Devinimle gelen sorular…

Kadıköy’de sahnelenecek hareket tiyatrosu ‘’Her Yerden Çok Uzakta" oyununda, ‘’Bugünün dünyasında bizim itkilerimiz neler? Kalbimiz, aklımız, bedenimiz bize ne gibi çağrılarda bulunuyor?’’ gibi sorular soruluyor

23 Mayıs 2017 - 14:38

Semaver Kumpanya’nın atölyesinde tanışan ve Ocak 2017’de Yedinci Kıta ismiyle yola koyulan genç tiyatro ekibi, ilk oyunları  'Her Yerden Çok Uzakta' isimli projesiyle seyirci karşısına çıkıyor. 29 Mayıs’ta Kadıköy Emek Tiyatrosu’nda sahnelenecek olan oyun, grubun kendilerine dair temel beklentilerinden oluşan sorulara verdikleri cevaplardan oluşuyor. Bellek, rutin, alışkanlık, güven, özgürlük, aidiyet eksikliği gibi kavramlara odaklanılan oyun, ‘hareket tiyatrosu’ olarak kurgulandı.

Ece Gül, Gökçe Dizman, Kezban Tüfekçi ve Nazime Aydın’ın rol aldığı oyunun ışık tasarımı Kadir Çelik, kostüm tasarımı Nazime Aydın, fiş tasarımı Çiğdem Öztürk ve video tasarımı Tutku Efe’ye ait. Müzikte ise Bahadır Güven’in imzası var.

'Her Yerden Çok Uzakta’yı, yönetmeni Nil Delâl Şahin’e sorduk.

Oyunun temasını, yönetmeni olarak sizin cümlelerinizle, sizden duymak isteriz...

Oyunun temel ekseni ekip üyelerinin kendilerine ve birbirlerine sordukları sorulardan çıkışla oluştu. Hareket, beden ve ses üzerinden; bellek, rutin, alışkanlık, güven, özgürlük, aidiyet eksikliği, kelimelerin oluşturduğu refleks imajlar gibi kavramlara ve konulara odaklandık. Hafızamızda yer etmiş metinlere, filmlere ve imajlara yeniden bakarak bireyde tüm insanlığa dair olanı yakalamaya çalıştık.

Oyunun derdi ne? İzleyen, izledikten sonra ne bulacak/ne düşünecek/hissedecek?

Her beden kendi mesajını taşır. Sahnede dört farklı varoluş var. Hepsinin yaptıkları şeye dair fikirleri, bedenlerinin itkileri var. Ben belirli odaklardan çıkışla doğaçladıkları şeyi derlemeye çalıştım. Benim belirlediğim içeriğin içinde, her beden kendi içeriğini de oluşturuyor. Her seyircinin deneyimi farklı olacaktır. Buna nereden ve nasıl değeceklerini ben de merak ediyorum. Araştırdığım şey biraz da bu.

Yanıtlar vermekten çok sorular soruyormuşsunuz gibi algıladım, katılır mısınız? Ne gibi soruları, neden soruyorsunuz?

Yanıttan çok arayışa, sonuçtan çok sürece önem veriyoruz. Fakat provalar sırasında odaklandığımız temalar, alternatif cevaplar ortaya çıkardı. ‘Biz bugün kimiz? Neyi, nasıl ifade etmek istiyoruz?’ hep gündemimizdeki sorulardı. Bunlarla birlikte, daha önce de bahsettiğim üzere; bellek, rutin, alışkanlık, aidiyet eksikliği, adaptasyon, güven, özgürlük, dilin sınırları gibi kavramlar ve konuları kurcalayıp, kavramların hayatımıza çizdiği çerçevelerin sınırlarını araştırmak, hayatın bu çerçevelere sığmadığı yerleri ortaya çıkarmak istedik. Bizi ortaklaştıran, birbirimize yaklaştığımız kavramlar üzerinden hareket etmeye çalıştık. Her gün yaşadığımız ortaklıkları tekrar kurup, onlara bu kez arzu ettiğimiz ortaklıkları da eklemek bizim için çok ilgi çekiciydi. Oyundaki kırılmalar, sadece ses ile çıkılan yolculuklar, çok az şeyin yapıldığı, boşluğa ve sessizliğe izin veren sahneler o yüzden çok ilgimi çekiyor. Zamanla eskiyen yanıtlar yetersiz olacaktır, bu yüzden arayışımızın da devam edeceğini düşünüyorum. Oyunun yolculuğu uzun sürerse; -oyuncuların da buna zihinsel ve bedensel olarak açıklığını değerlendirdikten sonra- zamanla değiştirmeyi, alternatif sahneler ve sessizlikler eklemeyi çok isterim. Tiyatro benim için bir sığınak. Sorularımsa hiç bitmiyor.

Hareket tiyatrosu kavramını özetler misiniz?

Hareket tiyatrosunun "arayış"la başladığını düşünüyorum. Bir metni derinleştirmeye çalışmak yerine, bedende derinleşmeyi denemek, bedenin düşünmesine izin vermek ve ifade olanaklarını araştırmak. Bedenin kendi düşünme şekli ve ifade biçimi, seyirciyi başka türlü dinlemeye davet ediyor ve duyusal olan her şey buna dahil oluyor. Bunu "tiyatro" yapan şey ise belirli bir eksende toplanması ve dışarıdan bakacak göze, sahnedeki bedeni duyan, izleyen/dolaylı olarak deneyimleyen başka bir bedene göre derlenmesi. Bu nedenle kendimi bir yönlendiren ve derleyen olarak görüyorum.

