Kadıköy’de yaşayan hem hayvansever hem müziksever iki arkadaş olan Berk Bayri ve Nilay Özkara, müzik ve hayvan sevgilerini birleştirerek bir sosyal sorumluluk projesine imza attı.
Özkara (vokal) ve Bayri (gitar) 1 seneyi bulan bir prova süresinin ardından ilk kez sahne alarak, ‘’Kediler, Köpekler ve İnsanlar’’ başlıklı bir konser serisi başlattılar. Hem de faydalı bir amaçla; hayatını sokak hayvanlarına adayanlara maddi manevi destek olmak… Bu konuda farkındalığın arttırılmasını isteyen ikili, konserde toplanan bağışların, veteriner kliniklerine olan borçların kapatılması ve Türkiye’nin dört bir yanında bu amaç için hayatını adayan insanlara ulaştırılmasını hedefliyor.
Detayları Bayri ve Özkara ile konuştuk.
Müzikle ilişkinizi nasıl anlatırsınız? Müzisyenlik hobiniz değil mi?
Nilay: 2013-2015 yılları benim için, bizim için zor yıllardı. 2015 yılında babamı kaybettim. Birçok şey deneyerek o süreçte hissettiğim her şeyi daha iyi ifade edebileceğim yollar aradım. Ve buldum. Bir baktım, elimde mikrofon şarkı söylüyorum… Ben sadece şarkı söylüyorum. Müzik yaparken, şarkı söylerken gerçekten kim olduğumu daha iyi ifade ediyorum, en üksek gerçekliğime ulaşıyorum. İlk konser sonrası Berk nasıl hissettiğimi sorduğunda ‘Ruhum nefes aldı’ demiştim.
Berk: Herhangi bir şey değiliz aslında. Sıradan iki insanız ve keyif aldığımız müziğimizi yapıyoruz.
Peki ya hayvanlarla ilginizi/ilişkinizi nasıl tanımlarsınız?
Nilay: İlişkileri kendimin gerçekten kim olduğunu bilmek için olanak olarak görüyorum. Çoğu insan ilişkilere, ne verebileceğini düşünmek yerine, ne alabileceğini düşünerek giriyor. Hayvanlarla olan iletişimde ise siz neyseniz onlarında o olduğunu o kadar net görüyor ve hissediyorsunuz ki. Onlarla kurduğunuz ilişki içerisinde sizin kendinizin ne olduğunuza odaklanmanız gerekiyor. Bunu bize deneyimletmek için hayvanlar hiçbir söz söylemiyor, hiçbir çaba sarfetmiyor. Her şey kendiliğinden oluyor. Kendi türünüzle deneyimleyemeyeceğiniz bir olanak… (gülümsüyor)
Deneyimlettikleri sevgiden söz etmiyorum bile. Saf sevgi. Hiçbir koşula ve nedene bağlı olmayan ve yok olmayan...
Bu iki ilgi alanını/sevgiyi biraya getiriyorsunuz. Bu fikir nasıl ortaya çıktı?
Nilay: Bir akşam Berk'e şarkı söylemek istiyorum ben dedim. O da hemen yerinden kalktı ve elinde bir mikrofonla salona girdi. “E hadi o zaman!” dedi. Tabi, gitarı yıllardır tozlanmakta olduğu için Berk eline giren kramplara rağmen, inat ederek, o gece çalıp, söylemeye başladık. O akşam her ikimiz için de enteresan bir gece oldu. Sezen Aksu ve Onno Tunç'a ait 1945 adlı şarkıyı söylemeye çalışırken Berk'le sözlerinin yoğunluğundan ve hassasiyetinden söz ettik. O gece neredeyse sabaha kadar Sezen Aksu ve Onno Tunç ile ilgili belgeseller izledik. Şaşırdık, üzüldük, kahkahalar attık, aşklarına hayran kaldık ve ertesi gün öğrendik ki o gece Onno Tunç'un ölüm yıl dönümüymüş. İçimizden sıcacık bir şey aktı. Işıklar içinde olsun.
Her şey böyle başladı. Ve her ikimiz de içimizde olan, hep bildiğimiz ve hep olduğumuz bir hayalimizi gerçekleştirmeye başlamıştık. Evin salonundan mekana giden süreçte de yine aynı arzu vardı aslında. Sessiz yaşamlar için ses olmak. Sokaklarda var olma mücadelesi veren tüm canlılar (özellikle kendi türümüzden olmadığı için her türlü şiddete maruz kalan hayvanlar) için bir bağış konseri yapsak ve tüm bu toplanan gelirle Mine'nin veteriner kliniklerine olan borcuna biraz destek olsak ne güzel olur diye içimizden geçirmiştik. Ve Mine'nin bir akşam yüksek miktardaki borcuna rağmen gülümseten paylaşımı bizi ilk konserimiz için harekete geçirdi. Ve ilk konserimizi yaptık.
