Dans, tütsü, terapi ve notalar…

Şaman ruhu yönelimiyle müzik yapan sıra dışı grup Shamoon, ilk yaş gününü kuruldukları yer olan Kadıköy’de özel bir konserle kutlayacak

05 Ekim 2017 - 11:39

Bir konser düşünün ki sahnedeki müzisyenler, dinleyiciden sessizlik rica ediyor. Ortamdaki ışıklar kısılıyor, tütsüler yakılıyor, şamanik dans ve doğaçlama tınılar başlıyor, sürüyor, sürüyor….

Bu ilginç atmosferi bir Shamoon konserinde siz de deneyimleyebilirsiniz. Ama önce; Ayda Mehtap (vokal,şaman davulu), Cenk Güçbilmez (perküsyon) ve  Kerem Köseoğlu’ndan oluşan (bas gitar,vokal) oluşan grupla tanışın;

 ‘’Shamoon’’ adını konuşarak başlayalım. Nedir bu ismin manası ve müziğinizdeki yeri?

Kerem: Şaman ruhu yönelimiyle müzik yapacağımıza karar verdiğimizde, adımızın da bu kararı yansıtmasını istedik. Fonetik olarak şaman/shaman kelimeleriyle uyumlu bir isim düşünmeye başladık. Ayda’nın isminin başlangıcı olan “ay” kelimesi, İngilizce’de “moon” anlamına geliyor. Shaman ile Moon kelimelerini birleştirince, ortaya Shamoon ismi çıktı.

Çekirdek kadroda 3 müzisyensiniz değil mi?

Ayda: Doğru, ancak yolculuğumuz sırasında bize geçici bir süre eşlik eden veya sahnemize konuk olan Murat Özdemir, Özge Estekin, Adham Farid, Surya Maarten, Arda Gülyan, Jozi Levi gibi isimler de var. Bunun yanı sıra; bize müzik dışı pek çok konuda destek veren dostlarımızı da anmadan geçemeyiz. Onlar olmadan Shamoon bugün olduğu yerde olmazdı. Görüntüleme konusunda Aykut Şahin, müzik mikslerimiz konusunda Adham Farid, görsel tasarım konusunda Senem Özkan, yönetmenlik / kurgu konusunda Emrah “Monoman” , şehir dışı organizasyonlar konusunda Leyla Melike Bilir ve sahne arkası her türlü desteği veren grubumuzun güzel parçası Özge Estekin’in adını da anmadan geçmeyelim.

Sizler nasıl bir araya gelip de bu grubu kurdunuz? Nasıl bir ihtiyaçtan doğdu Shamoon?

Kerem: Grubun kuruluş hikayesi, zihnen hesaplanmış bir ihtiyaca dayanmıyor. Hepimizin içinde, dilinin ucunda olan ama adını tam koyamamış olduğumuz bir olgunun, bir araya gelmemiz sonucu hayat bulması…

Cenk: 1. yıl konserimizi vereceğimiz Gitar Cafe’de, mekan sahibinin kızı Zehra’nın bir konserine gitmiştim. Bu konserde Ayda ile tanımam sonucunda grubun tohumları atılmış oldu. Ayda’nın yanıma gelip “Seninle önemli bir şeyler yapacağımızı hissediyorum ama ne olduğunu bilmiyorum” demesi dün gibi aklımda. Shamoon aslında o anda kurulmuş ve yolu çoktan çizilmişti muhtemelen, ama bunu henüz bilmiyorduk. 1-2 ay bu belirsiz süreç devam etti, bu süreçte Ayda’nın şamanik çalışmalara rehberlik ettiği organizasyonlarda şaman davulu çalarak ona destekte bulundum. Sürecin devamı spiritüel müzik yapmaya doğru uzanınca;  ilk olarak daha önce çeşitli topluluklarda uzun süre birlikte müzik yaptığım ve manevi yönünü bildiğim Kerem ile temasa geçtim. İş yoğunluğu, başka gruplarda müzik yapması sebebiyle, bu projeye katılıp katılamayacağı konusunda şüpheliydim. Ama bu tarz için de en uygun kişiyi Kerem olarak görmüştüm. Onunla konuştuğumuzda bu tarz bir müziği hep yapmak istediğini söyleyince çok sevindim. Kerem’e, bir deneme provası için bir araya gelmeyi önerdim. Ancak; sözde “prova” olması gereken çalışma, bugün izleyegeldiğimiz Shamoon konserlerinden farksızdı. Yani provadan ziyade performans gibi geçti; doğaçlama çalınan müziğin çıkardığı manevi bir yolculuk yaşadık.

