"Bütün resimler benim için birer masaldır"

İstanbul doğumlu New York’lu sanatçı Peter Hristoff, annesinin eğitim gördüğü okulda sergi açtı. Yeldeğirmeni Sanat’ta açılan “Euphemia ve Kızlar” sergisi Kalkedonlu Azize Euphemia’nın hikâyesinden ve Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında, Yeldeğirmeni’nde yaşayan Hristoff’un ailesinin kadınlarına uzanıyor

16 Kasım 2023 - 16:58

İstanbul doğumlu ve New York’lu Peter Hristoff “Euphemia ve Kızlar” sergisi ile sanatseverler ile buluştu. Cumhuriyet’in 100. yılına özel açılan sergide, 1895’te inşa edilen, Sainte Euphemie Fransız Yatılı Okulu Kilisesi’ne yani  bugünkü adıyla Yeldeğirmeni Sanat’ın tarihine gönderme yapılıyor. 30 Kasım tarihine kadar ziyaretçilerini bekleyen sergideki eserler, Kalkedonlu Azize Euphemia’nın hikâyesinden ve Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında, Yeldeğirmeni’nde yaşayan Hristoff’un ailesinin kadınlarına uzanıyor.

Resim, özgün baskı, halı dokuma ve kağıt üzerine gibi pek çok sanat dalında eserler üreten ve New York Görsel Sanatlar Akademisi’nde öğretim üyesi Peter Hristoff ile sergiyi ve serginin öyküsünü konuştuk. 

“ANNEM BU BİNADA ÖĞRENCİYDİ”

“Euphemia ve Kızlar” sergisi Cumhuriyet’in 100. yılı ile nasıl bütünleşti?

Annem 1922 yılında Yeldeğirmeni’nde doğdu, o her zaman “Ben Osmanlı’nın son senesi ve Cumhuriyet’in ilk senesinde dünyaya geldim” derdi. Annemin ve ailesinin Cumhuriyet ve Atatürk ile bir bağlantısı vardı. Daha önce İstanbul’da ailemin arşivlerinin sergisini hazırlamıştım, serginin sonuna doğru ise Yeldeğirmeni Sanat’tan teklif geldi. Bence bir bağlantı var, çünkü annem ve teyzelerim bu binanın, Sainte Euphemie Fransız Yatılı Okulu olduğu zaman bu binada öğrenciydi. Yatakhane bahçesinden baktıklarında, annelerinin arkadaşlarıyla evin bahçesinde çay içmesini izleyebiliyorlardı. 1934 tarihli bir kanun, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin modernleşme ve Batılılaşma çabaları doğrultusunda dini kıyafetlerin, ibadethaneler dışında giyilmesini yasakladı. Mektebin öğretmenleri, Azize Euphemia rahibeleri olduğundan, bu sivil kıyafetle çalışma kuralına uyamadılar ve böylece okul 1937’de kapatıldı. 

Annenizin okuduğu okulda, şu anda eserlerinizi sergilemek nasıl bir duygu?

Çok farklı çünkü, annem ile babam covid’den vefat ettiler. Ayrıca annem ve teyzelerim, bu mektepteki arkadaşlarını ve anılarını anlatırlardı. Anlattıkları hikâyeler aklımdaydı, bir fırsat olsa da burada sergi açayım diyordum, buna kısmet ya da tesadüf diyebiliriz. Okulda sergi yapılacağını öğrenince çok heyecanlandım, çünkü annem ve teyzelerime teşekkür edebilmek için büyük bir fırsattı. 

KIZ OLMAK…

Sergide hangi türde kaç eseriniz bulunuyor?

Bu sergide, 11 eser bulunuyor ama her eser diptik olduğu için iki resimden oluşuyor. Benim için bütün resimler birer masaldır. Burası kız okulu, ben de öğretim görevlisiyim ve “Talebelerim ile arkadaşlarımı, nasıl bir tarzda aynı serginin içerisine koyabilirim” diye düşündüm. Böylece en genci 8, en yaşlısı 99 yaşında olmak üzere 100 kadına “Kız olmak…” diye sordum, cümleyi tamamladılar. Bütün cevaplar sergi kataloğunun içerisinde var, sergide ise her vitrine iki tane koydum. Sergideki fotoğrafların hepsi mektep ile ilgili annemin talebe olduğu zamanlardan. 

