‘’Bir dönmenin merak uyandıran dehşetengiz hikayesi!’’
Küründen Kabare adlı tiyatronun tanıtım cümlesi bu. Klişelere atıfta bulunan, kendisiyle dalga geçen bir cümle. Oyun, bir zamanlar haber bültenlerinde dehşet saçarken gördüğünüz, o çok eğlendiğiniz mekandaki şen şakrak solistliğinden bildiğiniz, yoldan geçerken çaktırmadan süzdüğünüz, cinayet haberlerinde sık rastladığınız transseksüelleri anlatıyor. Diyarbakırlı, deli, trans kadın, çağrı merkezi çalışanı, sevgili, evlat, radyocu… Tüm bu kimlikleri kendinden toplayan Serpil, biraz esprili, biraz hüzünlü diliyle, bu toplumda bir transseksüel olarak yaşamanın hikayesini içerden bir bakışla seyirciyle paylaşıyor.
Bu oyunu yazan ve oynayan kişi, kendisi de trans bir kadın olan, oyuncu Seyhan Arman. Melisa İclal Yamanarda'nın yönettiği oyunun dramaturgluğunu Sinem Özlek yaptı, dekor ve kostüm tasarımı Aslı Ersüzer’e, ışık tasarımı Cem Yılmazer’e ait. Oyun Ocak ayında; 11 Ocak Perşembe 20.30’da Baba Sahne'de ve 22 Ocak Pazartesi 20.30’da Kadıköy Emek Tiyatrosu olmak üzere Kadıköy’de 2 kere sahnelenecek.
Seyhan Arman’la Kadıköy Emek Tiyatrosu kulisinde, sahneye çıkmadan az evvel konuştuk.
Kişisel web sitemde ‘transeksüel oyuncu’ yazmıştım. Fakat bir gün birisi niye öyle yazdığı sordu. Dedim ki ‘E çünkü transeksüel’im!’. ‘Tamam ama, mesela Hülya Avşar adının başına biyolojik kadın yazmıyor, siz niye yazıyorsunuz?’ diye ısrarla sorunca, ben de bir durup düşünmüştüm. Tabi bu dediğim 10 yıl önce filan. Bilinç düzeyim şimdiki gibi değildi. Bu toplumda olduğumuz için aslında bu toplumun ön yargılarıyla da büyüyoruz. Sonra kendi kendimize bir takım şeyleri aşıyoruz. Demek ki ben de o zamanlar bazı şeyleri aşamamışım. Açıkçası bu sorunun tam bir yanıtı yok bende. Ben artık kendimi tanımlarken öyle bir şey kullanmıyorum. Trans kadın oyuncu diyen de var, demeyen de.
Bu oyunla kabul ettirdim. Transeksüel olmam üzerinden oyuncu olamayacağımı düşünüyorlardı sanırım. Bir tiyatrocu tanıdığım ‘A sen oyuncuymuşsun!’’ dedi bu oyunu izledikten sonra. İlginç bir cümle, değil mi? Ama trans bireyler için bu her zaman böyle. 1-0 geriden başlarsın, kendini standarta getirmek için +3 olman gerekir.
Aslında bir trans birey hikayesi oynamayı istemiyordum. Bunun da sebebi de bana dayatılanı yapmamaktı. Engin Bey’in (Alkan) kapısı çok çaldım, bana çok oyun baktı, ben de çok oyun okudum. Yaklaşık 2 yıllık bir süreçten sonra hiçbirini beğenmedik. Sonra kendim yazmaya karar verdim ve Küründen Kabare ortaya çıktı. Etkilendiğim, okuduğum, biraz doğaçladığım, biraz uydurduğum, biraz ‘seyirci de bunu sever’ dediğim şeylerden oluşan bir oyun oldu.
Çocuk Serpil’in Allah’a yalvardığı bir sahne var (ki o benim çocukluğumdan bir şey)o sahne benim için çok acı, ama kahkahayla gülen seyirci de oluyor. Hatta bir seferinde şunu gördüm; iki LGBTİ birey yan yana oturuyordu. Biri gülüyor, diğeri şok haldeydi.
