Cendereden çıkmak isteyenlerin hikâyesi

Son filmi “Kız Kardeşler”i konuştuğumuz Kadıköylü yönetmen Emin Alper, “Bu filmin derdi toplumsal cendereler içinde sıkışıp kalma halini ve daha iyi bir yaşam umudu için çırpınan insanların hikâyesini anlatmaktı” diyor

10 Eylül 2019 - 15:14

Bugüne dek, ulusal ve uluslararası festivallerde birçok ödül kazanan Emin Alper’in üçüncü filmi Kız Kardeşler 13 Eylül Cuma günü vizyona girecek. Dünya prömiyerini Berlin Film Festivali’nde yapan Kız Kardeşler, annelerinin ölümünün ardından kasabaya besleme olarak verilen üç kız kardeşin, yıllar sonra köylerine geri dönmesini ve birbirleriyle yüzleşmelerini konu ediniyor. Kadıköylü yönetmen Emin Alper ve filmde Veysel karakterini canlandıran Kadıköylü oyuncu Kayhan Açıkgöz ile söyleştik. Alper, “Kadınların daha çok yan karakter olduğu önceki filmlerimin aksine bu kez üç kadın ana eksende.”diyor.

“KARAKTER MERKEZLİ FİLM”

Filminizi İstanbul Film Festivali’nde izleme fırsatım olmuştu ve gösterimden sonra sizin ve oyuncuların katıldığı kısa bir söyleşi gerçekleşmişti. Seyircilerden gelen tepkiler Kız Kardeşler’in önceki iki filminizden farklı oluşuydu. Siz buna katılıyor musunuz?

Evet katılıyorum. Pek çok açıdan farklılıklar taşıyor bu film. Daha önceki filmlerimdeki baskın unsur olan paranoya ve düşmanlaştırma gibi temalar yok bunda. Daha çok sosyal ve cinsiyet eşitsizlikleri üzerine olması nedeniyle politik tavrı çok daha dolaylı. Ve yine daha az alegorik bir yapıya sahip. Hoş bu filmi de bir memleket alegorisi olarak okumak isteyenlere karşı çıkmam. Bir başka farklı özelliği de bu filmde kadın karakterlerin ciddi bir ağırlığının olması. Kadınların daha çok yan karakter olduğu önceki filmlerimin aksine bu kez üç kadın ana eksende. Biçimsel olarak da diğerlerinden farklılaşan yönleri var.

Avrupa festivallerinde filmi izleyenler de filmde çok fazla yerel unsurun bulunduğunu söylemişti. Özellikle bu filmde uzun ve eğlenceli diyaloglara yer vermişsiniz. Bunu özellikle mi tercih ettiniz?

Bu film benim için karakter merkezli bir film. Ardı ardına gelişen olaylar değil karakterler, karakterleri tanıma zevki ve onların kendi aralarındaki ilişkinin gelişimi izleyiciye seyir zevki veren unsurlar. Dolayısıyla sayıları hiç de az olmayan karakterleri tanımak ve anlamak için daha çok diyaloğa ihtiyaç duydum. Diyalogları yazarken de çok zevk aldım. Filmdeki mizahi unsuru baştan oturup planlamamıştım. Diyalogların ve karakterlerin gelişimi esnasında çıktı daha çok bu komik ögeler. Ben sadece daha sonra geriye dönüp güçlendirdim bu mizahi unsurları.

ÇOÇUKLUK ANILARIM...

Senaryoda kişisel anılarınız ve hikâyenizden izler görmek mümkün. Söyleşide kısaca buna değinmiştiniz.

Yetiştiğim kasabada beslemelik çok yaygın bir uygulamaydı. Kapitalizmin ve para ekonomisinin gelişmediği bir dönemde yaygın bir ev hizmeti gördürme biçimi olarak Anadolu’nun pek çok bölgesinde görülen bir pratik aslında bu. Dolayısıyla temanın kendisi bizzat benim çocukluk anılarımdan geliyor. Filmde anlattığım kadınları da çocukluğumdan tanıyorum. Bunun yanında diğer erkek karakterleri yaratırken de bizzat tanıdığım insanlardan beslendim. Dolayısıyla bu en kişisel filmim oldu galiba.

Tepenin Ardı ve Abluka’da seyircinin çok açık bir şekilde farkına varacağı politik imgeler ve göndermeler vardı. Ama Kız Kardeşler’in politik çağrışımlar konusunda daha örtük bir dili var. Bundan özellikle mi kaçındınız yoksa hikâye gereği böyle mi olmalıydı?

