Alternatif müzik sahnesinin en özgün isimlerinden biri olmaya aday Nejat Dimili’nin elektronik müziği ve slowcore’u buluşturan ilk albümü “Ambivalans” yayınlandı.
“Aynı anda iki zıt düşünceyi veya duyguyu yaşama, karşıt duyguları bir arada bulundurma hali” anlamını taşıyan “Ambivalans”, Alman plak şirketi Timezone Records etiketiyle Türkiye dahil olmak üzere ABD, Almanya, Birleşik Krallık, Fransa gibi pek çok ülkenin dijital platformlarında satışa sunuldu. Dimili’nin tüm söz, müzik ve prodüktörlüğünü de üstlendiği ve 10 şarkıdan oluşan albümün ilk klibi ise “Bazen” adlı şarkıya çekildi.
Klasik müzik ve keman eğitimiyle başlayan profesyonel müzikal kariyerini elektronik müzik alanında sürdüren Dimili, sıradışı ve kendine has sound’u, sözlerindeki güçlü ve bir o kadar karanlık anlatımıyla dikkat çekiyor. Müziğini “Uykuyla uyanıklık arasında görülen bir rüya” olarak tanımlayan Dimili anlatıyor.
Klasik soru ile başlayalım; siz kimsiniz, hayat yolculuğunuz nasıl başladı ve nasıl seyretmekte? Müzikle tanışmanız nasıl oldu?
Küçük yaşlarda çocuk korolarında şarkı söyleyip, bir yandan gitar çalmayı öğrenerek başladı müzik hayatım. Sonrasında Bursa Zeki Müren Güzel Sanatlar Lisesi Müzik Bölümü’nde okurken aldığım Klasik Batı Müziği ve keman - piyano eğitimiyle devam etti bu serüven. Akademik anlamda sürdüğüm eğitimimi, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Yaylı Çalgılar Bölümü Keman Ana Sanat Dalı’nda devam ettirdim. Lise ve üniversite yıllarım çeşitli senfoni orkestralarında keman çalarak geçti. Yurt içi ve yurt dışında çeşitli konserler ve festivallerde çaldım. Sonrasında 2012 yılında müziğim ile tanışıp kendi müziğimi yapmaya başladım. Üretmek, beni daha çok içimdeki yapmak istediğim müziğe doğru çekmeye başladı. Sonrasında zamanla İstanbul’da çeşitli yerlerde konserler verip şarkılarımı insanlarla buluşturmaya başladım. Ve bu insanlar zamanla dinleyicilerim oldular. Şimdilerde ise hayatını tamamen kendi müziğine adamış, yazıp çizen, çalıp söyleyen biriyim.
Müzisyenlik tam zamanlı işiniz mi yoksa pek çok müzisyen gibi başka bir ‘gündüz işi’niz de var mı?
Müzisyenlik benim tam zamanlı hayatım. Ve ben hiçbir zaman hayatımı iş olarak görmedim. Kendimin farkına vardığım yıllardan itibaren böyleydi. Bunun dışında da bir şey yaptığımı hatırlamıyorum.
İlk albüm ‘’Ambivalans” çıktı. Henüz dinlemeyenler için sorayım; nasıl bir albüm oldu, neler var arka planında ve içinde mesela?
Söz ve müzik haricinde, hazırlık süreci yaklaşık 1.5 yıl süren, her detayında ince bir işçilik barındıran bir albüm. Karanlığın ortasındaki havada süzülen sound’una, uçucu kelimelerin eşlik ettiği bir hikaye. Aranje, synth’ler ve piyanolar Alpay Vural’ın elinden çıkmadır. Davullar Erdem Göymen imzalı. Bunun dışında “Akşamüstü”nün trompetinde Oğuzcan Bilgin, kornosunda Bora Demir yer aldı. Mix, Uğur Yelkenci ve Zeynel Günbek. Mastering, Pieter Snapper. Albüm fotoğrafları Nazlı Erdemirel işi.
Şarkılar size ait. Söz ve beste üretirken neler sizi etkiliyor? Neler anlatmak istiyorsunuz dinleyiciye?
Hayalperestimdir ben. Gerçek ve pek de hoş olmayan dünyaya rağmen bunu hiçbir zaman kaybetmedim. Kafamın içinde dönenler, gerçekte dönenlerden çok daha önemli ve öncelikli oldu hep. Her şey tetikleyebilir ruhumu yazmam için. Belki bir film, belki bir kitap, belki bir yol, belki bir hikaye. Kendi içindeki kayboluştan ibaret şarkılar benimkiler. Kayboldukça aradığın, aradıkça kaybolduğun. Işıkların sana vurduğu, yalnızlığınla dans ettiğin şarkılar bunlar.
Neden bir Alman plak şirketinden çıkardınız albümü?
Türkiye’deki plak şirketlerinin anlayışına uygun bir müzik yaptığım söylenemez. Ki onlar da benim anlayışıma uygun plak şirketleri değiller maalesef. Müziğimle doğru orantılı anlayışta olan bir plak şirketiyle çalışmak mümkün olabilirdi sadece. Öyle de oldu.
YOLDAN ÇIKMIŞ ŞARKILAR...
Ekşi sözlük’te sizin ‘yol müzikleri yaptığınız’ yazıyor. Katılır mısınız ve açar mısınız bu mevzuyu?
Aslına bakılırsa her zaman yola dair bir şeyler oldu şarkılarımda. Yol hali önemlidir benim için. Çok şey anlatır. Ama artık biraz daha yoldan çıkmış şarkılar benimkiler. Bunun da güzelliği başka tabi.
Kendinizi nasıl bir müzisyen olarak tanımlıyorsunuz? Ve müziğinizi nasıl tarif edersiniz?
