“Çocukları anladığımı söyleyemem”

İkinci çocuk kitabı çıkan Anıl Mert Özsoy, kendi çocukluğu ile karşılaştırdığında şimdiki çocukların bambaşka dünyaları olduğunu söyleyerek “Çocuklarla aram çok iyi ama onları anladığımı söyleyemem” diyor

03 Şubat 2023 - 08:07

Yetişkinler için yazdığı “Korku Yokuş Aşağıydı” ve “Herkes Her Şeyin Farkında” kitapları ile zora, zorbalığa, ötekine, ötekileştirmeye, sese, sessizliğe, kimsesize, kalabalığa dair sözleri incelikle işleyen bir isim Anıl Mert Özsoy. Derdi olan, öfkesi bol, yarası asla kapanmayan konuları kaleme alıyor. Fakat sadece yetişkinler için yazmıyor. Yazarın genç okurlar için yazdığı ikinci kitabı Mahalleyi Kurtarmanın Yolları, Can Yayınları etiketiyle okurla buluştu.  Kentsel dönüşüm meselesinin konu edildiği kitap, yan yana durmanın cesaret, dayanışmanın önemini anlatıyor.

Aynı zamanda gazeteci olan Anıl Mert Özsoy ile Moda Kitap’ta buluşup hem çocuklar hem de yetişkinler için yazdıklarını, yazma nedenlerini ve Kadıköy’ü konuştuk.

* Size yazdıran şey ne? Yazmak sizin için ne ifade ediyor? Ve ne kadar zamandır yazıyorsunuz?

15 yıldır yazıyorum. Ben bir Marksistim. Edebiyatım devrimci bir edebiyat, politikanın bir unsuru olarak edebiyat yapıyorum. Yazmamın en başat sebebi bu. İkinci sebebi, kendimi ifade edebilecek olduğum en kuvvetli alanın bu alan olduğunu düşünüyorum.

* Hem öykü hem de çocuk kitapları yazıyorsunuz. İkisi çok farklı alanlar, çocuk kitapları yazmaya nasıl başladınız?

Anlatmak istediğim bir hikâye vardı. Bu hikâye de edebiyatın formunda çocuk edebiyatına daha yakındı. Hikâyenin dili de, atmosfere kurgusu da oydu. Aslında ben bir şey yazdım, piyasa şartları bana bunun çocuk edebiyatı olduğunu söyledi.

* Yani çocuk kitabı yazıyorum diye başlamadınız?

Hayır, ben bir şey yazmak istedim. Onun bir dili, biçimi ve bir üslubu vardı. Malum bir yayıncılık piyasası var o piyasa bana bunun bir çocuk edebiyatı olduğunu söyledi. Kısaca ben edebi metinler yazıyorum, piyasa ona bir anlam biçiyor.

“EDEBİYAT HESAPLAŞMA ALANI”

* Yetişkinler için yazdığınız öykü kitaplarında genellikle kaybedenlerin kederli ve sert hikâyeleri var. Çocuklar için yazdıklarınızda ise mizah. Bu dilden çıkıp çocuklar için yazmanın matematiği nedir?

Aslında ben komik bir insanım ama yetişkin edebiyatında bunu yapmadım.

* Neden?

Edebiyat benim için hesaplaşma alanı. Yetişkin edebiyatında hesaplaşıyorum. Çocuklar için yazdığım kitaplarda da hesaplaşıyorum ama oradaki hesaplaşmalar anlattığım hikâyenin saflığından kaynaklı yazının dili de yumuşayabiliyor.

Yani çocukların dünyasını daha temiz buluyorum. Daha mizah yapılabilecek ya da hayatın daha gerçek halini görebildiklerini düşünüyorum, o yüzden çocuklar için yazarken acıklı hikâyeler farklı noktaya gidiyor.

* Peki yetişkin edebiyatında garibanların yüzünün güldüğü öykülere sıra gelecek mi?

Şu an gelemeyeceğiz. (Gülüyor) Şu an üzerinde çalıştığım kent yoksulluğu üzerine bir metin var. Onda da gülemeyeceğiz. Çünkü şu an daha gerçek, daha öfkeli olmamız gereken bir durum var.

* Bu mizahla ifade edilemez mi?

Edilebilir. Bunu çok iyi yapan önemli yazarlar var. Ama benim edebiyatım değil. Ben yetişkin edebiyatında mizah yapabileceğimi düşünmüyorum.