Tabii ki de bu filmi yazmaya girişirken film politik olmasın, politik laflar söylemekten özellikle uzak dursun falan gibi bir düşüncem ya da çekincem olmadı. Sadece hikâye bunu gerektirdiği için politikayla ilişkisi böyle oldu. Bu filmin derdi toplumsal cendereler içinde sıkışıp kalma halini ve daha iyi bir yaşam umudu için çırpınan insanların hikâyesini anlatmaktı. Bunu yaparken de kaçınılmaz olarak cinsel ve sınıfsal eşitsizlikler üzerinde durdum. Bu anlamda politikadan dar anlamda uzak olsa da bir yanıyla da hala politik bir film Kız Kardeşler.

DAHA AZ PARANOYA

Sizin sinemanızı takip eden seyirciler alegorik yapıdan ve paranoyadan haberdardırlar. Filmde kısa da olsa gördüğümüz “tekinsiz” adamlar küçük bir paranoya yaşamamıza neden oluyor ama bu çok uzun sürmüyor.

Bu filmde paranoya önemli bir yer kaplamıyor. Filmin temel derdi olmaktan çok uzak. O tekinsiz adamlar sadece çoban Veysel’in hayal dünyasından perdeye taşan karakterler. Yaptığı işten nefret eden, “korkak” Veysel’in kuruntusu onlar. Daha doğrusu filmin finaline kadar “kuruntu” mu yoksa gerçek mi tam anlayamadığımız karakterler. Ama bu iki “eşkıya” filmin diğer karakterlerini neredeyse hiç ilgilendirmiyor ve sadece Veysel’in dünyasına ait olarak kalıyorlar.

Film bir anlamıyla kadın dayanışması ve erkekliğin sorgulanmasıyla da ilgili. Önceki filmlerinizde olduğu gibi burada da işleri tersine çeviren ve arzu nesnesi  olan kadınları görüyoruz. Ne dersiniz?

Burada bir yanlış anlamayı önlemek için ufak bir düzeltme yapmak isterim. Benim önceki filmlerim  kadınları arzu nesnesi olarak gören hatta bunun ötesinde saplantı nesnesi haline getiren erkek karakterleri odağına yerleştirir. Bunun altını çizmek çok önemli çünkü benim filmlerimde kamera sözünü ettiğim erkek karakterlerle ve onun bakışıyla özdeşleşmek yerine onları kıyasıya eleştirir. Bu filmde ise durum zaten bambaşka. Kadınlar filmin ana karakterleri olarak arzunun bizzat öznesi. Özellikle büyük kardeş Reyhan için bu durum apaçık. Hatta filmde edilgen bir arzu nesnesine dönüştürülen tek bir karakter var, o da bir erkek: Çoban Veysel. Spoiler vermemek için açıkça bahsetmiyorum ama izleyiciler hangi sahne olduğunu hemen anlayacaktır.

Film kaç salonda gösterime girecek?

Şimdilik 90 kopya. Tabii bu salonların kaçında ilk haftadan sonra kalmaya devam edeceğiz bilmiyorum. Umarım uzun bir süre kalabiliriz.

Bu oran yeterli mi?

Bu kopya sayısı bizim için bir rekor. Tepenin Ardı 12, Abluka 20 kopya ile vizyona girmişti. Dolayısıyla bu kopya sayısına yeterli değil demek gibi bir lüksümüz yok .(gülüyor) Biz de merak ediyoruz sonucu. Bakalım seyirci sayımızı ne kadar etkileyecek bu kadar kopya. Hoş biletlerin gerçekten pahalandığı bir döneme denk geldik ama... bekleyip göreceğiz.

Kadıköylü bir yönetmen olarak sizin de katılacağınız Kadıköy özel gösterimi olacak mı?

“Kız Kardeşler” ekibi olarak vizyondaki ilk günümüzde seyirciyle buluşacağız. Rexx Sineması 21:30 seansı.

İSTENMEYEN ADAM VEYSEL

Filmde Veysel karakterini canlandıran Kadıköylü oyunca Kayhan Açıkgöz, filme hazırlanma sürecini, karakteri anlattı.

Emin Alper ile çalışmak nasıl bir deneyim oldu sizin için?

Emin hocayla çalıştığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Filmlerini takip ettiğim ve çok beğendiğim bir yönetmendi kendisi. Beraber çalışmayı da içten içe hayal ediyordum tabii ki. Belki bir gün olur diyordum. Oldu. Hem de ilk filmim onunla oldu. Emin hoca ne der bilmiyorum ama ben çok uyumlu çalıştığımızı düşünüyorum.

Film için nasıl bir hazırlık yaptınız? Özellikle filmin geçtiği yörenin diline çok hâkim görünüyordunuz.

