‘Bu kitap İstanbul'un tapu senedi'

Haldun Hürel tam bir İstanbul tutkunu. İstanbul hakkında 7 kitap yazdı...

30 Kasım 2010 - 14:34

Haldun Hürel tam bir İstanbul tutkunu. İstanbul hakkında 7 kitap yazdı. Sonuncusu ‘İstanbul'un Ansiklopedik Öyküsü’ adını taşıyor. İstanbul hakkında yazılan dev bir ansiklopedi özelliği taşıyan bu kitapta Hürel, o çok sevdiği kentinin sokak ve caddelerine verilen isimlerin hikâyelerini anlatıyor. Çünkü başta genç nesil ve kent yöneticileri olmak üzere herkesin İstanbul'a sahip çıkmasını istiyor.

Haldun Hürel için birçok tanımlama yapabilirsiniz; İstanbul aşığı, İstanbul araştırmacısı, yazar, akademisyen, sanat tarihçisi, 70'li yılların ünlü rock grubu 3 Hürel üyesi müzisyen... Bu satırların yazarına göre ise “İstanbul'u sevdiren kişi”. Hürel, Marmara Üniversitesi Gazetecilik'te okuduğum yıllarda, sanat tarihi derslerimize girerdi. Bizleri İstanbul'da gezilere çıkarır, kentin hikâyelerini tatlı bir dille anlatırdı. Yıllar sonra Haldun hocanın kapısını bu kez gazeteci olarak çaldım. Zira İstanbul hakkında yazdığı 7 kitaba bir yenisini eklemişti; İstanbul'un Ansiklopedik Öyküsü. Haldun Hürel bize kitabı nasıl yazdığını anlattı, İstanbul'a olan aşkını da, bu kentin şimdiki hali için nasıl üzüldüğünü de... Ben eski bir öğrencisi olarak almam gereken dersleri aldım, darısı sizin başınıza...

- Yeni kitabınızın İstanbul için önemi nedir?
Bu belgesel bir kitap oldu. Çünkü bu sokaklar, caddeler belki ileride kaybolup gidecek. Ama en azından kitaba bakanlar geçmişi bulabilecek. Zaten kitabın devamını da yazıyorum çünkü sokaklar bitmiyor.

- Sokak ve cadde isimleriyle ilgili genel gözleminiz nedir?
İstanbul'da 65 bin sokak ve cadde var. Ama bence bunun 60 bini “bir isim koyduk öylesine” şeklinde. Mesela lale, sümbül, kapı tarihi bir kaynağı, geçmişi olmayan sokak iismleri var. Sümbül sokağın adını değiştirseniz, kentin tarihi ve kültüründen Bir şey kaybolmaz. Ama mesela Kadıköy'de Pavlonya sokak vardır. Bunun adının değişmemesi gerek. Pavlonya da bir çiçek ama özel bir çiçek. Bir zamanlar o bölgede pavlonyalar yetişirdi.

- Sokak ve caddelere verilen isimlerin bir anlamı olmalı diyorsunuz...
Elbette. Özel bir anlamı olmalı, ya doğasal ya tarihi. Bir de kişilere özel sokaklar var. Buradaki sorun da o kişinin kim olduğunun anlaşılamamsı. Faik bey yazıyor, iyi de hangi Faik bey?!
Bir İstanbullu’nun yaşadığı sokağın ismi ile barışık olması, ondan bir anlam çıkarması için, sokak tabelaları daha anlaşılır yazılmalı. Yanlış yazılan sokak isimleri de mutlaka düzeltilmeli.
Bir de şunu açıklamak istiyorum; bir kişinin adının bir sokağa verilmiş olması, onun o sokakta yaşadığı anlamına gelmiyor her zaman. Örneğin Fenerbahçe Kulübü kurucularının isimleri Eyüp’te bir sokakta yaşıyor. Çünkü mezarları orada.