Türkiye'nin dört bir yanında bireysel olarak, dernek olarak tüm bu var olma mücadelesi veren hayvanların sesi olan o kadar çok insan var ki. Gücümüz yetse de keşke her birine tek tek destek olabilsek. Yaşama mücadelesi vermiyor çünkü hayvanlar varolmaya çalışıyorlar insan-erkil bir dünya yaratımımız içinde.
Tanımayanlar için bilgi verelim; Mine Vural, hayatını sokak hayvanlarına adayan Modalı bir hayvan hemşiresi. Mine’yle nereden/nasıl tanışıyorsunuz?
Nilay: Moda'ya taşındığımda semtimizde, sokağımızda yaşayan köpeklerin boyunlarındaki madalyonlar dikkatimi çekmişti. Kişilikleri, karakterleri, adları yazıyordu üstlerinde: “Semtimizin Hayvanıyım". Ve bunu yapanın Mine isimli bir kadın olduğunu öğrenmiştim. Boyundaki bir madalyona bağlıydı yaşamı hayvanın. Onu koruyordu gibiydi her şeyden. Mine'nin görünmeyen koruma gücüydü o madalyonlar.
2 yıl önce köpeğimiz Mona’mızın ailesi olmaya karar verdiğimizde önemli bir sorunun cevabı için aklımıza gelen ilk isim Mine olmuştu ve sosyal medya hesaplarından mesajlaşarak kendisiyle tanışmış olduk.
Konser serinizin gelirini sadece Mine Vural’a mı aktarıyorsunuz/aktaracaksınız? Yoksa Kadıköylü diğer hayvan dostlarına da destek oluyor/olacak mısınız?
Berk ve Nilay: 22 Şubat’ta verdiğimiz ilk konserimiz Mine'nin veteriner kliniklerine olan borçlarına destek olması amacıyla yaptık. 25 Mart’ta yapacağımız etkinliğin hedefini de Mine'yle birlikte oluşturduk. Bu kez Türkiye'nin farklı şehirlerindeki gönüllülere mama desteği ulaştırmayı amaçlıyoruz.
Geceye giriş aslında ücretsiz ama destek verilmesi/bağış yapılması umuluyor, bekleniyor değil mi?
Nilay: İstenirse evet. Bizim amacımıza ve niyetimize destek olmak için bizim müziğimizi dinlemek için gelinmesi bile çok değerli.
İlk konseriniz 22 Şubat’taydı. İlgi nasıldı? Yeterli/verimli bağış toplanabildi mi?
Nilay: Hep birlikte olmak iyi geldi. Sahilde, parklarda, yolda, cafelerde, evlerde bir araya geldiğimizde, ‘modern’ yaşamda var olma mücadelesi veren tüm canlılarla ilgili konuşurken, konser gecesi konuşmanın yerini müzik aldı. Biz müzikle anlattık derdimizi, gelen herkes de müziğimizi dinleyerek anlattı bize ve birbirlerine dertlerini sanırım.
Berk: Her şey çok güzeldi. Hayal ettiğimizin ötesinde oldu bağışlar. Nüket (arkadaşımız) 2 tane ayakkabı kutusunu beyaz kağıtla kaplayarak bağış kutuları hazırladı etkinlik için. Ve isteyen herkes üzerine geceye, niyete, amaca ve hissettiklerine dair şeyler yazdılar. Ve gecenin sonunda kutuyu olduğu gibi Mine'ye takdim ettik. Çok geçmeden Mine, ‘3 kliniğin borcunu, mahallemizin köpeği Mendil'in klinik masrafının tamamını ödediğine’ dair bir mesaj attı. Bu, beklediğimizden, hayal ettiğimizden çok daha fazlasıydı...
Kadıköylünün hem müzik hem hayvan sevgisi hakkında görüş ve gözlemleriniz neler?
Berk: Kadıköylünün ya da buraya gelen misafirlerin müzik sevgisi konusunda söylenebilecek pek bir şey yok. Son 10 yılda enteresan bir dönüşüm geçirmiş olsa da, İstanbul’da müziğin hala hayatın merkezinde olduğu nadir yerlerden biri burası. Ama ‘hayvan sevgisi’ konusu başlı başına ele alınması gereken bir konu. Bu konuda sözü Nilay’a bırakmak istiyorum.
