GÖKÇE UYGUN
Hem müzisyen hem akademisyen olan Can Kazaz, 2009’da fizik öğrenimini bırakarak Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü’ne girmiş ve yüksek onur derecesiyle bitirmiş. “Bir Albüm”, “Yollar ve Su” ve “Kesme Bardak EP” adlı 3 albümü var. Birbirinden çok farklı türlerde müzikal çalışmaları var; kompozisyon çalışmaları, doğaçlamalar, şarkı yazarlığı… ‘’Sanatçı da her birey gibi politiktir’’ diyen Kazaz ile müziğin derin sularına daldık…
Bilgi Ünviversitesi sayfasında düz bir özgeçmişiniz var. Sizi oradan ‘somut’ olarak tanımak mümkün. Ama kendiniz hakkında bir özet geçseniz, neler söylerdiniz?
Doğma büyüme İstanbul’lu, kendi halinde bir arayış halinde biriyim. Neyi aradığımı çok bilmiyordum ama arayışta olunca buluyor insan bir şeyleri. Çevremde daha iyiye doğru değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için girişimlerde bulunan, öğrenmek için çabalayan birisiyim.
Fizikten müziğe geçişiniz nasıl oldu?
Acayip hızlı oldu. Fizik bölümünde okurken sayısalcıları müzisyen yapabilen bir cihaz icat ettim. Şaka bir yana, isteksiz okuduğum liseden sonra iki kere deneyip istediğim üniversite puanlarını tutturamayınca anladım ki sayısalcılık bana göre değil. Çocukluğumdan beri hep ilgilendiğim konuda profesyonel olayım ve müzik okuyayım diye karar verdim. Doğru karar olduğunu şimdilerde daha da iyi anlıyorum.
Sanıyorum ki müzik dünyasındaki varlığını/geçmişiniz 5 yıla dayanıyor. Bu süreçte kendinizi nasıl var ettiğinizi birkaç satır başı ile anlatır mısınız?
Müzik dünyasından kastınız nedir tam bilemiyorum tabi. 2005 yılından beri müzik üretiyorum. Önceleri rap müzik prodüksiyonları ve altyapıları yapıyordum. Daha sonra 2009 yılında şu anda araştırma görevlisi pozisyonunda çalıştığım İstanbul Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü’nü tam burslu kazandım. Okula hazırlık sürecimde ve okulu kazandıktan sonra müzik ve ses algımda ciddi değişiklikler ve genişlemeler yaşadım. Bu kadar uzun süre çocuk yaştan itibaren aktif bir şekilde müzikle uğraşınca, çok çeşitli şekillerde müzik veya müziğe dair şeyler yapabilecek belli bir birikimi kendiliğinden edinmiş oldum.
Bir dönem MC Recep adıyla gerçekleştirdiğiniz çalışmalar popülerdi. Siyaseti/siyasileri, bu şarkılarla protesto ettiniz’ desek doğru olur mu? Ya da siz nasıl anlatırsınız bu şarkıları?
Bunları “siyasi parodi müzikleri” olarak isimlendiriyorum ben. Cover veya remix demek çok doğru değil. Cover da remix de daha önceden var olan parçaların yeniden yapılmaları veya mikslenmeleri demek. Ben bu parçaları siyasilerin konuşmalarını veya sloganlarını kesip kırpıp, daha önce olmayan bir bağlama oturtuyorum. Mizahi olmaları için özen gösteriyorum. Kesinlikle protesto amaçlı yapıyorum bunları. İlk olarak Gezi Parkı direnişinden sonra ortaya çıkarmıştım bu çalışmaları. Bu kadar yayılacağını beklemiyordum ilk başladığımda. Bana bir çok kapı açtı sevgili MC Recep.
Recep Tayyip Erdoğan’ın sesini şarkılarda kullanırken, dava açacağı endişesi yaşadınız mı hiç?
Dava açacağı bir içerik yok. Hakaret yok ve hatta anlamlı cümleler bulmak bile zor. Saçma sapan şeyler yapıyorum ve bu yüzden de komik oluyor. Ülkenin en üst kademesindeki insanlar, ülkede çok kritik sorunlar varken gidip hepsini toplasan bir milyon kez dinlenmiş abidik gubidik müziklerle uğraşsaydı o zaman daha çok şaşırırdım. Yaptım, işlevini gördü, eğlendik, mesajımızı verdik ve bitti. “İki Ekmek” adında, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığını eleştiren bir seri de var bu arada, sadece Tayyip Erdoğan karşıtlığı üzerinden hareket etmiyorum. Öyle yapılmasını da doğru bulmuyorum. Apolitik olan insanlar, Gezi’yle beraber reaksiyoner politik insanlara dönüştü. Dolayısıyla sıklıkla sığ ve sonuç vermeyen bir yaklaşım görüyoruz hem çevremizde hem de sosyal medyada.
