Bilgi Üniversitesi yüksek lisans öğrencisi Zeynep Türkmen, Kadıköylü oyuncular Selen Korkutan, Sezer Arıçay ve Yiğit Özyer ile gençlik dizilerini, genç oyuncu olma hallerini konuştu...
Televizyon denince ilk akla gelen, diziler ve dizi oyuncuları oluyor son yıllarda. Bir yanda tiyatroların, tiyatro oyuncularının sosyal ve ekonomik zorlukları varken, diğer yanda bir sektör haline gelen dizilerin parıltılı hayatları ve yaratılan ikiliklerinin çemberinde yer bulmaya çalışan oyuncular var. Harcanılan emek, verilen çaba baki ancak bu popüler dünyanın varlığı ne kadar gerçekçi ve biz ne kadarını görebiliyoruz? En son “Güneşi Beklerken” dizisinde yer alan 90 jenerasyonun, hatta Gezi’den sonra telaffuz etmeye başladığımız ismiyle “Y kuşağı”nın, yeni yüzlerinden Selen Korkutan, Yiğit Özyer ve özellikle Pis Yedili dizisiyle herkesin tanıdığı Sezer Arıçay ile Kadıköy’de buluşup, konuştuk.
-Dizi sektörüne adım atınca bir anda tanınan, bilinen yüzler oluyorsunuz. Deneyimli oyuncularla da aynı ortamları paylaşıyorsunuz. Değişen bir şeyler oluyor mu hayatınızda?
Selen: İlk girdiğinde zaten demek ki böyle oluyormuş diyorsun. Normalde televizyonda gördüğün bir sürü yüzle aynı sahnenin içindesin. Ama sonrasında olan sadece sete gidip, oynayıp çıkmak. İnsanların sokakta gördüğü zaman verdiği tepkiler garip geliyor; televizyonda gördükleri yüzlere sokakta şaşkınlıkla bakıyorlar. Ama benim tarafımdan öyle değil. Normal bir iş gibi görüyorum ben bunu.
Yiğit: Çok saçma bir şekilde tanınır olmanın bir etkisi var. Normalde selam vermeyen uzaktan görse bile hemen selam veriyor.
Sezer: Ben Pis Yedili dizisine girdiğim zaman 19 yaşındaydım. 19’dan daha da küçük gözüküyordum. Zaten rolüm olduğum yaştan daha küçüktü. O zaman biraz enseye tokat durum oluyor çevredeki insanlar tarafından. O biraz rahatsız edici oluyordu. Şimdi, kötü ya da iyi bir eleştiri yapsalar da bununla bir şekilde baş etmeyi öğrendim.
-Çevreniz ve dizilerde yaratılan karakterler ekseninde düşünürseniz kendi jenerasyonunuza dair neler söylersiniz?
Selen: Kendi jenerasyonumuzdan çok çok iyi işler çıkacağını düşünüyorum. Çünkü daha fazla ve daha hızlı öğreniyoruz. Daha fazla çalışıyoruz; eskiye göre daha disiplinliyiz.
Sezer: Her yeni jenerasyon daha donanımlı başlıyorlar hayata. Biz nasıl bir önceki nesilden daha fazla sosyal medyaya hakimsek, toplu hareketlere bile girebildiysek, orada yaratıcılığımızı, fikirlerimizi, mizah anlayışımızı gösterebildiysek kim bilir bizden sonraki nesiller neler yapacak!? Bizim kuşağın apolitik olduğu söyleniyordu, ama biz de kendimizi gösterdiğimiz, fikirlerimizi aktardığımız bir platform oluşturduk. Umudumu kaybetmiyorum. Hatta Gezi ile birlikte artmaya başladı.
Yiğit: Genelde senaryoları bizim jenerasyonumuzdan insanlar yazmıyorlar. Ne yazmak istiyorlarsa, ne komik geliyorsa, kendileri ne görüyorsa onu yazıyorlar. O yüzden benim ve Sezer’in yer aldığı dizideki karakterlerin konuşmaları, şakaları gerçekten manasız! Bazen senaryoyu okurken ne demek istediğini, bunun hangi tonlama ile söylenmesi gerektiğini gerçekten bilemiyordum.
-Türkiye’de gençlik dizilerinin bu kadar çok izlenmesini, karakterlerin bu kadar çok benimsenmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Selen: Hayalperest bir toplumuz. Gençlik dizilerinde gördüğüm herhangi bir sahneye ben kendi okuduğum okulda denk gelmedim. Ama gençlik dizilerindeki hayali, güzel, altı çizili olayları izlemek hoşlarına gidiyor. O karakter gibi bir kız hayal ediyorlar, aşk hayal ediyorlar.
