“İstediğiniz kadar kütüphanelerinizi kilitleyin!
Ne kadar kapınız ne kadar kilidiniz ne kadar sürgünüz olursa olsun,
zihnimin özgürlüğüne ket vuramazsınız!” diyen feminist yazar Virginia Woolf’un ölümsüz eseri Kendine Ait Bir Oda, feminist tiyatro topluluğu Tiyatro Boyalı Kuş’un yorumuyla seyirciyle buluşuyor.
Woolf, bu eserinde 16. yüzyıldan başlayarak kadın yazarların izini sürüyor ve tarih boyunca kadınların sistematik bir şekilde yok sayılmasını ve edebiyat dünyasındaki eşitsizliği kurmaca ile gerçeğin bir arada olduğu bir anlatıyla seyirciye aktarıyor. Tiyatro Boyalı Kuş da yazarın bu imgelem dünyasını Woolf’u canlandıran bir konuşmacı-oyuncu ile onun zihnindeki düşünceleri temsil eden/seslendiren oyuncularla sahneye taşıyor.
Pelin Oruç ve Seda Elhan’ın rol aldığı oyuna, Delâl Yıldırım, Dilara Demirdüzen ve Yeşim Koçak da sesleriyle katılıyor. Dramaturjisinde Nelin Dükkancı Yaman ve Efsun Pırıl Yeneroğlu’nun imzası bulunan oyunun müziklerini Murat Hasarı yaptı. Koreografiyi Gökmen Kasabalı hazırlarken, sahne tasarımını Cihan Aşar, kostüm tasarımını da Sema Işık Saral üstlendi. Oyun fotoğraflarını da Volkan Erkan çekti.
80 dakikadan oluşan tek perdelik oyunu, 27 Nisan Çarşamba saat 18.00 ve saat 20.30’da Söğütlüçeşme’deki Koma Sahnesi’nde izlemek mümkün.
Tiyatro Boyalı Kuş'un kurucusu olan; oyunun da çeviri, sahne metni ve rejisini üstlenen Jale Karabekir’le konuştuk.
Tiyatronuzun 22 yıllık yolculuğunun kaçıncı oyunu bu?
Tiyatro Boyalı Kuş feminist bir tiyatro topluluğu olarak üç alanda çalışıyor. Birincisi alternatif feminist oyun yapımları. Bu kapsamda Kendine Ait Bir Oda’nın sahne versiyonu yirminci yapımımız. İkincisi Feminist Dramaturjiyle Okuma Tiyatrosu ve yedi yapımla seyirci karşısına çıktık. Üçüncüsü ise Augusto Boal’ın Ezilenlerin Tiyatrosu teknikleriyle yaptığımız atölyeler ve bu atölyeler sonucunda hazırladığımız gösteriler -ki bunlar oldukça çok.
“BUNA DEĞER!”
Tiyatro Boyalı Kuş da adeta “kendine ait bir oda/tiyatro” yaratmış. Geçmiş 22 yıla baktığınızda neler görüyorsunuz?
Ciddi bir emek, tükenmeyen bir inat ve direniş görüyorum. Tiyatro Boyalı Kuş’un bu 22 yıllık yolculuğunda o kadar çok kişinin emeği var ki! Ve tabii ki dayanışma ve arkadaşlık. Bunlar olmasa şu an varlığımızı sürdürmemiz mümkün olmazdı. Ve elbette 2000’lerde feminist tiyatro kurmak, feminist dramaturjiyle yapımlar üretmek, mali ve politik güçlüklere rağmen alternatif tiyatrolar içinde yer edinmek hiç de kolay değildi. Tiyatro dünyası o zamanlar bu kadar hareketli de değildi. Feminizme ve kadın meselesine bakışlar da bugünden çok farklıydı. Tüm bu zorluklara rağmen bu 'kendine ait bir oda’yı, tiyatro’yu var etmek, kendimize bir yaratım alanı kurabilmek ve burada ürettiklerimizi de seyircimizle paylaşmak emek, inat ve direniş ve kuşkusuz bir sebat işiymiş. Ama Virginia Woolf’un dediği gibi “Buna değer!”
Pek çok kere sahnelenmiş bu oyunu seçmenizin nedeni neydi?
