"Çağıma duyarsız kalamazdım"

17 yılda 9 kitap kaleme alan, eserleri tez konusu olan polisiye yazarı Çağatay Yaşmut, polisiye edebiyatın amacını “Özündeki muammayı zedelemeden, toplumda halının altına süpürülmüş pislikleri çıkarmak...” diye tanımlıyor

31 Ekim 2025 - 19:20

Türk polisiyesinin son yıllardaki önemli yazarlarından Çağatay Yaşmut’un Gazete Kadıköy’deki ilk röportajı 2013 senesindeydi. Aradan 12 yıl geçti. O polisiye yazmayıı (7 roman, 2 hikaye kitabı), ben de onun polisiye yazdığını yazmayı sürdürdüm. Şimdi yine yeniden yeni bir eserle okur karşısında. Lafı uzatmadan sözü Yaşmut’a bırakıyorum.

  • ‘Ölüm Fırsat Kollar’ neyi anlatıyor? Yazarının ağzından duymak isteriz.

Bir cinayet soruşturmasıyla başlayan hikaye, okuru ensestten kadına şiddete, organ ticareti yapan suç çetelerinden uyuşturucu satıcılarına, saplantılı aşıklardan teşkilattaki illegal yapılanmalara kadar suç bataklıklarında dolaştırıyor. Romanın 215 sayfa olduğunu düşünürsek, kitabın çok hızlı ve aksiyonunun bol olduğunu söyleyebilirim.

  • Sizinle defalarca röportaj yaptık; hâlâ sorulmadığını düşündüğünüz ama mutlaka konuşulması gereken konu hangisi?

‘İnsanlara yerli polisiyeyi nasıl okutturacağız?’ sorusu olabilir mesela. Çünkü okur birkaç yazar dışında yerli polisiye yazarlarına mesafeli duruyor. Ya gerçekten yazarları bilmiyorlar, tanımıyorlar ya da kötü yazılmış polisiyelere denk geliyorlar. Bu da; tüm yerli polisiyelerin kötü yazıldığı gibi yanlış bir algıya neden olabiliyor.

Bir de, “Neden polisiye yazıyorsunuz?” sorusu bende travma yaratıyor. Lütfen, artık bu soru sorulmasın!

  • Eserleriniz akademiye konu oldu, bu konuda bir tez yazıldı. Bu nasıl hissettirdi?

Çok gurur verici... Yapıtlarımın sadece okurla buluşmakla kalmayıp akademik bir mecranın konusu olması, üzerine tezler yazılması bana çok mutluluk verici geliyor. Bir yazar için ürettiği metinlerin bu kadar farklı okumalara kapı aralaması, yolunun nerelere çıkabileceğini görmek çok kıymetli.

  • Yazmaya ilk başlayan Çağatay ile bugünkü Çağatay arasında en büyük fark ne?

İlk romanlarımda daha çok aşk, kıskançlık, husumet, para v.b. bireysel nedenlerle işlenen suçları anlatıyordum. Elbette yarattığım karakterler toplumdan yalıtılmış kişiler değildi ama hikayelerin özünde başat öğe her zaman bireyler ve onların kişisel çıkarları, hırslarıydı. Bu tarz yazmayı sürdürebilirdim. Fakat bu anlatının beni kesmediğini,  toplumsal konuların ana tema olduğu meseleleri yazmak istediğimi fark ettim. Bir romancı hayatın içinde üretir, toplumsal hayatın içerisinde yer alır ve gözlemlediklerinden hikâyeler çıkartır.

Yaşadığı topluma ve çağa duyarsız kalamaz, kalmamalı. Bugünün dünyasında polisiye yazarlarının büyük bir çoğunluğunun yaptığı da tam da budur. Polisiyenin özündeki muammayı kaybetmeden ve onu zedelemeden toplumda halının altına süpürülmüş pislikleri çıkarmak..  

  • Bundan sonraki kitaplarınızda hangi meseleleri tartışmayı planlıyorsunuz?