Kerem: Shamoon’un ne olduğu ve ne olacağı o gün şekillendi. Bugün sergilediğimiz büyük performanslarda dahi; izleyicilerin yaşadığı deneyimin temeli, ilk ve tek provamızda yaşadıklarımıza dayanıyor. Yaptığımız müzik; öncelikle bizim kendimizi ifade etme ihtiyacımızı karşılıyor. Bazı manevi deneyimlere kelimelere dökmek çok zor. Ancak müzik, duyguların doğrudan ifade edilebildiği bir lisan. Bu lisanı kullanarak; manevi yolculuğumuzda yaşadığımız deneyimlere ait hisleri dolaysız yoldan ifade edebiliyoruz.

Geçen yıl kuruldunuz. O zamandan bu yana müzikal yolculuğunuz nasıl bir seyir izledi?

Kerem: Müzikal yolculuk kendi kendine gerçekleşiyor da biz yetişmeye çalışıyoruz. Bir araya gelmemiz, hesaplanmış bir müzikal eksikliği kapatmak gibi bir amaçla olmadı ama sonuç biraz öyle oldu.

Ayda: İstanbul içi performanslarla çıktık yola. Bu performanslar sırasında kulaktan kulağa yayıldı. Sonrasında şehir dışına uzandık, geniş katılımlı konserlerimiz oldu. Akabinde festivallerde de sahne almaya başladık. Daha geniş kitlelere hitap edebilmek için bir albüm yaptık.

Kerem: Bundan sonraki süreçte; canlı performanslara devam edip bir yandan yurtiçi ve yurtdışı festivallerle temasta olmayı hedefliyoruz. Yoga ve dans çalışmalarında canlı müzik yapmak gibi projelerimiz de adım adım ilerliyor. Müziğimize elektronik ve rap gibi sıradışı öğeler kattığımız deneysel performanslar gerçekleştirmeyi de düşünüyoruz.

Müziğinizi nasıl tarifliyorsunuz?

Ayda: Şaman ruhuyla doğaçlama bir müzik yapıyoruz. Performanslarımızda, manevi deneyim yaşamaya uygun meditatif bir ortam vaadediyoruz.

Sizi hiç dinlemeyen birine nasıl anlatırdınız mesela?

Ayda:  Grubun her bir üyesi, farklı bir içsel yolculuk ve müzikal geçmişten geliyor. Ben şamanik şifacılık, müzik ve tasarımla uğraşıyorum. Cenk, uzun yıllar perküsyon çalıyor, ses şifacılığı yapıyor. Kerem ise bas gitar kariyerinin yanı sıra yoga & meditasyonla ilgileniyor. Tüm bu müzikal ve manevi deneyimin aynı potada eridiği doğaçlama bir performans yapıyoruz. Bizi hiç dinlememiş birine kendimizi anlatmak yerine, canlı bir performansımıza çağırmayı tercih ederiz.

Müziğiniz-şarkılarınız doğaçlama... Neden bunu tercih ediyorsunuz?

Kerem: Manevi öğretiler, zihnin geçmişe ve geleceğe ait düşüncelerle dolmasından ziyade o anda olmayı öğütler. ‘Anda olmak’ üzerine yapılan bir müziğin de o anda oluşması gerekir. O yüzden doğaçlama çalmayı tercih ediyoruz. Geçmişte hazırlanmış bir müziği bugün servis etmek, geçmişteki anı bugüne getirmek olur. Pek çok müzik topluluğu, konserlerinde albümlerinden şarkılar çalar. Biz bunu bile yapmıyoruz, zira albümde çaldıklarımız da çaldığımız ana aitti. Canlı çaldığımız an ise başka bir an. Doğaçlama çalmak, aynı zamanda etkileşimli bir müzik yapmaya fırsat tanıyor. Bilinmezliğe güvenip müziğimizi doğaçlamaya bıraktığımızda, bu etkileşim sebebiyle bizi izleyen herkes müziğimize katkıda bulunmuş oluyor; herkes müziğimizde kendinden bir parça bulabiliyor.

Müzik ile şifayı yan yana, hatta iç içe koyuyorsunuz. Nedir bu ikisinin etkileşimi? Amacınız ‘müzikle şifalandırmak’ mı?

Kerem: “Şifa“ dikkatli ele alınması gereken bir kelime. Zira; pek çok şarlatanlığa alet edilmiş. Fiziksel rahatsızlıkları iyileştirme, psikolojik terapi uygulama, hastalıkları ortadan kaldırma gibi bir iddiamız yok. Yani konserimize topallayarak gelen koşarak çıkmıyor!

Bizim şifa kelimesi ile vaadettiğimiz şey, performanslarımızda yaşanabilecek manevi deneyim sırasında ortaya çıkabilen bir içsel iyileşme… Sağladığımız ortam ve yaptığımız müzikle insanlara meditatif deneyim yaşayabilecekleri bir alan sunuyoruz. Pek çok kimse için nadir bulunabilecek bir alan. Bu alanda oluşabilecek şifa deneyimi, meditasyon sırasında oluşabilecek şifa deneyimi ile örtüşüyor. ‘Şifa müziği’ derken kastettiğimiz şey bu sulardadır.