Teşekkür ederim böyle düşündüğünüz için. Aksanın gerçekçi olması gerekiyordu. Hatta sadece aksanın değil bütün otantik altyapının gerçekçi olması gerekiyordu. Eğer seyirci filmdeki karakterlerin o bölgede yaşadıklarına ve oralı olduklarına inanmazsa filme de inanmaz. Bir de Veysel karakterinin özel bir durumu var. Veysel o köyde doğmuş, büyümüş ve o köyden hiç dışarı çıkmamış.

Tabii iş bununla bitmiyor. Daha karakteri karakter yapan asıl meseleler var, “Kimdir bu Veysel, ne yer, ne içer, nelerden hoşlanır, neyi neden nasıl yapar, davranışlarının altında yatan nedenler nelerdir, hayatta yaşamasını sağlayan motivasyonları nedir?” gibi yüzlerce sorunun cevabını provalarda düşündük, tartıştık, araştırdık ve denedik. Çok uzun provalar yaptık. Birbirimizin karakter inşa sürecine katkıda bulunduk.

Filmde hem eğlenceli hem de işleri berbat eden bir karakter olarak öne çıkıyorsunuz. Siz karakteri nasıl tanımlarsınız?

Seyirciden de eğlenceli olduğuna dair şeyler duyuyorum. Ben tabii böyle bakamıyorum meseleye. Ben ilk baştan beri Veysel’ in motivasyonlarına odaklandım. Veysel bana daha çok, hüzünlü ve öfkeli biri gibi geliyor. Nasıl öyle olmasın ki. Ne annesi, ne babası, ne de bir kardeşi var bu hayatta. Hiç kimsesi yok. Belki karısı var. Ama o da Veysel’ den nefret ediyor. Aslında köyde de Veysel’ i seven yok gibi. Yarım akıllı Veysel, deli Veysel diye hor görülüyor. Filmde Necati’ nin bir repliği var “Veysel de bir insandır.” Demek ki Veysel’ in insan olduğuna dair bile bir şüphe var. Böyle bir dünyada mutlu olabilmek için çabalıyor Veysel. Ne yapsın? Elinden başka ne gelir? Çabaladıkça da işleri berbat ediyor sizin de söylediğiniz gibi. Böyle bakınca acılar içinde bir karakter aslında Veysel. Ama eğlenceli geliyor seyirciye. Ben bunu doğal karşılıyorum. Çehov’ un  bazı karakterleri de böyledir biraz. Onlar acılar içinde kıvranır ama bizim güleceğimiz gelir.

  • “Ezikliği” kabul etmeyen bir erkeğin en basit anlamıyla neler yapabileceğini gösteriyor Veysel karakteri . Siz Veysel’i gerçek yaşamda nerede konumlandırıyorsunuz. Tehlikeli biri olabilir mi?

Evet, böyle de bakabiliriz meseleye. Veysel bir erkek. Oğlu ve karısını çıkarmak istiyor bu bataklıktan. Biliyor ki gelecek yok bu köyde. İnsandan sayılmasına bir ihtimal de yok. Belki buradan kurtarabilirse ailesini, onu severler. Bir gelecekleri, mutlu ve huzurlu bir hayatları olur. Çok romantik geliyor böyle söyleyince kulağa. Ama bu Veysel’ in hayal ettiği.  Gerçekleşmesi imkansız olsa da, o çabalıyor. Belki de bu imkansız çaba onu trajik hatasına götürüyor.

Veysel tehlikeli biri olabilir mi? Elbette olabilir. Çünkü Veysel hayata çok dezavantajlı bir konumdan başlıyor. Onun gibi insanlar, yaşadığı toplumun vicdanı gibi biraz. Ben senaryoyu ilk okuduğumdan beri Veysel’ i sokak köpeğine benzetiyorum. Müfit abiyle de (Şevket’ i oynayan Müfit Kayacan)  konuşuyorduk bu konuda. Sokak köpeklerine nasıl davranırsanız onlar da bir şekilde size öyle davranır. Eğer hoşgörülü olunursa çok sevecen olabilirler. Ama onları hor görürseniz, döverseniz, köşeye sıkıştırırsanız kime saldıracaklarını, kimin canını yakacaklarını kestiremezsiniz. Bazen hakkeden birini, bazen de en masum olanı ısırırlar. Veysel köşeye sıkışmış durumda. Tek kurtuluş senaryosu da işe yaramayınca işler çığırından çıkıyor. Veysel kötü biri olmayı göze alabilseydi belki hayat onun için çok daha kolay olabilirdi. Ama Veysel her şeye rağmen iyi kalmak istiyor. Veysel’ i yargılamak herkesin kendi vicdanına kalmış. Ben Veysel’ i yargılayamıyorum. Evet Veysel hiçbir zaman affedilemeyecek bir hata yapmıştır. Orası öyle. Ama tek suçlunun Veysel olduğunu söylemek de bana çok büyük haksızlıkmış gibi geliyor.


ARŞİV