Kapak Fotoğraf: Yağız Yeşilkaya
Kültür sanat alanında İstanbul’un en büyük merkezlerinden biri haline gelen Kadıköy, farklı disiplinlerden birçok sanatçıya da ev sahipliği yapıyor. Bu sanatçılardan bazıları da “dadans” ekibini oluşturan Dila Yumurtacı, Melek Nur Dudu ve Merve Uzunosman... dadans dans, sinema ve tiyatro başta olmak üzere farklı disiplinleri bir arada kullanarak yaratımı amaçlayan bir kolektif… Katı ve net kuralları yok; tanımların ve kuralların dışında kendine özgünün arayışında. 29 Nisan Dünya Dans Günü’nü vesile bilip dadans ekibiyle söyleştik.
“HAYAL ORTAKLIĞI”
Üçümüz de Galatasaray Üniversitesi mezunuyuz. Üniversitede okurken Dila Çağdaş Dans Kulübü kurmuştu. Orada oluşan mini topluluk azalarak şimdiki haline geldi: Dila Yumurtacı, Melek Nur Dudu ve Merve Uzunosman’dan oluşuyor dadans. Yani aslında bir kişinin bir süredir hayali olan bir fikir diğerlerinin de o hayale ortak olmasıyla büyüdü ve gelişti. Bu yıl 10. yılı dadans’ın.
10 yıldır dans performanslarından, dans tiyatrosuna, kısa dans filmlerinden, performans sanatına kadar uzanan bir alanda iş üreten, bunu da kolektif bilinçle yapan bir topluluğuz. Üzerine düşünmeye ve hareket etmeye kendimizi zorladığımız belli bir kalıbımız yok. Her birimiz farklı alanlardan beslendiğimizden disiplinler arası düşünmek ve üretmekten keyif alıyoruz. Bizi düşündüren, harekete geçiren neredeyse her şey üretimlerimizin ana kaynağı haline gelebiliyor. Genelde haklılıkla sıkça sorulan bir soru: Dada akımıyla bir ilginiz var mı diye. Hayır yok; herhangi bir akımla ilişkilendirmiyoruz kendimizi. “dadans” adı da “da da da da dans” ses oyunu üzerinden oluştu :)
Fotoğraf: Neslihan Koyuncu
“TÜM İŞLERİMİZDE BEDENİMİZİ KULLANIYORUZ”
Dans, tiyatro, performans sanatı gibi birden fazla disiplinde çalışmalar yürütüyorsunuz? Bunu tercih etmenizin sebebi nedir? Sizce bu disiplinlerin bir ortak noktası var mı?
dadans’ın şu anki üç bireyi Melek, Dila ve Merve olarak her birimiz klasik bale ve çağdaş dans kökenliyiz. Dolayısıyla bir araya gelip üretmeye başladığımız zamanlar daha çok beden odaklı işler üretiyorduk. Dans ediyorduk, konuları dans üzerinden düşünüyorduk. Bu tersine dönmüş değil, ama zamanla biz de büyüdükçe, ilgilendiğimiz konular değiştikçe algımız açıldıkça farklı disiplinlerden de etkilenmeye başladık. Bu etkilenme çok doğal bir seyirde gelişti. Sahne üzerinden yavaş yavaş kamusal alana inmeyi tercih ettik. Göstermek ve estetize etmekten çok arkasındaki ifadeleri ve anlatmak istediğimiz şeyi irdelemeye başladık. Bizim için bu sürecin ortak noktası bedenle ve hareketle bağımızın devam ediyor olması. Neredeyse tüm işlerimizde kendi bedenlerimizi kullanıyoruz ve hareket araştırmalarına kafa yoruyoruz.
Performans sanatı diye tanımladığımız tür de aslında gösteri sanatları çatısı altında ayrı bir ifade biçimi. 2. Dünya Savaşı sonrası ilk ortaya çıktığında var olan kalıpları kırmaya yönelik, protest bir yapıda başladı. Dadaistler, fütüristler bu alandaki öncülerdi. Var olan sanat pratiğine bir başkaldırı niteliğinde. Son derece politik bir yaklaşımı vardı. Günümüze geldiğimizde artık her türlü konu etrafında dönen performanslar görüyoruz. Hayatın içinden, gerçek olanı, canlı olarak gerçekleştirme özellikleri öne çıkıyor. “Sahne” adı verilen oluşturulmuş bir alandan bağımsız, kurgusuz gerçekleşen bir ifade biçimi. Ne kadar gerçekçi olsa da kurgulanmış bir hikâye üzerinden rolleri sergilenen bir olaydan değil, hayatın içindeki gerçek eylemlerin kendisinden söz ediyoruz. Daha gerçek, daha baskın diyebiliriz. Yani seyircinin aktif bir şekilde katılımı veya katılmasa bile içinde bulunduğu durumu bizzat yaşaması, deneyimlemesi söz konusu.