Bu sergideki resimlerim çok katmanlı, genel olarak Azize Euphemia’yi soran mitolojiye, inanç, eğitim, çocukluk, korku ve dışlanma üzerine fikirlere dayanıyor. Bu fikirler Roma, Bizans, Osmanlı tarihine ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarına ait imgelerle iç içe geçmiş durumda. Sultanahmet Meydanı’nda dans eden ayıları, Roma dönemi yer mozaikleri, macun ve horoz şekerleri ailemdeki kadınlardan sıklıkla dinlediğim hikâyelerle örülü. 

Azize Euphemia Yatılı Okulu’na sadece Türkiye’den değil başka ülkelerden kız öğrenciler geliyordu. Çiçek motifli, kesme kağıttan silüetler, öğrencilerin farklı kimliklerini vurgulayan, şablonlar olarak kullanılıyor. Çeşitli kaynaklardan edindiğim imgeler, benim dolaylı anlatılarımı, güç ve kırılganlığa dair öyküleri inşa etmeme yardımcı oluyor. 

Yıllar sonra Yeldeğirmeni’ni nasıl buldunuz?

Yeldeğirmeni çok güzel, biraz eski İstanbul havası var. Aynı zamanda birkaç yıl önce geldiğimde, bu kadar sanat atölyeleri, dükkanlar ya da kafeler yoktu. Çok değişmiş, her zaman çok güzel bir semtti, şimdi daha da güzel olmuş, farklı bir havası var, canlı, hayat dolu. Dün akşam sergiyi hazırlarken fark ettim, insanlar sokaktaydı ve çok rahattı, korkunç bir kalabalık yoktu, herkes neşeliydi. Brooklyn, New York için ne ise Yeldeğirmeni’de İstanbul için odur. 

KALKEDONLU AZİZE EUPHEMİA

303 yılında dönemin Roma İmparatoru, Hristiyanlara zulüm fermanını verince genç Euphemia, inancını reddetmediği için işkence gördü; yem olması için arenaya atıldığında, aslanlar onu parçalamak yerine açık yaralarını yalayarak iyileştirmeye çalıştı. Efsaneye göre, ona alevler bile işlemedi ve bir ayının saldırması sonucunda öldü. İnancı uğruna şehit olan Euphemia, zamanla Bizans’ın en çok tapılan azizelerinden biri haline geldi. Fransa’nın Nimes şehrinde, 1838 yılında kurulan Azize Meryem Ana’nın Rahibeleri tarikatı, açtıkları yatılı kilise okuluna bu azize ve kahramanın ismini verdiler. College Sainte Euphemie, Yeldeğirmeni’nde 1895 yılında kuruldu ve sadece İstanbul’dan değil Levant’dan gelen kız öğrencilere Fransızca eğitim sağladı. 

“Annemle birlikte mektep öğrencilerinin fotoğrafları ve bu okulda küçük yaşta öğrendikleri şarkının sözleri bulunuyor”

“Maalesef kızlar hayatının bir döneminde ayılarla karşılaşıyor. Sağ taraftaki şablon ise macun, annem hep anlatırdı bazen okulun önüne macuncu geliyormuş ve kızlar macun yiyorlarmış.”

“Sol tarafta, annem ve arkadaşlarının olduğu bir fotoğraf var.  Altta ise horoz şekeri var, sol taraftaki şekerler ters çünkü bir anda her şey terse döndü ve mektep kapatıldı. Sağdaki şablonda, kızların mektepleri kapatıldığı için, hayatlarında karmaşa başladı. Üstteki nilüfer çiçeği sembolü ise genç bir kızın yeşermesi”

 


ARŞİV