Üretimleriniz MC Recep’lerden ibaret değil, bir de beste/sözleriniz var değil mi? ‘Kendi şarkılarınız’ nasıl şarkılar sizce?
Evet hem akademik anlamda müzik besteliyorum hem de şarkılar besteliyorum. Kendi şarkılarım çok çeşitli olabiliyor. Eskiden daha melankolik ve romantikti şarkılarım. “Yollar ve Su” isimli albümümden bu yana daha umut dolu ve pastoral işler çıkarıyorum. Öyle geliyor içimden. Şarkılarımda melankoli hala olabiliyor tabi.
Albümlere ne kadar/ne tür bir ‘ilgi’ bekliyordunuz, beklentileriniz karşılandı mı?
Albümleri çıkarırken yaptığım masrafları karşılasam yeter diyordum. Çok büyük masrafa girmemiştim zaten, karşıladılar ve bir miktar da üzerine çıktılar. Daha ötesi için yüksek hedeflerim, beklentilerim yok.
Müzik hayatınızın neresinde?
Müzik yapmayan insanlar neden müzik yapmıyor? Müzik hayatın her yerinde :)
Kendi müziğinizi nasıl tarif edersiniz?
Çok çeşitli kategorilerde müzikler yaptığım için tarif etmesi gerçekten zor. Şarkılarımdan bahsedeceksek, insanlar benim şarkılarıma “naif” demeyi çok seviyor. İfade şekli naiftir belki ama çoğu zaman çok net, dik kafalı içerikleri oluyor şarkılarımın. Nutuk atabilecek bir platformum ve kabiliyetim olsa, nutuk atacağım içeriği, şarkı söyleyerek aktarmaya çalışıyorum aslında. Şarkı yapıyor ve yapmayı seviyor olmamın sebebi de büyük oranda bu.
‘Yeni müzik’ denilen bir alan var. Bu alanda besteci olmaya çalışıyorum. Normal şartlarda gürültü denebilecek tüm seslere daha açık bir alan burası’’ demişsiniz. Bu mevzuyu biraz daha açsanız…
Yeni müzik veya modern müzik, çağdaş sanatların müzik kolu diyebiliriz. Klasik müzik geleneğinin devamı olmasına rağmen tüm Dünya’da, endüstri devrimi ve iki büyük savaştan sonra doğan kültürel etkinin de yankısıyla büyük kırılmalar yaşanmış bu akımda. Ses ve müzikle olan ilişkimiz derinlemesine sorgulanmış. Tüm bu soru ve tartışmalar artık büyük oranda akademik ortama itilmiş durumda. Duyduğumuz ve duyabileceğimiz tüm seslerin müzikal bir değer taşıdığı farkındalığıyla hareket eden yüzlerce besteci bu alanda uzmanlaştı, eserler üretti ve üretiyor. Örneğin notalar ve melodiler olarak algılanan müziğin yanısıra gıcırtıların, tıkırtıların, gümbürtülerin, ciyaklamaların, şapırdamaların da müzikal değerleri olduğunu söyleyebiliriz. Her nerdeyseniz, bulunduğunuz yere kulak verdiğinizde zaten müziği duymak mümkündür. Kendi hayatlarımızın hengamesinden, algımız tüm bu müziği filtrelemiş durumda. Şahsi olarak, o filtreyi olabildiğince kaldırma çabasındayım. Yalnızca öyle bir farkındalık, hassasiyet ve dinleme kabiliyetiyle daha sağlıklı bir medeniyetin gelişebileceğine inanıyorum.
Müzisyen olmanın 2 tarafı ver bence. Bir taraftan siz müziğinizi yapıyorsunuz, dinleyiciler de dinliyor. Dinleyici ile iletişiminiz nasıl?