Müziğimin temelinde klasik müzik yatar. Uzun yıllar akademik anlamda aldığım bu eğitim, ruhumu ve benliğimi şekillendirdi. Beni içine aldı ve olgunlaştırdı. Sonrasında tamamen kendimle kaldığımda, yapmam gerektiğine inandığım kendi müziğimle tanıştım. Psikolojik bir yapıda işleyen ve aynı zamanda kalbe hitap edebilen bir iş çıkarmak kolay olmadığı gibi çok da ince bir çizgi. Her zaman söylerim; yaptığım şarkılar bittikten sonra benden uçup gitmeliler. Benimle kalıyorlarsa hala bir yerlerde bir hata var demektir. Müziğimin türü için slowcore diyebilirim. Elektronik altyapısına, loş ışıklı sözlerin eşlik ettiği, koyu bir sound.
Ülkenin müzik atmosferine dair gözlemleriniz neler?
Gerçekten iyi bir müzik dinleyicisi olmak, bir müzisyen olmak kadar önem taşıyor benim için. Alternatif yeni bir akım oluştu son yıllarda. Ve bu kitle, müzisyeniyle, dinleyicisiyle göz ardı edilmeyecek kadar büyük bir oluşum haline gelmeye başladı. Bu tabii mutlu ve umut verici bir durum. Bunun dışında maalesef gündelik olup, bugün bilinip yarın unutulmaya yönelik yapılmış işler haddinden fazla bir kirlilik yaratıyor. Kısacası iyi müzikler ve kötü müzikler… Her zaman oldular ve olmaya da devam edecekler.
Evet tam da dediğiniz gibi, müzisyen olmanın iki tarafı var bence. Bir taraftan siz müziğinizi yapıyorsunuz, dinleyiciler de dinliyor. Dinleyici ile iletişiminiz nasıl? Sizce müziğinizi dinleyen insanlara ne oluyor?
Albüm öncesi konserlerde her zaman güzel bir iletişimimiz oldu dinleyicilerimle. Ancak çok yeni olan “Ambivalans”a dair bundan bahsedebilmek için henüz erken diye düşünüyorum. Ama kulağıma oldukça güzel şeyler çalınıyor bu konuda. Bu heyecan verici. Bir an önce “Ambivalans”ı konserlerimde dinleyicilerimle buluşturmak ve birlikte söylemek için sabırsızlanıyorum.
Peki bağımsız/alternatif müzik yapan biri olarak sizce ülkede bu tür müzik yapmak zor mu?
Çok kolay değil tabii. Bağımsız/alternatif müzik adı altında da maalesef tamamen popüler kültüre hizmet eden işler ve müzisyenler var. Bu üzücü, fakat şaşırtıcı değil. Gerçekten yapmak istediğinle, sana yaptırılmak istenilen arasındaki bir seçim bu. Burda senin hayat anlayışın, şarkıların, müziğin, sözlerin her şey devreye giriyor işte. Ben, bana dayatılan değil kendi bildiğini okuyanlardan oldum hep.
Düzenli olarak sahneye çıktığınız/konser verdiğiniz mekanlar var mı?
Öncelerde Karga, Peyote, Altjazz, Divine, gibi yerlerde konserler vermiştik. Ama albüm çalışmaları nedeniyle bir süredir uzak kaldım sahnelere. Şimdilerde konser hazırlıkları sürüyor. Yakında tarihlerin duyuruları yapılacak.
''KADIKÖY'ÜN KAYBETMEDİĞİ RUHU VAR''
Biraz da Kadıköy konuşalım. Kadıköy'le bağınız, buraya dair hisleriniz/düşünceleriniz neler?
Aslına bakılırsa ben bulunduğum yerle kendi aramda çok duygusal bir bağ kurmam. İyi hissediyorsam doğru yerdeyimdir, değilse gitmek gerekir diye düşünürüm. Kalmasını hissediyorsa kalmalı, gitmesi gerekiyorsa gitmeli insan. Her şeye rağmen İstanbul’un içinde ama İstanbul’dan uzak bir yer Kadıköy benim için. Bir diğer yanı kendimi evimde gibi hissediyor olmam tabii. Moda’da yaşıyorum ve genelde de bu civarlarda oluyorum. Mümkün olduğunca sokağa atarım kendimi. Kolay kolay dolaşmam bir semtin sokaklarında, burası bana bunu yaptırıyor.
Kadıköy’ün müzikal ortamını nasıl buluyorsunuz?
Müzikle birlikte tüm sanat dalları olmak üzere, Kadıköy’ün sadece kendi için değil Türkiye için de önemli bir yer olduğuna inanıyorum. Buradan yıllarca iyi sanatçılar ve iyi işler çıktı. Bunu hepimiz biliyoruz zaten. Özellikle son yıllarda daha da gelişen bir durum bu. Ayrıca müzikal açıdan gerçekten beslenilebilecek bir ortam mevcut. Bundan mutluyum.
Kadıköy’ün, müziğinize yansıması nasıl oluyor?
Net olarak söyleyemesem de özellikle üretimim sırasında yansıyan yanları çoktur muhakkak. Buranın hala kaybetmediği bir ruhu var; onu hissedebiliyorum. Ve belki de bana burda hala yazdırıp çizdiren bir şey bu. Bunun dışında Kadıköy’de çalmaktan ayrıca mutlu olurum her zaman. Evimde konser vermek gibidir benim için.
Günün birinde bir ‘Kadıköy şarkısı’ yapmayı düşündünüz mü/düşünür müsünüz?
Şimdilik böyle bir düşüncem yok. Ama bir gün gelirse de içimden, tutmayacağıma eminim kendimi.