Fotoğraf başta olmak üzere sıra pek çok farklı disipline programında yer veren 212 Photography Istanbul, 5 Ekim’de başlıyor. 15 Ekim’e dek sürecek olan ve bu yıl 6’ncısı düzenlenen festivalde, şehrin her iki yakasındaki 20’ye yakın farklı noktada yapılacak.
Festivalin ana duraklarından biri de Kadıköy olacak. Bu kapsamda Müze Gazhane’de, David Szauder, Phillip Toledano, Ekin Özbiçer, Metehan Özcan, Cihan Bacak ve daha pek çok ismin yer aldığı yeni teknolojiler eşliğinde fotoğrafın dönüşümünü irdeleyen “Gerçeklikten Foto Gerçekliğe” sergisi yer alacak. Ayrıca, doğayla kurduğumuz ilişkiyi sorgulayarak bizleri karanlık ve gizemli bir masalın içine sürükleyen “Yaban Güllerinin Büyüdüğü Yerde” sergisinde, Daniel Shipp, Tine Poppe, Julia Fullerton-Batten, yanı sıra Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’ndan ödünç alınan Jennifer Steinkamp, Eelco Brand, Kurt Hentschlager, Peter Coffin eserleri görülebilecek. Gazhane’de Türkiye’de 90’lı yıllardan itibaren parlayan müzik sektöründen nostaljik konser anılarının bulunduğu “Kayıtlı Hafıza” başlıklı sergi de yer alacak. Kamusal alanları da sanat ile karşılaşma duraklarına dönüştürmeyi önemseyen 212 Photography Istanbul’un altıncı senesinde, farklı bir yaklaşım ile Paribu sponsorluğunda gerçekleşecek Özgür Ballı’nın işlerinin yer aldığı artırılmış gerçeklik üzerine oluşturulan “Şehri Yeniden Biçimlendirmek” sergisi Kadıköy Meydanı’nda deneyimlenebilecek. 212 Photography Istanbul, Festival InCadaqués ile yaptığı ortak çalışma ile Moda İskelesi’nde ‘’Denizin Yansımaları’’ sergisine ev sahipliği yapacak.
Yeldeğirmeni Sanat’ta ise sanat tarihinden öne çıkan eserleri yapay zekâ yardımı ile yeniden yorumlayan Von Wolfe’nin ilk kez gösterilecek dikkat çeken çalışmaları festival izleyicisiyle buluşacak. Biz de festivalin konuklarından İngiliz sanatçı Von Wolfe ile çevrimiçi bir söyleşi gerçekleştirdik.
Yaklaşık beş yıl öncesine kadar uygulamalarım bu yönde olsa da, son zamanlarda, tarih boyunca hiçbir kompozisyon veya sanat eserine atıfta bulunmayan tamamen özgün eserler yaratıyorum. Hem geleneksel teknikler hem de yeni teknolojilerle çalışmak, yaratıcı sürecimi geliştiriyor.
Çalışmalarım karma diyebilirim, hem geleneksel hem de dijital sanat formlarını içeriyor. Ben bir ressam ve dijital sanatçıyım. Comfy UI'ın back end node tabanlı sistemli stabil difüzyon gibi difüzyon modelleri, ayrıca Cinema 4D, ZBrush, Substance Painter ve Photoshop Beta kullanıyorum. RTX NVIDIA 4090 gibi güçlü bir GPUda kullanıyorum. Amacım, resmin kritik bir dönemeçteki yönünü yeniden değerlendirmek. Hedefim, bu metotları birleştirip günümüzün çağdaş sanatına uygun hale getirmek. Bu, hem geleneksel yağlı boya hem de dijital olmak üzere bu uygulamaların tümünü benimsemeyi gerektiriyor.