‘’Shamoon performansları, alışıldık konserlerden oldukça farklı bir deneyim vaadediyor’’ diyorsunuz. Anlatır mısınız bu deneyimi?

Cenk: Standart bir performansta; müzik grubu belli bir şarkı akışı ile sahne alır. İzleyiciler, bir şeyler içip atıştırırken grubu izler, bir yandan sohbet eder, telefonla ilgilenir, isteyen dans eder vs. Shamoon performansları ise, her şeyden önce sessizlik ricası ve cep telefonlarının kapatılması talebiyle başlıyor. Herkesin oturduğu ve mutlak sessizliğin sağlandığı spiritüel bir ambiyans içerisinde doğaçlama müzik yaparak, insanlara meditatif bir ortam sunuyoruz. Bu ortamda, herkesin alacağı şey farklıdır. Ancak ortak nokta, insanların içsel bir yolculuğa çıkması oluyor. Atmosferin ve konsantrasyonun bozulmaması için; performans başladıktan sonra içeri izleyici alınmıyor. Her bir doğaçlama parça, 15-30 dakika arası sürebiliyor – bu da alışılmadık bir durum. Ne kadar süreceğini biz de bilmemekle birlikte; genelde 2 set ve toplamda 4-5 parça çalıyoruz.

Sahne performansınızda müzik haricinde ışık, mum, tütsü gibi yan etmenler de rol oynuyor. Bunların müziğinize-dinleyenlere etkisi nedir?

Ayda: Ortamın insan üzerindeki etkileri; geniş çapta kabul görmüş bir olgu. Bir karnavala gittiğinizde; oradaki rengarenk ışıklı ortam sizde belli bir his yaratır. Karanlık bir kumsalda uzanmış yıldız kümelerini izlerken hissettiğiniz şey ise çok farklıdır. Biz de müzik yaptığımız ortamı, yaptığımız müziğe uygun hale getirerek, izleyicilerin deneyimine ortamın da katkıda bulunmasını sağlıyoruz.

Dinleyicilerin tepkileri nasıl?

Ayda: Konsere stresli veya sıkıntılı gelip, kuş gibi hafifleyerek çıktığını söyleyenler var. Kendi yaşadığı manevi deneyimlerin yarattığı duyguları bizim müziğimizde de bulup, bu konuda yalnız olmadığını gördüğü  için minnet duygusu yaşayanlar var. Performans sırasında şamanik yolculuk yapanlar, meditasyon yapıp, bu meditasyon sırasında kendiyle ilgili keşifler yapan ve yön bulduğunu söyleyenler var. Bunları duymak bizi de mutlu ediyor, bir araya geliş amacımızı gerçekleştirdiğimizi hissediyoruz.

Bir de albümünüz var, biraz bahseder misiniz?

Kerem: Albüm fikri, yaptığımız müziği daha geniş insan kitleleriyle paylaşma isteğinden dolayı ortaya çıktı. Albüm kayıtlarını Babajim’de gerçekleştirdik. Parçalar büyük ölçüde doğaçlama bir şekilde bir kerede çalındı ve kaydedildi. Güzel bir sürpriz sonucu, ülkemizdeki perküsyon üstadlarından Jozi Levi de albümümüze konuk oldu. Miks ise Adham Farid tarafından yapıldı. Albüm yayınlandıktan sonra aldığımız geri bildirimler olumlu oldu. Albümümüzü yoga ve meditasyon çalışmaları sırasında fon müziği olarak kullanan hocalar olduğu da geldi kulağımıza. Ancak şunu belirtelim ki; doğaçlama müzik yaptığımızdan, albümdeki müziğimiz o anı yansıtıyor. Albümdeki parçaları sonraki konserlerden hiç birinde çalmadık, her konser ayrı bir deneyim.

 ‘Sıradışı bir müzik’ yapıyorsunuz. Shamoon’un müzik dünyasındaki yeri nedir sizce? Cenk: Her müziğin hitap ettiği belli bir kitle vardır. Son dönemde; yoga, meditasyon, mantra, şifacılık, nefes, vb faaliyetlere yönelmiş pek çok kişi var. Bu sularda yüzen kişilere hitap edecek doğaçlama bir müzik yapıyoruz. Ancak şunu da belirtelim; bu sularda hiç bulunmamasına veya bulunduğunun farkında olmamasına karşın performansımızdan manevi bir hazla ayrıldığını söyleyen pek çok kişi de oldu. 

Türkiye’deki müzik dünyasına dair görüşlerinizi de merak ediyorum.