Dinleyici çok çeşitli olabiliyor. Dinleyici diye tek ve bütün bir yapıdan bahsedemeyiz. Bütünüyle olan ilişkim fena değil sanırım. Sosyal medyada arasıra yaptığım çıkışlar yüzünden kaprisli ya da ciddiyetsiz algılanıyor olabilirim. Tek dileğim, beni sosyal medya hesaplarım üzerinden değerlendirmesin kimse. Bazen sırf eğlenmek için trollük yaptığım oluyor. Politik açıdan çenemi kapamadığım için, “sen müziğini yap” anlamına gelen ahmakça tepkiler alabiliyorum. Öyle insanların, dinlediği müziği bile anlamadığını düşünüyorum. Çünkü sanat da sanatçı da her birey gibi politiktir. Onun dışında elimden geldiğince herkese samimiyetle davranmaya çalışıyorum. Sahnede de genelde espriler şakalar yapmayı seviyorum. İnsanlar gerçekten mi gülüyor, kırmamak için mi gülüyor onu tam anlayabilmiş değilim hala :)
Geçimizi idame ettirdiğiniz başka bir işiniz var mı?
Sahnede olmayı çok sevdiğimi söyleyemem. Bunu her fırsatta belirtiyorum. Sahne insanı değilim. Benim bestecilik yanım hep daha ağır basıyor. İşin mutfağında olmak en sevdiğim şey. Turneler yapmak tam bir kabus olurdu benim karakterimde birisi için. Akademisyenlik şu anda keyifli. Araştırmak, öğrenmek ve bilgiyi paylaşmak için en uygun ortamlardan biri. Şu anda araştırma görevlisi olarak çalışmalarımı sürdürüyorum.
Bu yaptığınız müziğe nasıl yansıyor? Mesela ‘’maddi kazanç’’ derdi olmayınca, daha serbest hissediyor musunuz şarkılarınızı üretirken?
Maddi kazanç derdim hiç yok diyemem. Ama özgürce müzik yapamıyorsam, birilerinin kölesi-yalakası olmuşsam kazanacağım paranın da anlamı yok diye kısaca cevaplayabilirim. Bunun müziğime nasıl yansıdığını da şöyle cevaplayayım; bir benim gibi müzik yapanların müziğini açıp dinleyin, bir de müzik endüstrisinin pompaladığı top 10 listelerindeki müzikleri dinleyin, bariz bir şekilde anlaşılır aradaki fark.
Bağımsız/alternatif/deneysel müzik yapmak zor mu Türkiye’de?
Bu tür müzik yapmak bir yana, müzik yapmak çok çok zor. Sanat yapmak zor diye daha da büyük bir başlık altında toplayabiliriz. Kültür-Sanat alanında vizyonerlikten nasibini almış bir iktidar görmedi bu ülke henüz. Hep çok büyük hatalar yapıldı ve yapılıyor. Detayları kitap konusu olur, o yüzden girmeyeyim.
Buradan hareketle, ‘Bir Müzisyenin Lağım Rehberi’ yazınızdan bahsetmek isterim. Bir isyan, bir iç dökme… O yazıda bahsettiklerinin kısa bir özetini buraya da alsak…
Aynen, alternetif müzik yapanlara ulaşmak ve uyarmak istediğim bir yazıydı. Yankı da buldu belli oranda. Müzisyenlere, olabildiğince ilkeli davranıp emeklerinin sömürülmesine izin vermemelerini öneriyordum o yazıda. Çok ciddi bir emek sömürüsü düzeni var bugün müzik piyasasında. Menajerlerden tutun, mekanlara ve müzik şirketlerine hepsinin sömürü kaynağı müzisyen. Değeri üreten de müzisyen ve bu sömürüyü haketmiyoruz. Kendi adıma bundan sonra çok net ilkelerim olacağını ve tüm müzisyenleri de benzer seviyede bir ilkeliliğe davet ettiğim bir yazıydı.
Müzisyenlerin alınıp satılacak, şık imajlı bir ürün haline gelmesinden mekanlara, menajerlerden müzik eleştirmenlerine dek pek çok eleştiriniz var. Ve yazıdan çıkan sonuçlardan biri; ‘müziğe değilse de piyasasına/sektörüne kızgınlık ve küskünlüğünüz, dahası bundan sonra konser vermeyeceğiniz…’ Doğru mu anlamışım?
Kızgınlık, küskünlük gibi bir şey olamaz eğer işin profesyonel tarafındaysak. Müziğin duygusal tarafı yalnızca müzisyenin içinde ve dinleyicide olabilir. Onun dışında herkes işini yapıyor ve her iş kolu gibi bu da duygusal kırılganlıktan uzak olmalı. Eleştirilerimi bu sebeple rasyonel bir şekilde yapmaya çalışıyorum ama duygusal algılanabiliyor. Yapabilecek çok fazla şeyim de yok bu algıyı dönüştürmek için. Bundan sonra konser vermeyeceğim diye bir şey kesinlikle yok. Diyorum ki, taleplerimi yükselttim dolayısıyla mekanlar benimle çalışmaya yanaşmayacaktır daha ucuz seçenekler varken. Haliyle konserlerimde ciddi bir azalma veya yok olma bekliyorum. Mekanlarla şartlarda anlaşıyorsak, tabi ki konserlere devam ederim.