“SEMBOLİZMLE İLGİLENMİYORUM”
Çok fazla var ama seçmem gerekirse, ilhamımı Ayasofya’daki Deesis'ten (mozayik), Leonardo da Vinci'nin St. Anne Mary eserinden ve kayıp Anghiari'sinden, Konstantinopolis'e getirilen kayıp fildişi Zeus heykelinden ve Archimedes'in ölmeden önce kumda yaptığı çizimlerden alıyorum diyebilirim.
Sembolizmle ilgilenmiyorum, daha ziyade insani olan ve ötesindeki her şeye işaret eden, yalnızca kendisine gönderme yapan çalışmalara odaklanıyorum.
AI ile çalışmak, arka plan algoritmalarını derinlemesine anlama ve açık kaynak modelleri ile çalışabilme yeteneği de dahil olmak üzere belirli bir beceri seti gerektiriyor. Bu süreç, geleneksel resim tekniklerini öğrenmek kadar meşakkatli olan karmaşık düzenleme sistemlerini yönlendirmeyi içeriyor. AI'ın emeği azalttığı ve problem çözmeyi basitleştirdiği düşüncesi ise yaygın bir yanlış anlaşılma. Çünkü AI'e daha derinlemesine dalma, daha büyük zorluklar ve daha geniş bir olasılıklar yelpazesi ortaya çıkardı. Bu olasılık beni heyecanlandırıyor. Çünkü bu bakış açısı, beni İkinci Dünya Savaşı olmasaydı resmin potansiyel yolunun ne olacağını düşünmeye ve Rönesans'tan 21. yüzyıla kadar kesintisiz uzanıyormuş gibi yeni bölgeleri keşfetmeye teşvik ediyor. Burada misyonum AI'ı yağlı boya tablolarına tersine mühendislik yapma sürecini kapsıyor.
Çağdaş sanat dünyası ve piyasası, hala çok erken olduğu için henüz tam olarak AI'yi benimsemedi. Ekranlarda veya lightboxlarda eserler sergilemek mümkünken, sanatçılar hala yağlı boya ve tuval yüzeyinin doğal ve organik bir uzantısı olan ancak aynı zamanda elektrikli, dokulu bir ekranı kolaylaştıran yeni bir fiziksel ortam bekliyor. Bu teknoloji geliştirildiğinde, resim, taş devri baltasından bronz dökülmüş bir baltaya geçişe benzer bir dönüşüm geçirecek.
HFA ile ilgili olarak, işimi bu kadar yüksek frekans ile yaratmanın ek sonuçlarından biri, ona çok fazla bağlanmak yerine sanki bir yabancıymış gibi yaklaşabilmek. Bu, toplumumuzun paylaştığı dil ve kültür içindeki anlamı, diğerlerinin yapabileceği gibi gözlemlememe izin veriyor. Kendimle çalışmalarım arasında bir tür yabancılaşma hissi yaratarak, belirli bir düzeyde nesnelliği ve perspektifi koruyabiliyorum. Resmin içindeki "ben"e çok yakın bir bağlılık, önyargıları veya öznel yorumları tetikleyebilir, amaçlanan mesajı veya anlamı bozabilir. Mesafeyi koruyarak daha iyi anlayabiliyorum, fikirlerimi başkalarına açık ve etkili bir şekilde aktarabiliyorum. Bu, duygusal bir tepkim olmadığı anlamına gelmiyor; aksine estetik seçimlerim ve tepkilerim, sahiplenme duygum tarafından çarpıtılmıyor.
AI, sonsuz fikirler, varyasyonlar ve kavramlar üretme kapasitesine sahip olduğundan, sanatçıları daha önce düşünülmemiş yönlere ve stillere yönlendiren bir güç. İlk eskizleri veya tasarımları hızla üreterek yaratıcı süreci hızlandırıyor. Bböylece sanatçılar eserlerini rafine etmeye ve mükemmelleştirmeye odaklanabilirler. Bu yenilikçi araçlar, sanat üretme sürecini, resmi eğitimden yoksun veya ileri düzey becerilere sahip olmayan bireyler için daha erişilebilir hale getirir. Ayrıca, AI, sanatçılar ve makineler arasındaki iş birliğini teşvik eder, bu da insan yaratıcılığı ile makine zekâsının birleştirilmesi sonucu ortaya çıkacak, çığır açan sanat eserlerini doğurur.