Kerem: Son 20 sene içerisinde sadece Türkiye’de değil dünyada da müzik sektörü oldukça büyük değişimler geçirdi. Eskiden albüm satışlarına odaklanan bir endüstri varken, şu anda albümleri dijital müzik platformlarına kendi eliyle koyup konserlere odaklanan bir endüstri ile karşı karşıyayız. Türkiye’deki durum da buna paralel. İstanbul’da 90’larda haftanın 7 günü canlı müzik yapan pek çok mekan varken; şu anda Kadıköy Shaft gibi canlı müzik odaklı pek çok mekanın kapandı. Eskiden eğlence amacıyla canlı müzik çalınan mekanlara gitmek çok yayındı. Şu anda ise durum farklı. İnsanlar sevdiği grupların konserlerine bilet alıp gidiyor hala, yani canlı müzik hala var. Ancak; eğlenmek için gece çıkan genç nesil ise daha çok DJ müziğini tercih ediyor. Binaenaleyh; hobi için müzik yapan yarı profesyonel grupların sahne alabileceği mekanlar epey azalmış durumda.

Daha küçük şehirlere konsere gittiğimizde, İstanbul’dan çok daha kalabalık ve daha çeşitli kitlelerle karşılaşmak bizi hem şaşırttı hem de sevindirdi. Etkinlik alternatifi İstanbul kadar çeşitli olmadığından olsa gerek, farklı bir şey yaptığınızda fark ediliyor ve o bölgenin halkı merak edip keşfetmeye geliyor. Bu bağlamda; Türkiye’nin sadece İstanbul’dan ibaret olmadığını hatırlayıp başka şehirlere de yelken açmanın hem müzik gruplarına, hem de diğer şehirlere büyük katkısı olacaktır.

7 Ekim’de, kuruluşunuzun 1. yılını, sahneye ilk adım attığınız Kadıköy GitarCafe 'de kutlayacaksınız. O halde Kadıköylü bir grup olmalısınız, öyle mi?

Ayda: İlk buluşmamız, ilk provamız, ilk sahnemiz hep Kadıköy’de gerçekleşti. Dolayısıyla Kadıköylü olduğumuzu söylemek çok yanlış olmaz.

GitarCafe bağımsız müziklere yer veren bir mekan. Siz de bu neden ve vesileyle mi orada sahneye çıkıyorsunuz? Ki yine Kadıköy’deki Livingroom’da da sahne aldınız. Bu Kadıköy mekanlarında, Kadıköy dinleyicisine çalmak nasıl hissettiriyor sizlere?

Ayda: Gitar Cafe; Cenk ve Kerem’in çeşitli oluşumlarla sık sahne aldığı bir yer, evimiz gibi görüyoruz. Aynı zamanda Shamoon’un ilk performansını gerçekleştirdiği mekan.

Cenk: İzleyicilerin rahat gelebilmesi açısından, sahne aldığımız yerin merkezi ve kolay ulaşılabilir olması bizim için önemli kriterlerden biri. Kadıköy bu anlamda çok avantajlı.

Bunun yanı sıra; biz sadece müzik değil, bir deneyim vaadediyoruz. Bu deneyimin ortaya çıkmasında da mekanın özellikleri, atmosferi ve ruhu büyük bir etken. Bize teklif getiren hatırı sayılır pek çok mekanı, inceledikten sonra nazikçe reddettik. Bunun sebebi, yaşatmak istediğimiz deneyime uygun olmaması. Kadıköy, son dönemde pek çok yeni mekanın açıldığı bir yer. Bu mekanlar arasında bize ve oluşturmak istediğimiz atmosfere uygun yerler bulabilmek bizi mutlu ediyor. Gitar Cafe, Living Room ve Hangart; sahne aldığımız yerlerden bazıları. Doğaçlama müzik yaptığımız için; mekan kadar bulunduğumuz bölge de önemli. Kadıköy; genel itibariyle “evde” gibi hissettiğimiz ve rahat olduğumuz bir yer. Bunun etkisi müziğimize muhakkak yansıyordur.

7 Ekim GitarCafe konseri için dinleyiciye bir mesajınız var mı?

Ayda: Okuyucularla, çok sık aldığımız bir geri bildirimi paylaşmak istiyoruz: “Videolarınızı beğenmiştim ama konser deneyimi bambaşkaydı”. Bu bağlamda; Shamoon’u daha yakından tanımak isteyen herkesi performansımıza bekliyoruz. Bu konser bizim doğum günümüz sayıldığından, konser davetini doğum günü daveti gibi kabul etmelerini istiyoruz. Bunun yanı sıra, bu konsere özel bazı sürprizlerimiz de olacak. Ancak; gelmek isteyenlerin mutlaka rezervasyon yaptırmasını rica ediyoruz. Doluluktan ötürü rezervasyonsuz konukların içeri alınamadığı durumların tekrarlanmasını istemeyiz.

www.shamoon.org


ARŞİV