Bu eleştirileriniz ‘müzisyenlerin sendikalaşmasıyla’ çözülebilecek konulardır diye düşündüm. Ne dersiniz?
Örgütlenme konusunda çok beceriksiz bir toplumuz ve müzik sektörü gibi egoların at koşturduğu bir camiada örgütlenmeye dair bir umudum yok. Bu konuda bireysel tavrımı koyup, egoların attan inmesini bekleyeceğim.
Biraz da Kadıköyümüz’den konuşalım. Kadıköy'e dair hisleriniz/düşünceleriniz neler?
Hayatım boyunca ilçe sınırlarının dışına iş ve okul gerekçesi dışında çıkmadığım bir ilçe Kadıköy. Kendimi evimde hissediyorum ve olabildiğince Kadıköy atmosferini sezmeye, korumaya çalışıyorum. Son birkaç yıldaki kalabalıklaşmayla o atmosfer kalabalığın içinde kaybolmuş ve sinmiş durumda. Çocukluğumdan hatırladığım ve hatta büyüklerimin bana anlattığı Kadıköy’le şimdiki arasındaki fark biraz hüzünlendiriyor beni. Geçmişte sandallarla gezilebilen bir Kurbağalı Dere ile şimdilerde gri gri köpüren ve berbat kokan bir Kurbağalı Dere arasındaki farkla özetlenebilir durum.
Kadıköy’ün müzikal ortamını nasıl buluyorsunuz?
Benim en sevdiğim, mekanlarda çalınan müziklerden ziyade, müzisyenlerin parklarda meydanlarda ya da evlerinde bir araya geldiğinde ortaya çıkan müzikal ortam.
Kadıköy’de alternatif müzik oluşumları/müzisyenler çok. Onlarla iletişiminiz nasıl?
Çoğuyla tanışıyorum, sokakta karşılaşıp selamlaşıyorum, zaman zaman buluşuyoruz. Çok şahane müzisyenler var bu topraklarda :) Heyecan verici müzikler çıkacak ve çıkıyor.
Kadıköy’ün, müziğinize yansıması nasıl oluyor?
Kadıköy’de yaşadığım için, bütün şarkılarımı da çoğunlukla Kadıköy’de besteliyorum ve kaydediyorum. Müzik yapmak için bir sığınak gibi burası. Muhakkak bir eski İstanbul yansıması oluyordur müziğime. Gerçi tarihi Kadıköy diyebileceğimiz merkez haricinde dev bir şantiyeye döndü Kadıköy’ün semtleri. İnşaat gürültüsünden, müziğe alan açmak zor.
Burada müzik yapıyor olmaktan mutlu musunuz?
Burada müzik yapıyor olmaktan mutluyum, şurada müzik yapıyor olmaktan da mutlu olabilirdim :) Müzik yapıyor olmaktan mutluyum genel olarak. İlk konserimi Kadıköy’de ve bu röportaj yapıldığı esnadaki son konserimi de Kadıköy’de verdim. Yeldeğirmeni Mahallesi’ndeki Köşe isimli mekanda. Ben çok mutluydum mesela o gün orada müzik yapıyor olmaktan. Ama Köşe’yle ilgili komşular mutlu değilmiş. Aslında tek bir komşu bildiğim kadarıyla. Köşe isimli kendi halindeki sanat mekanını şikayet etmiş. Kapatıldı şimdi maalesef. Belediyenin bu karardan geri dönüşle beraber bir çözüm üretmesini umarız. Böyle durumlar Kadıköy olsa da olmasa da üzücü oluyor sanatseverler için.
Bir ‘Kadıköy şarkısı’ yapmayı düşündünüz mü hiç?
Günün birinde olabilir, olmayabilir de. Kadıköy biraz sabitlerse kendini olabilir. O kadar hızla değişiyor ki Kadıköy’le ilgili sabit anıların oluşması çok zor. Ha ama şarkıda kafeler, barlar, kalabalık, kafeler, barlar, inşaat, kafeler ve barlardan bahsedebilirim. Hatta biraz daha kafeler ve barlardan bahsedebilirim ama şarkı çok uzun olur o zaman. En iyisi Büyükşehir Belediyesi’nin ıslahını yapmakla bitiremediği sayın Kurbağalı Dere hakkında mis kokulu bir aşk şarkısı yapmak.