- Sokak isimleri çok sık değişiyor, değil mi?
Evet. Canı sıkılanın sürekli değiştirdiği ve yeni isimler ürettiği sokakların, zaten yitip gitmiş otantik fiziksel dokularının yanında bir de o gönül okşayıcı adları silinip gitmesin artık. İstanbul'da pek çok yer Roma döneminden kalma isimler taşıyor da kimse farkında değil. Bu isimler, o dönemin insanlarının miraslarını bize aktardığını gösteriyor. Bu kültürden övünç duymak gerek. O nedenle bazı uygarlıkları dışlamak cahilce bir tutum. Dünya bu kültürü kıskanıyor.

- Trabzon doğumlusunuz, İstanbul tarihini araştırma maceranız nasıl başladı?
Benim bu sevdam, babamın bizi Gülhane Parkı'na götürmesiyle başladı. O ufacık yaşımda, park bana Amazon Ormanları gibi görünmüştü. Daha sonra başka geziler de yaptık. İstanbul görüntüleri o çocuk zihnime kazınmış demek ki. Bu ilgi, daha sonraki yıllar da eğitimle de birleşince, İstanbul'u araştırmaya başladım.

‘ARABALAR, İSTANBUL'UN KATİLİ...’

- Kitaplarınızı hep İstanbul'u gezerek yazıyorsunuz. Bu kentte ayaklarınızın değmediği toprak parçası kaldı mı acaba?
Mutlaka vardır. Tarihi açıdan o kadar kopuk yerler var ki. Ben bir yere gidince orada tarihten bir iz bulmak isterim. İstanbul'da yeni kurulan ilçelerin sokaklarında gezinmenin pek anlamı yok o açıdan. Bilmek için oralara da giderim. Kimi zaman da İstabul’un dışı sayılabilecek bazı yerlerde bir çeşme görürüm. O çeşme Osmanlı ordusu yolu üzerindedir zamanında ve askerlerin su içmesi için yapılmıştır. O kalabalık yapılaşma içinde öyle bir çeşme görmek iyi gelir bana..

- Demin bahsettiğiniz yeni kurulan ilçeleri, gönlünüzdeki İstanbul'a dahil ediyor musunuz?
Oralarda idari olarak İstanbul'a dahil elbette. Ama İstanbul bu kadar büyükken, bir belediye ile yönetilmesi çok zor. Osmanlı döneminde, o azıcık nüfus zamanında bile İstanbul, 4 bölgeye ayrılmıştı; Fatih, Anadolu yakası, Galata ve Eyüp. Şimdi ise 5 milyon nüfusa tek kent olması çok çarpıcı! Burası artık dünyadaki 18 ülkeden büyük. Hizmet vermek zor, belediye ne yapsın!

- İstanbul'un en önemli sorunları olarak neleri görüyorsunuz?
Trafik ve göç... Araba, İstanbul için katildir. Göç konusunda da şu örneği vereyim; 1 kiloluk konserve kutusuna, 5 kilo yiyecek doldurmaya kalkarsanız kutu patlar. İstanbul
çığrından çıktı. Buraya göç durdurulmalı.

‘16. YÜZYILIN İSTANBUL'UNDA YAŞAMAK İSTERDİM’

-Sizce İstanbul altın çağını ne zaman yaşadı? Siz hangi dönemde yaşamak isterdiniz?
Baştan şunu söyleyeyim; bu çağın adamı değilim ben. Moderniteyi reddetmiyorum ama gönlümdeki dönem, daha dingin, sessiz bir çağ. Sokaklarda geziyorum ama aslında fanus içinde yaşayan bir kişiyim. Benim fanusum 16. yüzyıl. Yani köşebaşından her an Mimar Sinan'ın çıkıvereceği bir çağı özlüyorum. Benim için İstanbul, Mimar Sinan'ın Sülaymaniye'sini yaptıktan sonra oluştu. Sinan, 50'li yaşlarında mimar olduktan sonra İstanbul, hakiki Türk-Müslüman görünümüne kavuştu. Bembeyaz minarelerin yükseldiği, yemyeşil bahçeli 2 katlı ahşap evlerin olduğu zamanlar... O güzel eserlerin ayakta kalanları, şimdiki yüksek binaların içinde bile bize güzel görünüyorsa varın siz hayal edin o zaman nasıl harikaydı...

‘İSTANBUL'U ÖNCE SEVMEK, SONRA ÖĞRENMEK...’