Bu eser aslında bir oyun metni değil. 1928 yılında İngiltere’deki kadınlara açık üniversitede yaptığı konuşma metni ve daha sonra kitaplaştırmış. Bu kitap feminist bir edebiyat eleştirisi, bir klasik olmuş durumda. Dünyada pandemi ile birlikte birkaç yapımın yapıldığını gördük hem ses performansı hem de dijital performans olarak. Türkiye’de ise 1990’ların başında Çiğdem Selışık’ın bu metni oynadığını biz oyunu sahnelemeye başladıktan sonra fark ettik. Çok fazla sahneye taşınan bir metin değil aslında Kendine Ait Bir Oda. Biz ise 2018 yılında bu oyunu seyirciyle buluşturmaya karar verdik. Aslında bizim topluluğumuzun başucu kitabıydı, ama hiç aklımıza oyunlaştırmak gelmemişti. Ekibe katılan her yeni üyeye verdiğimiz ve okumasını tavsiye ettiğimiz bir kitap. 2018’de ekibe katılan dramaturgumuz Yeliz ise bu kitabı okuduktan sonra çok heyecanlandı, o dönem Cihangir Performans’ta çalışıyorduk, birden çok odası olan bir mekân. Onun heyecanı bize de sirayet etti ve mekânın büyüsüyle birlikte o dönemki ekiple birlikte mekâna özgü bir performans olarak ortaya çıktı bu yapım: Kadın Eserleri Kütüphanesi, Mısır Apartmanı ve Pera Beşiktaş gibi tarihi ve İstanbul’un özel mekanlarında da sahneledik. Daha sonra pandemiyle birlikte kulak/radyo tiyatrosu formatına dönüştürdük yeni bir ekiple, şimdi ise sahne versiyonuyla seyirci karşısındayız.
Kendine Ait Bir Oda sizce nasıl bir eser?
Erkek egemen sistemin içinde yüzyıllardır kadınların hem toplumsal hem ekonomik hem politik hem de sanatsal açıdan nasıl ezildiğini, baskılandığını, dışlandığını edebiyat tarihi üzerinden anlatan bir metin. Virginia Woolf’un edebi kişiliğinin de getirdiği imgeler, kurgularla birlikte gerçek ile kurmacanın bir arada anlatıldığı ve seyirciye bu baskın sistemi ve söylemi göstermeye çalıştığı bir metin.
Eseri sahneye nasıl aktardınız?
Bu sonuçta bir konuşma metni ve altı bölümden oluşuyor. Çevirisini ve sahne metnini bölüm bölüm dramaturglarla birlikte tartışarak oluşturdum ve oyuncularla da bu şekilde çalıştık. Yani oyun metni provaya belli aralıklarla geliyordu. Ancak sahne metninin oyuncuyla buluşmasından önce Virginia’nın bu imgelem dünyasıyla oyuncuların imgelem dünyasını buluşturmaya çalışan uzun fiziksel çalışmalar, doğaçlamalar yaptık. Aslında metin geldiğinde yaratıcı dünya, imgelemler, fiziksel aksiyonlar repliklerle hayat buldu diyebilirim. Geleneksel çalışma yönteminin tersi gibi. Bir başka deyişle aslında kitap elimizde, ne olduğunu biliyoruz ama sahne metni provaya sonradan dahil oluyor. İlginç bir deneyimdi bizim için de.
Oyuncuları nasıl seçtiniz?
Bu sahne versiyonunda Tiyatro Boyalı Kuş’un oyuncu ekibi yer alıyor. Pelin Oruç 2018’den beri Kendine Ait Bir Oda’nın kadrosunda, Seda Elhan ise Komedya 2020 oyunumuzla ekibe katıldı ve Kendine Ait Bir Oda’nın radyo tiyatrosu versiyonunda da görev aldı. Aslında açıkçası reji olarak ben seçmedim oyuncuları. Onlar “Biz oynayalım!” dediler.
FEMİNİST BİR OYUN
Siz zaten feminist bir oluşumsunuz, bu oyun da feminist bir oyun diyebilir miyiz?
Kesinlikle!
Bu şekilde ayrımcılık yaparak bir soru sormak istemem ama nasıl soracağımı bilemedim... Çünkü siz de biliyorsunuz ki hala ‘kadının adı yok’ o nedenle bu bir kadın oyunu diyebilir miyiz?
Kendine Ait Bir Oda bir 20. yy metni aslında. 1920’lerin sonundaki güncel durumu bize aktarıyor. Tarihsel olarak da edebiyatta kadın yazarların izini sürüyor. Elbette neredeyse yüz yıla yakın bir zaman geçti bu metnin üzerinden. Kadınlar olarak ciddi kazanımlara sahip gibi görünebiliriz. Ama yine de eril bir dünya ile çepeçevre olduğumuzu biliyoruz ve bununla savaşıyoruz. Tıpkı Virginia’nın dediği gibi, o dönem de güçlü bir süfrajet hareketi var. Feminist mücadele ile birlikte yürüyor tüm bunlar. Kendine Ait Bir Oda bir kadın oyunu olmanın ötesinde bence. Virginia Woolf eril düşünce sistemini açığa çıkarıyor. Onun baskıcılığını -kendisi kadın yazarlar üzerinden bakıyor- kadınları nasıl dışladığını, görmezden geldiğini anlatıyor. Bu açıdan tüm eril edebiyat ve hatta sanat dünyasına (elbette rahatça tüm topluma genişletebiliriz) bir eleştiri. Bence kadın oyunu olmaktan öte, erkek egemen sistemi tarihsel ve eleştirel bir biçimde eleştiren feminist bir metin.
Oyunu kimler izlesin istersiniz?
Herkes seyretmeli bence. Ama en çok cesarete ve ilhama ihtiyaç duyanlar!
(oyun fotoğrafları: Volkan Erhan)