Neden klasik tiyatro yerine bu yöntemi tercih ettiniz?

Hareket tiyatrosunun, kişisel ve ekip olarak biriktirdiğimiz şeyleri ifade etmenin en elverişli yolu olduğunu düşündük. Oyuncuların da hareket tiyatrosuna büyük bir ilgisi vardı. Metin odaklı klasik tiyatroyu da çok ilham verici buluyorum. Biçim arayışımız, içeriği daha iyi ifade edebilme çabamızla alakalı. Çağdaş tiyatronun disiplinlerarası bir alan olduğunu artık söyleyebiliriz sanırım. Çağrışımlarla ve imajlarla zenginleştirebileceğimiz beden odaklı bir iş de bize daha olanaklı göründü. Hareketin doğası, bir hareket olarak ses'in dönüşümü hep ilgimi çekti. Bu projede bunları derinleştirmeye çalıştım. 

Yedinci Kıta, ‘’kendini ve dünyayı duymaya çalışan’’ bir tiyatro topluluğudur demişsiniz. Bu bana günümüz insanının ‘kalabalıklar içinde yalnızlığını-kendine yabancılaşmasını’ çağrıştırdı. Siz ne dersiniz?

Hayatın gerçekliği karşısında bireysel olarak her birimizi sık sık yakalayan bir yalnızlık hissinin varlığını inkâr etmek güç. Benzer hissi kalabalığı oluşturan “diğerleri” de ayrı ayrı kişisel olarak yaşıyorlar. Zorluk belki de yine kalabalığa karışıldığında yalnızlık hissinin paylaşılamayan, yok sayılan, dahası saklanan, bastırılan bir şeye dönüşmesi. Böyle yaparak birbirimizin yalnızlığını daha da derinleştiriyor olabiliriz. Bizim belki de bunu paylaşmayı, paylaşılabilir olduğunu göstermeyi denediğimizi söyleyebilirim.

 Oldukça yeni bir grupsunuz. Bugüne dek daha çok film projeleriniz olmuş. Bu ilk tiyatronuz mu?

Oyunun ekibi birbirini Semaver Kumpanya'nın atölyesinden tanıyan oyunculardan oluşuyor. Daha evvel Semaver Kumpanya'da ve kurslarına katıldıkları başka tiyatroların gösterilerinde yer aldılar. Fakat "Her Yerden Çok Uzakta", profesyonel olarak ürettikleri ilk tiyatro projesi. Ben yine sektörden bir arkadaşım vesilesiyle bu oyunu yönetmek üzere ekibe dahil oldum.

Ben ise tiyatro eğitimim boyunca Sahne Khas bünyesinde çeşitli oyunlarda oynadım. Yücel Erten'in yönettiği "Kadınlar Devleti" ve Zeynep Günsur'un yönlendirmesiyle oluşan tek kişilik performansım "Köpük" benim için bunlardan en değerlileriydi. Onun dışında Slovenya'da bir oyunda yönetmen asistanlığı ve oyunculuk yaptım. "Köpük" ile başlattığım araştırma ise, "Her Yerden Çok Uzakta"ya dönüştü. Bu yönettiğim ilk oyun. Kavramlar ve kelimelerle ile ilgili dertlerim iki işte de var. Şimdi "Her Yerden Çok Uzakta" nın da başka araştırmalara başka şekillerde ilham olacağını hissediyorum. Çağdaş sahnelemede oyuncu ve yönetmen olarak; mekan, mimari, ses, hareket ve beden üzerinden ifade olanaklarını araştırmak istiyorum.

Genç bir yönetmen olarak ülkemizin tiyatro dünyasına bakışınız nedir?

Bir süredir yeni bir yapılanma var, bekleyip görmek gerekiyor. İmkânların sınırlı olmasının yılgınlığa yol açmaması gerektiğini düşünüyorum. İyimserim. Avrupa'da tiyatro teknolojileri ve multimedya dramaturji alanında yeni arayışlar var, fakat Türk tiyatrosunun da başka şekillerde kazanımları oluyor. Son zamanlarda çok ilginç metinler yazılıyor, kısıtlı olanaklarla, fakat büyük özveriyle ortaya çıkan oyunlar umut veriyor. Bu arayışların daha da zenginleşeceğini, çeşitleneceğini düşünüyorum. 

29 Mayıs'ta Kadıköy Emek Sahnesi'nde sahneleyeceksiniz oyunu. Daha önce Kadıköy’de sahne aldınız mı? Kadıköy'lü seyirciye ve Kadıköy’de giderek yükselen tiyatro kültürüne dair neler söylemek istersiniz?

Kadıköy'de ilk kez sahne alacağız. Kadıköy'ün, yalnızca tiyatro değil, sinema, kitabevleri, sahaflarıyla da İstanbul'un kültür hayatında belli bir niteliği, özel bir yeri olduğunu düşünüyorum. Eskiden her şey Beyoğlu'nda olup bitiyor gibi görünürdü, şimdi kültür hayatı kentin farklı merkezlerine doğru bir genişleme eğiliminde. Beyoğlu'nda kalıcı veya geçici olarak kaybedilen bazı sanat mekânlarının da bunda hızlandırıcı etkisi olabilir. Sanatçılar olarak beklentimiz, tabii ki benzer ortamların İstanbul’un diğer bölgelerinde de oluşabilmesi, Beyoğlu’nun da eski kültür kurumlarına, mekânlarına bir an evvel kavuşturularak kaybedilen zamanın telafi edilmesi yönünde.

Fotoğraflar: Şener Buga, Fatih Aydın


ARŞİV