-Üniversitelerde İstanbul ve sanat tarihi dersleri de veriyorsunuz.
Derslerimde önce İstanbul'u sevdirmek, sonra öğretmek taraftarıyım. Şöyle anlatayım; İstanbul'da çok güzel seyir balkonları var, harika manzaralı yerler. Öğrencilerimi teşvik etmek için, 'Sevgilinizden mi ayrıldınız? Mesela gidin Çırağan Sarayı arkasındaki Yahya Efendi Külliyesi'nde ağlayın. Sonra sevgilinizle barıştığınızda bu kez de onunla gidin. Senin için burda ağlamıştım deyin. Orayı bir daha asla unutmazsınız' diyorum. Hemen heyecanlanıyorlar, 'Hocam söyleyin neresi' diye soruyorlar. Aslında İstanbul bilinci insanlara çok daha önce aşılanmalı. Zira üniversite, sokağa çıkmadan önceki son basamak. Oysa çocuklar anaokuldan itibaren kültür bilinciyle yetişmeli.

-Yeni kitap yolda mı?
Evet, hem bu kitabın devamını hem de başka kitap yazıyorum. İstanbul'da yazacak şey bitmez ki.. Bir keresinde öğrencilerimden biri, ‘İstanbul işte, şurda şu var, burda bu var...' demişti. Öyle değil! O, tur rehberinin işi. İstanbul'daki herşeyin bir arka planı, tarihi, hikâyesi var.

‘İSTANBUL'UN EN ESKİ KÖPRÜSÜ KADIKÖY'DE’

-İstanbul'un çekirdeği olan Tarihi Yarımada’yı sizin de çok sevdiğinizi biliyoruz. Ama 35 yıldır Kızıltoprak'ta yaşıyorsunuz. Neden Kadıköy'ü tercih ettiniz?
Fatih'te yaşardık biz. Çocukken Kadıköy'e denize girmeye gelirdik. Çok özenirdim, çok severdim buraları. Moda'da yaşamak isterdim. Bu nedenle ailece taşındık Moda'ya. Sarıca Köşkü’nün yanındaki ahşap köşkte yaşardık. Şortlarımızı giyer, havlularımızı omzumuza alır denize inerdik. Deniz o kadar temizdi ki bardağa koy iç! Rüyadan bahsediyorum sanki değil mi?

-Şimdiki Kadıköy'ü nasıl buluyorsunuz?
Kadıköy, güzelliği ve yüksek rantı nedeniyle çabuk yıpranan yerlerden biri oldu. Ama hâlâ kurtarılabilecek tarihi eserler var. Mesela, Bostancı'daki taş köprü, İstanbul'daki en eski köprü. Bunu kaç kişi biliyor? Zamanında orada bir bostancıbaşı durur, yolculara niye İstanbul'a geldiklerini sorardı. O köprüye bir tabela çakılsa da insanlar öğrense fena mı olur? Geçenlerde Başkan Öztürk'e, Kadıköy'deki tarihi eserlerin hepsine birer tabela konulmasını önerdim.
Sokaktan geçenler tabelaları görse tarihi bir köşesinden yakalar, hem de belki onu tahrip etmekten çekinir. Kadıköy Belediyesi bunu yaparsa, elimde bir demet karanfille ziyarete gideceğim.
Bir de Kadıköy'de bazı sokakları, yürüme yolu yapmak gerek. Mesela bakın Bahariye, sahil yolu nasıl güzel değil mi? Kadıköy insanı yürümek istiyor. İnsan yaşadığı kenti solumalı, bu da en iyi onun sokaklarında yürüyerek olur.

-Kitabınızda Kadıköy değil de ‘Kadıköyü’ yazmışsınız. Neden?
Çünkü gerçek ismi bu. Fenerbahçe'nin gerçek ismi de Fenerbahçesi'dir. Bu isimlerle oynamamak gerek bence. Bazı harfler konuşmada düşebilir ama hiç olmazsa yazıda dikkat etmeliyiz.
Benim için bir harf bile, eskiye dair bir kiremit parçası bile çok değerlidir.