Bununla birlikte, düşünülmesi gereken olumsuz etkiler de var. AI kullanımı, sanatçının makineye kıyasla yaptığı katkıları belirlemenin zorlaşmasına neden olduğundan, bir sanat eserinin otantikliği ve özgünlüğü konusunda tartışmalara yol açabilir. Yaratıcı sürecin çeşitli yönlerinin otomasyonu, sanatçılar ve diğer yaratıcı profesyoneller için iş kaybına yol açabilir. Ayrıca, sanatçılar artan bir şekilde AI araçlarına güvenmeye başladıkça, geleneksel sanat becerilerinin ve tekniklerinin geliştirilmesi ve korunması riski azalır. Ben bu dengenin yeniden ele alınmasına kendimi adamış durumdayım.
Genel olarak, sınırların olmaması ve sınırsız hayal etme yeteneği, yaratıcılık potansiyelini kesinlikle artıracaktır. AI araçları, sanatçıları yeni yollar keşfetmeye ve ulaşılabilir olanın sınırlarını zorlamaya teşvik eden bir yenilik ve deneysellik katalizörü olarak işlev görebilir. Ancak, sanatta AI kullanımına eleştirel bir zihniyetle yaklaşmak ve bunun olası tuzaklarını ve zorluklarını göz önünde bulundurmak önemli.
Türk çağdaş sanat ortamı, dinamik ve çok yönlü, zengin bir tarih, kültür ve güncel toplumsal meseleler mozaiğini yansıtıyor. Türkiye, 1980'li yıllardan bu yana, yerel sanatçılara uluslararası sahnede daha fazla görünürlük kazandıran, sayıları giderek artan galeriler, kurumlar ve bienallerle, kendisini aktif olarak bir çağdaş sanat merkezi haline getiriyor.
Çağdaş Türk sanatı, genellikle küresel sanat trendlerini Yunan, Roma, Bizans ve İslam geleneklerini kapsayan yerel tarihlerle birleştiren geniş bir stil ve tema yelpazesini kapsıyor. Bu, muhtelif, kışkırtıcı ve kültürel bağlamına derinden kök salmış bir sanatla sonuçlanıyor.
Örneğin, kurgusal tasarım kolektifi Extramücadele (Extrastruggle), çağdaş Türk toplumundaki çatışan dini ve politik ideolojileri hicivli bir şekilde incelemek için heykel, resim, kaligrafi ve filmin bir karışımını kullanıyor. Kezban Arca Batibeki'nin çalışmaları, bazen yüzü olmayan bazen de maske takan kadınların gizemli tasvirleri aracılığıyla kadın güçlenmesi temalarını keşfediyor. Taner Ceylan ise hiper-gerçekçi resimleri kullanarak homoerotik cinselliği tasvir ediyor ve Oryantalist resimlerin anlatılarını yeniden kurgulayarak önceki türlerde romantikleştirilen ya da görmezden gelinen Türk tarihlerini öne çıkarıyor. Genel olarak, Türk çağdaş sanatı, Türk toplumunun karmaşıklıklarını ve dünyadaki yerini görmek ve anlamak için benzersiz bir lens sunuyor. Meydan okumaya, ilham vermeye ve tartışmalara yol açmaya devam eden canlı ve gelişen bir sahne.