Bu romanda değindiğim toplumsal konuları daha derinlemesine didiklemeyi düşünüyorum. Teşkilat içindeki illegal yapılanmalar, göçmenler, ekonomik kriz, din sömürüsü, kadına şiddet ve ensest gibi toplumsal meseleler her zaman romanlarımda yer bulacaktır. Kara roman tarzını sürdürmeye devam edeceğim.

“HEM MODERNLEŞTİ HEM FAZLA KALABALIKLAŞTI”

  • Kadıköy’de, kentsel dönüşümün hızlandığı bir dönemde, mekânla kurduğunuz bağ nasıl etkileniyor?

Aslına bakarsanız romanlarımda bütün İstanbul’u kullanıyorum ama evet, Kadıköy’le özel bir bağım var. Her ne kadar Kadıköy’ün tarihini, önemli yapıların geçmişini anlatmasam da, arka planda fon olmanın çok ötesinde bir yeri var. Son yıllarda buranın çehresi çok değişti. Gerek eğlence mekanlarının çoğalması gerekse söylediğiniz gibi kentsel dönüşüm nedeniyle Kadıköy hem modernleşti hem de çok fazla kalabalıklaştı. Dolayısıyla, bu değişim Kadıköy’ün kriminal yapısına da sirayet etti. Artık, Kadıköy’ün alışık olduğumuz o sakin ve huzurlu görüntüsü mazide kaldı. Dolayısıyla, Kadıköy benim gibi semt polisiyesi yazan yazarlar için bulunmaz bir ilham kaynağı oldu.

YAŞMUT POLİSİYESİ AKADEMİDE

Öte yandan Çağatay Yaşmut’un 17 yıllık polisiye yazın külliyatı akademik dünyaya taşındı. Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’ndan Serap Fışkın, yüksek lisans tezinde Yaşmut’un eserlerini ele aldı. “Çağatay Yaşmut’un Polisiye Eserleri Üzerine Bir İnceleme” başlıklı tezde, yazarın 2008’den beri kaleme aldığı tüm eserlerde polisiyenin gelişmesine katkı sağladığı vurgulanıyor.

GERÇEK DÜNYAYI ANLATIYOR

Araştırmaya göre Çağatay Yaşmut’un, romanlarında anlattıklarının gerçek dünyada bir karşılığı bulunuyor. “Yazarın izlediği yol ve amaç, gördüğünü birebir aktarmak değil, gerçeklerle kurmacayı olabilirlik sınırları dâhilinde örtüştürerek metne dönüştürmek. Bunu yaparken de romanlarında akıcı ve sade, yer yer ironi ve alaycı üslupla bezenmiş canlı bir dille anlatımı sağlıyor. Polisiye roman yazarının dilinin açık net olması gerektiğini, edebi dil endişesi taşımaması gerektiğini savunan yazar, her kesimin anlayacağı açık, net bir üslup kullanır. “ denilerek, bu nedenle Yaşmut’un gerçekçi ve özgün olabilmeyi başaran bir yazar olduğuna dikkat çekiliyor. Tezin son bölümünde ise “Suçu tüm yönleriyle kullanmaya gayret eden yazar, kara roman geleneğindeki gibi, dedektifi sokaklara indirip suçun içine sokar. Kim, neden, niçin sorularına yanıt ararken suçun toplumsal boyutunu da ele almayı ihmal etmez. Bu yüzden romanlarda gerçek, sıradan, Türkiye şartlarına uygun ve inandırıcı çatışmalar yer alır.  aile içi çatışma, patron işçi çatışması, sömüren sömürülen çatışması gibi günlük hayatta karşımıza çıkabilecek her türlü çatışmayı romanlarda görmekteyiz. Kurmaca metinlerde gerçekçi olabilmek amacıyla mafya ilişkisi, ırkçılık, kara para aklama, uyuşturucu gibi toplumsal sorunlara romanlarda yer verir. Okuyucu eserde dış dünyada karşılığı olan kurmacayı sonuçtan nedene doğru giden yöntemin izlendiği mantıksal bir bütünlük içinde görür.” deniliyor.

 


ARŞİV