Cenazede bile güleriz biz, o şekilde o acıyla başa çıkabiliyoruz. Ajitasyon gibi olmasın ama LGBTİ (özellikle de trans bireyler) çok küçük yaştan beri çok büyük travmalarla karşılaştı. Öncelikle yaradılışımızla, yaratanla, kendimizle, aynaya baktığımız şeyle, ailemizle, akrabalarımızla, okulla, öğretmenle derken, bütün dünyayla… O travmaları gülebilenler, her şeye rağmen yürüyebilenler atlattı. O travmayı atlatamayan, intihar eden, başka hayatlar yaşayan bir sürü insan var oldu, olacak da. İşte Serpil de yürüyebilenlerden. İronik bir dili var aslında oyunun, Serpil’in de öyle. Mesela kendisine dönme diyor. Herhangi bir trans bireye dönme diyin de görün neler oluyor! Ama burada başka bir kafa var, oyunda da anlatıyor neden dönme dediğini.
Bazen bir oyun izliyorum, bitiyor sonra ‘Ee, bu oyun bana ne dedi? Ben bunu zaten internetten bakarım, gazeteden zaten okudum. Bana yeni ne anlattı bu oyun?’ diye soruyorum kendi kendime.
Öncelikle gerçekten bir trans bireyle tanışıyorlar. Bambaşka bir insan hikayesi görüyorlar. Sanat sana bilmediğin şeyleri gösterir ya. “Tamam bildiğini düşünüyorsun ama şuradan da bir baksana” diye sana yol gösterir ya, biz de bunu yapıyoruz.
Başka birkaç oyun izlemiştim trans birey karakteri olan. O kadar pozitif ayrımcılık yapmışlar ki, ayrışmış. Benim Seyhan olarak derdim şu; bana pozitif ayrımcılık yapmayın, beni ayırmayın. Oyunum kötüyse söyleyin. Özellikli davranmayın trans birey olmam üzerinden. Ben de oyunu yazarken Serpil’e hiç pozitif ayrımcılık yapmadım. Hatasıyla, günahıyla, sevabıyla her şeyiyle gösterdim.
Çoğu ‘Sahnedeki bendim, benim hayatımı oynamışsın’ diyor. Hatta oyunu izleyen annem, abimle geçen bir sahneyi gerçek sanmış. Annem bile Serpil’e inandıysa, evet bu gerçek bir hikaye.
Evet. Bunu iki sebeple yaptık. Birincisi, hep ayrımcılığa maruz kalan trans bireylere, arkadaşlarıma, kardeşlerime Serpil’in yaptığı pozitif ayrımcılık bu! Serpil arkadaşlarına ‘İsterseniz gelin beni ücretsiz izleyin’ diyor. Ve bu uygulama asla bitmeyecek, dünyanın en önemli tiyatrosu oyununuzu oynayabilir miyiz derlerse tek şartımız trans bireylere askıda bilet vermeleri olacak.
Bu uygulamanın en önemli noktası da bedava biletten ziyade, mekanlardan, sosyal hayattan dışlanan, bir yere girerken ‘Acaba beni buraya alırlar mı?’ diye endişelenen trans bireylere salonumuzu açıyor olmamız. Bir açık davet, bu tiyatroya trans bireyler gelebilir buyurun.
Oynarım, asla çekinmem hatta özellikle oynamak isterim. Transfobik insanlara, trans bireyleri ucube olarak görenlere oynamak isterim. Zaten uzun vadedeki planım; bu oyun tiyatro sahnelerinde miadını doldurduğunda (dekoru sadeleşmiş ve taşınabilir haliyle) gideceğim bilmem ne köyünde kahvenin oraya sandalye atıp oynayacağım. Bilmem ne üniversitesi beni çağıracak gel transseksüelliği anlat, gidip oynayacağım. Daha çok insana ulaşmış olacağım. Gerekirse bedava oynayacağım. Yolu uzun yani Küründen Kabare’nin.
Şu anda değil. 37 yaşındayım, artık zaten hayatımda bir şeyleri aştım. Birilerine trans kimliğimi anlatmaya, beni kabul etmelerine ihtiyacım yok. Ama ihtiyacı olanlar var. Bana her gün gencecik çocuklardan mesajlar geliyor, ben transım, ne yapayım diye. Bu oyun biraz da onlar için sahnede…