başka bir yerde olsaydı, aynı insanlar özellikle bu heykeli görmeye giderler miydi? Sanmıyorum.

ERİL POZ VEREN ERKEKLER...

  • Boğa güç, direniş, mücadele gibi kavramlarla ilişkilendirilir. Bu tür simgesel anlamlar, eserin kamusal kabulü üzerinde nasıl bir etkiye sahip?

Boğa simgesel olarak bu tür kavramları çağrıştırabilir ama bunların heykelin kamusal kabulüyle ilişkisine dair kesin birşey söylemek güç. Ama şu var: yeterince uzun süre durup orada insanların heykelle nasıl ilişki kurduğunu gözlemlerseniz, boynuzlarını tutup sanki ondan yayılan bir güce ortak oluyorlarmış gibi eril pozlar veren genellikle erkekler...

  • Resmi ideolojileri yansıtan heykeller ile halk tarafından benimsenmiş olanlar arasındaki farkları nasıl açıklarsınız? Kadıköy’ün Boğası bu konuda nasıl başarılı olabildi sizce?

Açık alanlara yerleştirilen ideolojik heykellerin kaderi sanatsal anlamda görünmez oluşlarıdır. Hem nesne olarak kanıksanırlar, hem de ideolojik boyutları ön planda olduğu için estetik yönden görünmez hale gelirler. Çoğu da estetik açıdan zayıftır açıkçası. Boğa ise kendi döneminin nitelikli bir yapıtı, bence bu anlamda gözü eğiten bir boyutu da var. Türkiye’de bir heykel beğenisinden söz etmek zaten çok zor, Rize’nin çay bardağı, Denizli’nin horoz, İnegöl’ün köfte heykeli gibi örnekleri düşünecek olursak!

  • Vatandaşın bu heykelle ilişkisini de irdeliyorsunuz. Tespitlerinizi uymak isteriz.

Birkaç tespiti var ama daha ziyade sorular soruyorum: Heykel yeriyle özdeşleştiği için mi bu kadar ilgi çekiyor? Onun yerinde başka bir heykel olsaydı, o heykel de bu kadar sevilir miydi? Heykelin bir hayvanı, dahası bir boğayı simgeliyor oluşu mu etkili? Peki ya bu boğa heykeli değil de başka bir boğa heykeli olsaydı yerinde, o da yine bu kadar ilgi çeker miydi? Örneğin New York’ta Manhattan’ın da böyle bir boğası var, o da böyle günde yüzlerce kişiyi kendine çeken bir cazibeye sahip. Burada boğa gibi temsilî hayvan heykellerinin herkese hitap edebilen bir boyutunun olması büyük rol oynuyor insanlarla ilişkisinde.

  • ‘Yerli-has’ Kadıköylüler ‘Boğa’yla fotoğrafın yoksa gerçek Kadıköylüsündür’ der. Siz ne dersiniz?

Bir yerin yerlisi olmak o yere sahip çıkmak, korunmaya değer kültürel unsurları varsa onları korumakla ilgili diye düşünüyorum. Ne yazık ki günümüzde boğayla fotoğrafı olan da olmayan da rantsal dönüşümlerin getirilerine daha meyilli görünüyor. Açıkçası bu nedenle yerlisi, hası, özü, hakikisi gibi kavramları biraz yapay buluyorum.

BOĞALI FOTOĞRAF RİCASI

  • Boğa’yı ele alan bu projenizin evrilmesini istediğiniz yer, varacağı nokta nedir? Mesela bir albüm mü, kitap mı?

Albüm gibi evet, Boğa heykelinin fotoğraflara yansıyan görsel hafızasından yola çıkan bir kitap gibi düşünebilirsiniz. Ancak bu görsel malzemenin birikmesine bağlı elbette. Elimde hâla yeterince fotoğraf yok. Makaleyi Sanat Dünyamız dergisinde yayımladığımda Boğalı fotoğraf paylaşımı için çağrı yapmıştım ama yanıt alamadım. Hala Boğalı fotoğrafları toplamaya çalışıyorum. Efemera müzayedelerinde istediğim türde fotoğraflara rastlamıyorum. Eskicilerde, sahaflarda bakınıyorum ama bu tür arayışlar samanlıkta iğne aramak gibidir. 

  • Son söz niyetine, Boğa’nın geleceğine dair öngörü/temennilerinizi sorsam ne derdiniz?  

Boğa heykelini tarihsel boyutu olan bir sanat nesnesi olarak korumamız gerekir; hava koşulları bir yana, insanlar bu kadar dokunmak, üstüne çıkmak vb. bir temas içinde olmak istiyorlarsa o zaman yerine nitelikli bir replikası konabilir. Siz de haber yapmıştınız. ( https://www.gazetekadikoy.com.tr/yasam/kadiky039de-simdi-de-boga-heykeli-krizi) Milli Saraylar ile Kadıköy Belediyesi arasında bir tartışma vardı, sonuç olarak Kadıköy’de kaldı heykel. O halde doğru koşullarda korunuyor olması gerekir.

 

 


ARŞİV