Nilay: Hayvan sevgisi o kadar derin ve karmaşık bir konu ki. ‘Ben de bir hayvanseverim, hayvanları ben de çok seviyorum ama...’ diye başlayan ama enteresan şekillerde biten cümleler ve bu düşünme biçimine karşı gizli bir mücadele bu semtte de var. Yanında torunu varken ‘Köpeğinizin ağzındaki salyadan iğrenmiyor musunuz?’ diye soran bir teyze var. Mona tasmalı ve kayışlıyken parkta vakit geçirdiğimiz bir gün, daha kilometrelerce uzaktan çocuğuna ‘Köpeğe yaklaşma, ısırır!’ diyen ebeveynler var. ‘Burası çocuklar, insanlar için yapılmış bir park!’ deyip, ailesinin ve kendisinin 40 yıllık Modalı olduğunu bize hatırlatan insanlar var. Sokak köpekleri yağmurdan korunmak için tentenin altına sığınmaya çalışırken sırf müşteriler ‘köpeklerden korktuğu’ için köpekleri ite kaka uzaklaştıran cafe işletmecileri ve sahipleri var. Moda’nın meşhur dondurmasını yemek için koştur koştur ‘parkları, denizi, hayvanları ve doğasıyla meşhur’ Moda’ya gelip, kendini sevdirmek için kendisine sürtünen kediye tekme atıp kedinin diyafram kasını yırtan yerli misafirlerimiz var bir de. ‘Burada da her yer köpek, kedi; her yer çok pis!’ diye söylenen ama yedikleri, içtikleri şeylerin artıklarını çöp tenekesine atmak yerine, çimlerin üzerine bırakıp giden ziyaretçiler var. Hayvanlardan korktuğunu bas bas bağırarak söyleyen, biraz uzaktan geçebilecek olduğu halde “Burası insanlar için!” deyip, oynayan köpeklerin arasına dalan ve sonra da belediyeyi arayarak köpekleri şikayet eden insanlar var. Köpekler sabah çok erken bir saatte okula giden yeğenine havladı diye köpeklerin oradan alınması için nereye müracaat etmem gerekiyor deyip Facebook gruplarında çare arayan insanlar var. Hatta köpekleri yakından tanıdığını söyleyen, “Gerekirse bir sabah birlikte yürüyelim yeğeninizle, yemek verelim, tanısınlar sizi. Alan korumaya çalışıyorlar, hiçbir şey yapmazlar. ” deyip sevgiyle çözümleneceğini söyleyen insanın linç edilebildiği Facebook grupları var.
Dışarıdan bakıldığında kurtarılmış bölge gibi gözüken, ama içine girince, onca güzelliğin yanında birçok garip şeye de tanık olabildiğiniz bir yer Moda ve Kadıköy. Ve her şeye rağmen çok ama çok güzel insanlar da var. Gece gündüz demeden bu pislikleri temizlemek için koşturup duran, sahilde onun yanından ayrılmayan Diva’yı yalnız bırakmamak için evine gitmeyip sahilde yatan bir Mehmet Abimiz var mesela. Mine’ler, Hasan’lar, Elif’ler, Emre’ler Mehmet Abiler de var bu semtte. Önemli olan sizin hangi Kadıköy’de (pardon, Kediköy’de) yaşamak istediğiniz.
Konser repertuvarı nasıl? Hayvanlar temalı şarkılar da var mı?
Dinlemekten, söylemekten ve çalmaktan keyif aldığımız şarkılar var. Jehan Barbur, Mehmet Güreli, Birsen Tezer, Bülent Ortaçgil, Zuhal Olcay gibi şarkıcıların şarkılarını çalıyor ve söylüyoruz.
Passenger Cafe & Bistro’da veriyorsunuz konserleri. Burası ile nasıl anlaştınız? Mekan sahipleri de hayvanseverdir herhalde?
Berk: İlk fikrimiz bir ev konseri vermekti ama arkadaşlarımıza bu fikirden söz edince eve sığmayabiliriz diye düşündük ve bunu nerede yapabileceğimizi araştırmaya başladık. Burak (arkadaşımız) bizi, bir arkadaşının işlettiği Passenger’a götürdü ve Hasan'la böyle tanıştık. Biz ilk andan beri hep destekledi. Bildiğimiz kadarıyla aklında onlarca güzel ve sosyal faydayı hedefleyen fikir var. Keşke bütün mekan işletmecileri onun gibi olsa.
Nilay: Henüz tam şu nedenden dolayı diyemiyorum ama hayvansever olmak bana bir takım tutma durumu gibi geliyor. Bu ne zamandan beri bir seçim? Zaten öyle doğmadık mı? Büyürken neler oluyor da sevginin, birlikte yaşamanın yerini öfke, nefret, korku ve yok etme alıyor. Herkes bunu bireysel olarak sormalı kendisine bence. “Hayvanseverler mi?” soruna ‘şöyle yanıt vermek istiyorum; Hasan, müziğimizi ve amacımızı kendisine çok yakın gördü. Yola bu şekilde çıktık ve öyle devam ediyoruz.
25 Mart konseri öncesi hayvanseverlere, Kadıköylülere mesajınız nedir?
Nilay: Babamın vefat etmeden önce yazdığı bir yazıdan kısa bir alıntıyla cevap vermek istiyorum bu soruya. ‘Sadece sevgiyi öğretin. Çünkü siz sevgiden başka birşey değilsiniz.’ (A. Hidayet Özkara)
Girişin ücretsiz olacağı, destek olmak isteyen herkese açık olan etkinlik, 25 Mart Pazar akşamı saat 19.00’da Passenger Cafe & Bistro’da yapılacak. (Caferağa Mah. Moda Cad. Halis Efendi Sok. 5/A, Barlar Sokağı civarı)