KADINLARIN SESLERİ…
Serginin adı “Odyssey”. Seride, fırtınanın ortasında denizde mahsur kalmış 12 kadın bulunuyor ve kahraman Odysseus'tan (Yunan mitolojisinde bir kral) esinleniliyor. Tarihsel olarak, Odysseus Circe tarafından hapsedildi ama intikam seven tanrı Poseidon'un yarattığı bir fırtınada, onun adasından küçük bir botla kaçmayı başardı. Ancak seride, ana karakterler erkek değil, aksine güçlü, dirençli kadınlar var. Tamamen hayatta kalmak için verdikleri mücadeleye odaklanmış olmalarına rağmen, güçlü giyinmeye odaklanan kurgusal bir çağdaş moda markasından esinlenilen alışılmadık kıyafetler giyiyorlar. Serinin 13. parçası, nihayet dengeyi bulmuş, koruyucusu olarak büyük siyah bir köpek eşliğindeki bir kadını tasvir ediyor. Seri boyunca, birçok kadın bağırıyor, bu da, sesleri kısılana kadar sınırları zorlanan tüm kadınların seslerini temsil ediyor.
Odyssey'deki çalışmalar öznelerin psikolojisine odaklanıyor ve günümüzle alakalı ve anlamlı sanat yaratmaya çalışıyor. Bu yeni sanat biçimi, hem sosyal medyanın dijital dünyası hem de güzel sanat galerilerinin somut dünyası için tasarlandı. Bu transmedya yaklaşımı, mümkün olduğu kadar çok kişiyle paylaşılması amaçlanan çalışmalarıma birden fazla noktadan izleyicilerin ilgisini çekmeme olanak tanıyor. Bu yaklaşım, izleyiciyi etkileyen, sorgulayan ve zorlayan sanat yaratmama olanak tanır. Öznelerim, kişisel olarak tanıdığım kişilere dayalı değil, aksine ortak psikemizi dolduran arketip figürler üzerine dayalıdır. Hem özel hem de genel, hem gerçek bir kişi hem de bir arketip figür olarak aynı anda görülebilen ve deneyimlenebilen görüntüler yaratmayı hedefliyorum. Dünyayı ve diğerlerini bu şekilde gördüğümüzde, daha büyük bir empati geliştirebileceğimize inanıyorum.
Kesinlikle geleceğim ve dört gözle bekliyorum.
Herkesi bekliyorum… Bence geleneksel ve çağdaş sanat formlarının benzersiz bir karışımını görmek için bir fırsat. Çalışmalarım, Rönesans metotlarını modern teknolojiyle birleştiriyor, tarihsel parçalarla uyumlu ama kendi dünyalarında var olan orijinal eserler yaratıyor. Sanata yeni bir bakış açısı sunuyor, nadiren keşfedilen bir şekilde geçmişi ve şimdiyi bir araya getiriyor.
İkincisi, İstanbul'da ilk kez sunulacak olan Odyssey serim, geleneksel anlatıları sorguluyor ve onları çağdaş, feminist bir perspektiften yeniden görselleştiriyor. Kahraman Odysseus'tan ilham alan ancak modern bir yorumla yeniden yorumlayan seri, fırtınaların ortasında kalan güçlü, dirençli kadınlara odaklanıyor. Bu seri, sadece sanatsal beceriyi sergilemekle kalmıyor, aynı zamanda direnç, güçlenme ve insanın hayatta kalma mücadelesi için önemli temaları derinlemesine inceliyor.
Son olarak, sergi, sanatta yapay zekanın inovatif potansiyelini sergiliyor. Yaratıcı süreçte teknolojinin rolü hakkındaki önyargıları sorgulayarak ziyaretçileri dijital çağda sanatın geleceğini düşünmeye davet ediyor. Çalışmamdaki yapay zeka kullanımı, insan yaratıcılığının makine zekasıyla birleştiğinde ortaya çıkan olasılıkları ve zorlukları gösteriyor, bu da günümüz dünyasında giderek daha fazla önem kazanan bir konu.
Genel olarak, sergim, tarihsel rezonans, çağdaş temalar ve yenilikçi tekniklerin benzersiz bir karışımını sunuyor. Bu da ziyaretçileri büyüleyecek, onlara ilham verecek diye düşünüyorum.
www.212photographyistanbul.com