Sezer: Ben özellikle televizyonda yapılan gençlik projelerinin, çok büyük sorumlulukları olduğunu ama bu sorumluluğun çok bilincinde olmadıklarını düşünüyorum.
-Rol aldığınız diziler İstanbul’da geçen lise hayatlarını bizlere sunuyor. Sizce bu hayatlar İstanbul’daki lise hayatını yansıtıyor mu?
Yiğit: Hayır. Sanki Amerikan dizilerinin kötü bir yansıması gibi. Diziye sponsor olan markaların pahalı kıyafetlerini giyiyoruz, çünkü reklamlarını yapıyorlar. Dizilerde gördükleri hayatlara o kıyafetlere sahip olup ulaşma arzusu duyuyorlar. Sonuç olarak psikolojileri bozuluyor insanların çünkü bu hayatlar da gerçeği yansıtmıyor.
Seren: Amaca ulaşmaya çalışan bir gençlik yerine, oradaki ideale ulaşmaya çalışan bir gençlik ortaya çıkıyor. Böyle işlerin yapılması iyi ama farklı hayatları da gösterebileceğimiz işler yapmamız lazım.
KADIKÖY'DE KEŞMEKEŞ YOK
-Hepiniz Kadıköy’de sıkça vakit geçirdiğinizi söylüyorsunuz. Nedir Kadıköy’ü sizin için güzel ve özel kılan sebepler?
Selen: 4 yıldır Kadıköy’deyim. Kadıköy’e geldiğim an dedim ki benim yaş aralığımdaki insan için İstanbul’da yaşayabileceğim en iyi yer burası. Çok keyifli buluyorum Kadıköy’ü. Karşı tarafınki gibi bir keşmekeş yok.
Yiğit: Gençliğimde de Kadıköy’de takılıyordum. Şimdi hep Kadıköy’deyim. Karşıya üç ayda bir belki geçiyorum, o da sosyal amaçlı oluyor. Kadıköy sakin bir yer ama bir yandan da sakin geçirmek istemediğin zamanlarda yapabileceğin bir sürü aktivite de var.
Sezer: Kadıköy Lisesi’nde okudum. O zamanlar Rexx’in önünde rapçilerle rockçılar sürekli kapışıyorlardı. Ben onlara da dahil olmadığım için Kadıköy’de lise zamanlarımda çok vakit geçirmiyordum, Bağdat Caddesi taraflarında dolaşıyordum daha çok. Yeni yeni Kadıköy’de takılmaya başladım. Gerçekten değişmiş, çok şaşırıyorum. Çok güzel bir yer olmuş. Ben de bundan sonra Kadıköylüyüm.
-Peki Kadıköy’e dair olumsuz anlamda gözlemlediğiniz durumlar var mı?
Selen: Fikirtepe Projesi’nden sonra değişik insanlar gelmeye başladı. Kadıköy kültürünün çok dışında insanlar olduğunu anlayabiliyorsun. Burada kimse kimseye ters gözle bakmıyor. Bir nezaket var. Bir kesim gelmeye başladı ve sokakta kavga görmeye başladım, taciz edilmeye başlandım. Önceden yürüyüş yapardım, hiç kimse de dönüp laf atmazdı ama şimdi karışmaya başladılar. Bence hoş bir şey değil.
Yiğit: Beni en çok rahatsız eden durum kalabalıklaşması.
Sezer: Bence bu İstanbul’un genel problemi. Burada haddinden fazla insan yaşıyor. 3-5 senedir Kadıköy’de de bir sirkülasyon başladı. Herkes kafelerin, barların, mağazaların açıldığı merkezlere, yatırım yapılan yere toplanıyor. Böyle olunca karşının keşmekeşi diye eleştirdiğimiz durum yavaş yavaş burada da olmaya başlıyor. Ne yaparsan yap, bu sirkülasyon hangi semtte olursa olsun bir şey değişmeyecek. Bu bir süreç bence.
EN BÜYÜĞÜ 89 DOĞUMLU
Sezer Arıçay, 1991 doğumlu. Pis Yedili’de ve GalataPerform’da bir oyunda oynadı. Beyaz Karanfil adlı yeni başlayacak bir dizide rol alıyor.
Yiğit Özyer, 1990 doğumlu. Öyle Bir Geçer Zaman Ki ve Güneşi Beklerken dizilerinde oynadı.
Selen Korkutan, 1989 doğumlu. Muck isimli müzikli bir projede, Vicdan ve Güneşi Beklerken dizilerinde oynadı.