Fotoğraf: Murat Dürüm
“SOKAKTA OLMAK İSTİYORUZ”
Aslında bu soruya “tam tersi” diyebilmeyi isterdik. Çünkü özellikle performans sanatının daha görünür hale gelmesiyle ve tiyatrocuların, sinemacıların, dansçıların daha çok konuşmak, daha çok sokakta olmak istediği dönemlerdeyiz. Kendimizi ifade etmek istiyoruz çünkü. Fakat şu anda önceden tek tek izinleri alınmış, sözü geçen bir organizasyonun etkinliği olmadığı sürece sokakta sanat yapılamıyor istisnalar dışında. Tiyatro Festivali’nde İstiklal Caddesi’de var gücümüzle bir olduğumuz, sesimizi çıkardığımız zamanlar vardı mesela. Şu an bir çocuğa anlatsak inanmaz belki de buna. Taksim’in geçirdiği dönüşüm ortada; her şeyden önce Ohal’deyiz. Her geçen gün kendini sanatla ifade etmek isteyen insanların kalbindeki ses gittikçe büyüyor ama istediği gibi dışarı çıkamıyor ne yazık ki. Olumsuz ve umutsuz bir tablo çizmeyi sevmiyoruz; bundan beslenmiyoruz çünkü. Farkındalığı çok yüksek ama birazcık yorulmuş bir jenerasyonuz biz; olsun, bunun da üstesinden geleceğiz.
“BÜYÜK MESAJLAR VERME ÇABAMIZ YOK”
Performanslarınızda işlemeyi sevdiğiniz konular neler?
Gündelik, küçük olabilecek şeyler üzerine düşünmeyi ve onların bizde yarattığı hisleri seviyoruz. Garip bulduğumuz durumları ya da etkilendiğimiz fikirleri işliyoruz genellikle. Bize dokunan detayları irdeliyoruz. Biraz muzip bir bakış oluyor çoğu zaman. Büyük mesajlar verme çabamız yok. Bir konu hakkında nokta koymaya çalışmıyoruz. İnsanlarla hikâyelerin paylaşımı, bizim içimizdeki küçük detayların aktarımı ve karşı taraftan bir şeyler alma daha önemli. Şu ana kadar hangi konular üzerine iş yaptık diye düşünürsek; insan ilişkileri, güzellik normları, yalnızlık, kirpi, kaktüs, yansımalar ve döngülere uzanan geniş bir yelpaze çıkıyor karşımıza.
Yeni performansınız “Ve Ama”dan bahseder misiniz?
“Ve Ama”, Salt Galata’da ikincisi gerçekleşen, HerHal Kolektif’in organizasyonu olan “Tekrar ve Döngü” konuşma ve performans serisi için üretilmiş bir iş. Melek’in çıkış noktası ve konseptini belirlediği, Dila ve Merve’yle beraber üzerine koyarak icra ettiği bir performans. Kabaca, her canlının içinde bulunduğu örüntüleri ve döngüleri anlatıyor. Bunu anlatırken, insanın yaşadığı ve zaman zaman içinden çıkmak istediği kısırlaşan döngülerle olan ilişkisini konu ediyor. “Ve Ama”, içinde çok sayıda irili ufaklı döngüyü barındıran, bu döngülerin birbirleriyle olan ilişkisini, çatışmalarını, iç içeliklerini anlatmaya çalışan ve “Aslında hep orada bir köşede olan, olmaya devam edecek” bir bütünsel döngüye seyirci olmaya davet ediyor herkesi.
Gündemimizde “dadans 10.Yıl Etkinliği” var. dadans 10 yılda neler yapmış, nereye evrilmişi görmek ve bu bahaneyle de 10 yıldır birlikte üreterek var olduğumuz insanlarla bir arada olup “Hepimiz iyi ki varız” demek istiyoruz. Bunun yanında son performansımız “Ve Ama” yı birkaç defa daha farklı alanlarda, farklı konseptlerde sergilemek niyetindeyiz. Diğer yandan Türkiye’nin farklı şehirlerinde ve başka ülkelerde işlerimizi sergilemeye veya bizzat orada üretmeye biraz daha vakit ve kafa ayırmaya karar verdik.
“YAŞANACAK TEK YER KADIKÖY”
Kadıköy vakit geçirdiğiniz bir yer. Ne düşünüyorsunuz Kadıköy ile ilgili?
Sanıyoruz ki Kadıköy İstanbul’da yaşanabilecek tek yer neredeyse :) Herkes de böyle düşünüyor olacak ki hızla gelişiyor ve değişiyor. Alternatif kültür sanat aktivitelerine ev sahipliği yapması, kaliteli mekânların açılması, İstanbul’un diğer birçok ilçesine göre kısmen daha güvenli hissettirmesi bu gelişimin birer çıktısı. Fakat her geçen gün artan inşaat gürültüsü, ara sokaklarda cirit atan dev moloz kamyonları, bütçelere iyi gelmeyen emlak fiyatları, maç günleri kilitlenen yollarda yayalar olarak sürünmek ve kalabalık “ah keşke olmasa” dedirten değişimlerden yalnızca birkaçı. Melek’in Çanakkale’de bir köye taşınmasıyla birlikte Merve ve Dila Kadıköylü kaldı. Farklı şehirlerden kolektif üretime devam ediyoruz; bir araya geldiğimizde ise mümkünse hala Kadıköy’de vakit geçirmeye çalışıyoruz.
www.dadans.com
facebook:facebook.com/dadansofficial
instagram: instagram.com/dadansofficial