* Kendi çocukluğunuzla günümüz çocuk edebiyatı arasında nasıl farklar var?

Türkiye’de çocuk edebiyatında bir yere kadar gelen gelenek vasat altı. Çocukları anlayan bir yerden değil, dikte eden, falakaya yatıran bir anlayış var. Bu özellikle Cumhuriyet sonrası oluşturulan ve ne hikmetse kabul edilen bir anlayışın ürünü. Son yıllara baktığımızda da günümüz yazarları çocukların gerçek meseleleriyle ilgilenmek yerine daha dışarıdan bir bağ kuruyor ve çocukları bulundukları noktadan çıkarıp gerçek olmayan dünyaya sürüklüyor.  Bunu çok yararlı bulmuyorum. Edebiyat yarar için mi yapılır, bu da başka bir tartışma konusu ama bence edebiyat biraz bugün için, dünyayı anlamak için yapılır. Çocuklar böyle dünyadan, hayattan kopuyor. 

“BENİM KAHRAMANIM ANNEANNEM”

* Sizin çocukluğunuzun masalları veya kitapları, kahramanları kimlerdi?

Benim kahramanım anneannem. Anneannem bize bizi, kendi gerçekliğini anlatıyordu. Çocukluğumun edebiyatı sözlü edebiyattı. İyi bir ailede, anlatmayı seven bir ailede büyüdüm. Bunlar benim edebiyatımı yazılı olmayan bir yere taşıdı. Dinlediğim hikâyelerin çoğu yazılmadı, şimdi onları yazmaya çalışıyorum.

O zaman Mahalleyi Kurtarmanın Yolları’ndaki anneanne sizin anneanneniz? 

Kitabı anneannemi anlatmak için yazmadım ama o bu hikâyenin gerçek kahramanı.  Anneannem 1950 depreminden önce dağ köyünde büyüyen biri. Ben deprem sonrası sürgün edilen sahilde büyüyen bir çocuğum. Kitabı kentsel dönüşümü, dayanışmayı anlatmak için yazdım. Kentsel dönüşüm, rant düzeni bir dünyayı çocuklara anlatmak gerekiyordu. Artık orta sınıfın kaybolduğu ve neo liberalizmin kanımıza işlediği bir yerde çocukların da bunu görmesi gerekiyordu. Bunu anlatmanın en iyi yolu kendi hayatımdan yola çıkmaktı. O yüzden anneannemin bize yaptırdığı o yolculuk kitap oldu.

KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN ÇOCUKLARA ETKİSİ

* Kentsel dönüşümün çocuklar üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu düşünüyorsunuz?

Öncelikle toplumsal hafıza, mekân hafızası meselesi var. Özellikle son yirmi yılda hafızamızı zedeleyen şeyler oldu. Bugün yaratılan mahalleler, ötekinin yok sayıldığı ve içine alınmadığı bir kültürün oluştuğu bir yere dönüştü. Eski mahalleler öyle değildi. Son yirmi yılda örgütlülük, yan yana olma, dayanışma yok oldu. Çocuklar da maalesef sınıfsal bir şeyin içinde kalıyor ve bundan etkileniyor. Fikirtepe’de kentsel dönüşümden sonra yapılan 30 katlı binalarda oturan çocuklar oranın 10 yıl önce ne olduğunu bilmiyor. Bence bilmeleri lazım. Zengin birinin çocuğu olmak suç değil, ama zengin birinin çocuğu olup yoksulla dayanışmamak, yoksulu anlamaya çalışmamak ve yoksulluğun bitmesi için mücadele etmemek suç.

* 10 yıl önce Fikirtepe’de çocuk olan birinin hafızasında bu dönüşüm sizce nasıl bir etki bırakmıştır?

Ben isterim ki öfkelensin, bunun hesabını sorabilecek bilince ulaşsın. Bu aslında 10 yaşında bir çocuktan beklenmemesi gereken bir şey. 10 yaşında bir çocuğun böyle bir dünyanın içinde olmaması lazım. Ama en azından empati kurabilir, dayanışmanın ne olduğu üzerine düşünebilir. Kitaptaki Güneş karakteri bunu yapmaya çalışıyor. 10 yaşında silgini paylaşırsın, 18 yaşında suyunu paylaşırsın, 20 yaşında ekmeği, 30 yaşında hayatı paylaşırsın. Bir yerden başlamak lazım. Bu etkiyi yaratabilirse zaten kitap amacına ulaşmış olur.