-Kadıköy'de en sevdiğiniz yerler nereleri?
Asla vazgeçmeyeceğim yer Fenerbahçe Parkı. Orada 2 sevgilim var, eşim de bilir onları; iki ağaç... O ağaçlar, İstanbul'un fethinden önce dikilmiş. Fenerbahçe Parkı, Kadıköy'ün en güzel seyir balkonlarından biri. Ellerim cepte orada yaz kış gezmekten büyük keyif alırım. Tabi oradan sadece denize bakmam, İstanbul'u, tarihi de düşünürüm. Küçük Moda'yı da çok severim.

İstanbul'dan ilginç isimler...

- Eyüp/Attan Düşen Ali Ağa Sokak. Sultan IV. Mehmet'in atlardan sorumlu adamı olan Ali Ağa hayatını attan düşerek kaybetmiş. Zamanında onardığı bir mektebe de adı verilmiş, sokağın adı da buradan geliyor.
- Merkep Bağırtan Yokuşu: Fındıklı'dan Cihangir'e çıkarken çok dik yokuşlardan biri. Bu dik yokuşu çıkarken zorlanan merkeplerden almış adını.
- Yeniköy/ Balyemez Sokak: İtalyanca kökenli bir sözcükten Türkçeleştirilmiş. Sanıldığı gibi bal yemeyen kişi anlamına gelmiyor, bir top çeşidinin ismi.
- Kadıköy/Bayram Yeri Sokak: Eskiden burası açık hava eğlence yeriydi, sinemalar, gazinolar, tiyatrolar vardı. Sokağın adı da bu eğlencelerden geliyor.
- Eyüp/ Biçimsiz Merdiven: Eski yıllarda merdivenli yokuşların taşları günümüzdeki birbirine benzer biçimde kalıplanmış betondan yapılmaz, elle köşelendirilmiş taşlardan oluşurdu. Bu sokağın taşları da biçimini yitirmiş göründüğü için yola ''en uygun'' isim verilmiş.
- Bakırköy Çaçaron sokağı: Günümüzde bize basit bir eleştiri sözü gibi gelen bu kelime, eski İstanbul'un o sakin, kendi halinde az nüfuslu sokaklarında boş ve çok konuşan bir kişinin unvanı olarak sağlığında kendisine takılsa da, öldüğünde rahmetle anılan o insanın anısını yaşatmak amacıyla yaşadığı sokağa konulabiliyordu.
- Beyoğlu/Emekyemez Mahallesi: Adını Emekyemez Camisi'ni yaptıran Hüsamettin Efendi'den alıyor. Bu kişi, işçilerinin henüz alın terleri bile kurumadan ve kimsenin hakkını yemeden emeklerinin karşılığını verirmiş.
- Samatya/Etyemez semti: burası bir zamanlar kasaplar yolu idi. Et taşınan konvoyların önüne kimse çıkamazdı. Biri önünü keserse idamla cezalandırıldı.
- Kuzguncuk/Hamursuz Sokak: Rum, Ermeni, Musevi ve Müslümanların birada yaşadığı bu sokak adını Musevlerin 'Hamursuz' adındaki kutlamalarından almış.
- Şişli/Otello Kamil sokak: tiy oyuncsu kamil rıza. Shakespeare'nin eseri Otello'yu oynayan tiyatro sanatçısı Kamil Rıza'nın bu lakabı sokağa verilmiş.
- Bakırköy Rio de Janerio Caddesi ve Bağlarbaşı/Shibuya Caddesi: Ülkeler arası dostluklar da sokak isimlerine yansımış.
- Kasımpaşa/Yaşmak Sıyıran Sokak: Yaz günlerinin tozlu topraklı yokuşlarında bunalan ve terleyen kadınlar olasılıkla başlarını örten yaşmaklarını sıyırıp çıkarırlardı.
- Emirgan/Zergerdan Sokak: Bu kelime gergedan boynuzu anlamına geliyor. Türk el sanatlarından tespihçilikte, kıymeti taşlardan, ağaçlardan ve gergedan boynuzundan tespihler yapılırdı. Muhtemelen bu sokakta da bu tespihler üretilirdi.

Röportaj: Gökçe UYGUN
Fotoğraflar: Sinem TEZER

Etiketler; haldun hürel

ARŞİV