* Çocuk kitaplarının çocuklara nasıl bir etkisi olduğunu düşünüyorsunuz?

Bu soruya keskin bir yanıt vermektense benim hayal ettiğimi, amaçladığımı söylemek daha doğru olur. Çocuk kitaplarının çocuğunun farkındalık bilincinin gelişmesinde önemli olduğunu düşünüyorum.

* Çocuk kitapları yazan biri olarak çocukluğun, çocuklukta yaşananların erişkinliğe nasıl bir katkısı var?

Travmatik bir etkisi var. İlk 18 yıl hem ergenliğin, hem yaşamın getirdiği gerginlikler, hem anlamaya hem de anlamama çalışma çabalarıyla geçti. Bunlar yorucu şeyler.

“ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR ZOR”

* Sizin çocukluğunuzla şimdiki çocuklar arasında nasıl farklar var?

Şimdiki çocuklar zor. Onların başka bir dünyaları var. Teknoloji çağına doğdular,  iletişim daha az. Ben bu konuda çocukların gerisinde kalıyorum.

* Bu yazarken sizi nasıl etkiliyor? Çocuk bunu nasıl anlar diye düşünmüyor musunuz?

Yazarken beni etkileyen tek şey karakterim. Çocuk bunu nasıl anlar diye değil, karakterim bunu nasıl anlar, nasıl anlatır diye düşünüyorum. Benim anlattığım hikâyeler 2000’lerin başı 90’ların sonu hikâyeleri. Bugünün teknolojiyle iç içe geçmiş bir çocuğu yazmak beni zorlayabilir. Çünkü o karakteri tanımıyorum.

* Çocuklarla aranız nasıl?

Çocuklarla aram çok iyi ama onları anladığımı söyleyemem. Onları anlamak başka ve zor  bir şey. Ama çocuklarla birbirimizi seviyoruz.

* Çok fazla kitap yazıldığına dair bir eleştiri var. Siz ne dersiniz?

Çok kitap yazılmasıyla ilgili hiçbir derdim yok. Tarihe hangi kitapların kalacağı ile ilgili bir derdim var. Ve ne kadar kitap yazılsa o kadar iyi.

* Sizce iyi yazmanın koşulu ne?

Bunu da iyi yazan birine sormak gerekir (Gülüyor) İyi yazmanın koşulu, iyi empati, iyi gözlem ve çok okumak. 

* Gelelim semtinize, Kadıköy’de yaşıyorsunuz. Kadıköy bir yazara ne katar?

Yaklaşık 7 yıldır burada yaşıyorum. Yazdıklarımda çok ama yeni yazacak olduklarımda çok fazla Kadıköy var. Kadıköy özellikle Gezi’den sonra kozmopolit bir yere doğru evrildi. Orta ve orta alt sınıfın, öğrencinin, kısmen işçinin, beyaz yakalının, yazar, çizer tayfanın çok sık bulunduğu bir yer. Görece özgürlük alanını hâlâ koruyan, politik atmosfere sahip bir yer. Bunların hepsini hesaplayınca bir yazar için birçok malzemenin olduğu bir yere dönüşüyor. Bence hafızası da çok kuvvetli olan bir yer. Kadıköy’den yolu geçmiş çok önemli yazarlar var. İnsanlar üzerinde çok ciddi bir etkisi var. Burada insanlar kendilerini rahat hissediyorlar. Bunların hepsi Kadıköy’ü daha yaşanılır kılıyor. 

* Aynı zamanda gazetecisiniz ve söyleşiler de yapıyorsunuz. Benim yerimde olsanız Anıl Mert Özsoy’a ne sorardınız?

Bu kadar zor sorular sorduğum için bana kızdınız mı diye sorardım (Gülüyor) Siz ne yanıt verirdiniz? Bunu söyleşiye koyarsanız çok sevinirim.

* Hayır kızmadım derdim

Söyleşi yapmak, söyleşiye yanıt vermekten daha zor. Bu kıymetli emeğiniz için teşekkür ediyorum. Bu söyleşinin sonuna gülücük koyarsanız çok sevinirim.


 


ARŞİV