Doruk Ülgen, yeni nesil illüzyon sanatçılarından biri. Dünya Sihirbazlar Birliği tarafından daha önce David Copperfield, Criss Angel gibi dünyaca ünlü isimlere verilmiş, sihir dünyasının Oscar’ı olan Merlin Ödülü’ne 2011 yılında layık görülerek “Dünyanın En İyi Sihirbazı“ seçilmiş. Ülgen, ‘’Hokkabaz değil sihirbaz!’’ adlı gösterisiyle ikinci kez Kadıköy’e konuk olmaya hazırlanıyor. 14 Ocak Pazar akşamı saat 19.30’da Barış Manço Kültür Merkezi’nde sahne alacak olan Ülgen ile Mecidiyeköy’deki sihirbazlık dersleri verdiği‘sihir ofisi’nde görüştük.
Siz hem illüzyonist hem de Yeditepe İşletme mezunu bir satış pazarlama uzmanısınız. Bu iki ilgi/meslek alanını tek bünyede buluşturmak ilginç değil mi?
İlginç değil aslında, hangi taraftan baktığınıza bağlı. İkisi hobi gibi de görünebilir, gerçek iş gibi de. Bu ikisi bende ortak bir noktada buluşuyor, ikisi de insan zihnini manipüle etmek üzere üretilmiş bilimler. Pazarlamada insana bir şeyi bir şekilde aldırmaya çalışırsınız. Sihirbazlıkta da insanların baktırmak istediğiniz yerlere bakmalarını sağlarsınız. Ben ikisini birlikte gayet severek yapıyorum.
Web sayfanızın sıkça sorulan sorular’ bölümünde, ‘nasıl illüzyonist oldunuz?’ sorusuna; ‘isteyerek…’ yanıtını vermişsiniz. Peki neden istediniz?
Sihirbazlığın temelinde verdiği mesajlar çok güzel aslında; bir şeylere inanırsanız olabilir, her şey gözüktüğü gibi değildir, bir şeyler kötü gözükse bile her zaman umut vardır, her zaman işler değişebilir… Çocukluktan beri sahnedeyim, çocuk oyuncuydum. Sahneyi çok seven ve biraz da maymun iştahlı birisiyim. Sihirbazlık dediğimiz şey aslında dans, tiyatro, müzik gibi pek çok sanat kapsıyor. O yüzden kendimi tatmin etmeme en yakın hissettiren şey sihirbazlık sanatı. Sihirbazlık benim için hem bir arayış hem de aramadan bulma hikâyesi aslında. ‘Ben sihirbaz olacağım’ deyip de sihirbazlığı keşfetmiş birisi değilim. Sadece keşfettim, sonra beğendim ve buna devam ettim.
Peki, sihirbazlığın okulu var mı? Siz nasıl öğrendiniz?
Rusya, Çin ve biraz da Amerika’da var. Türkiye’de de böyle bir girişim oldu biraz ama devlet onları yıprattı. Olsa çok da güzel olurdu aslında ama yok maalesef. Benim zamanımda küçük küçük eğitim verenler vardı. Usta-çırak ilişkisi azdır. Elbette bu işin ustası olmuş kişilerin tüm numaralarını öğrenemezsiniz ama zaten parasını ödeyince çoğu numarayı öğrenebiliyorsunuz artık bu devirde. Bunun dışında yurtdışında kongreler yapılıyor. Oralarda kimileri gösteri yapıyor, kimileri eğitim veriyor. Ayrıca artık Youtube gibi bir gerçek var, oraya girince de birçok şey öğreniyorsunuz. Eskiden bambaşkaydı, iletişimin ve ulaşımın gelişmesiyle bizim sanatımızda çok şekli değişti. Bu gün Amerika’da bir numara görüyorsunuz, girip alıyorsunuz internetten, üç gün sonra kapınızda. Eskiden Amerika’da bir adamın yaptığı numarayı öğrenmek demek belki bir ay sürecek serüven demekti.
Yani sizin gibi şimdi ki dönem illüzyonistlerinin işi daha mı kolay?
Kolaylılar yanında zorlukları da geliyor. Bu işe ulaşım kolay olduğu için yapan sayısı artıyor, daha çok ayağa düşürenler olmaya başlıyor. Bin liralık malzeme alıp gösteri yapanlar, ben sihirbazım diye ortaya çıkanlar var! İnsanlar bunları izleyince sihirbazlığa önyargıyla yaklaşıyorlar. Bu da bize yansıyor. Bu sefer siz kendinizin iyi olduğunu kanıtlamak zorunda kalıyorsunuz. Malzeme almakla bu iş olmaz. Mesela flütünüz varsa müzik yapabilirsiniz ama flütünüz yoksa da masaya ellerinizle ritim tutarak yine müzik yapabilirsiniz. Malzeme bu işin çok küçük bir kısmı. Malzeme değil sihirbazı sihirbaz yapan.
Sihirbazı sihirbaz yapan nedir peki?
Çalışmak, özveri, istek. Her işte olduğu gibi yani çok da özel bir durum yok. Yetenek de çok şart değil. Öyle yeteneksizler var ki! Bir şekilde gündeme gelmiş, yeteneksizlikleri bile bir yetenek gibi gösterilmiş. Adam sahnede donup kalıyor, insanlar onun mistik bir görünüş gibi yorumluyorlar.
Ama diğer işlerden daha eğlenceli olduğu bir gerçek. Siz de eğleniyor musunuz sahnede?
Eğlenmeseniz çekilmez zaten. Çok eğleniyorum tabi, çok severek yapıyorum. Severek yapmak da lazım, yoksa olmuyor. Bazı işler sevmeden de yapılabilir ama sahne işleri sevmeden yapılmaz, iyi yapılamaz.
Gösterinizin adını neden ‘Hokkabaz değil de sihirbaz!’ olarak seçtiniz?
Az önce bahsettiğim kötü algıyı oluşturan hokkabazlara karşı tepki olsun diye. Onlar hokkabazlar, sihirbaz değiller. Ben de hokkabaz değil, sihirbazım.
Türkiye’de bu sanatın ustalarından Sermet Erkin’le yaptığım röportajda kendisi bu işin sihirle alakası olmadığını, el çabukluğu ve algı yanılması olduğunu söylemişti. Siz ne dersiniz?
Bence bu açıklama sihirbazların gördüğü psikolojik şiddetin, baskının sonucudur. Bu şiddet Ortaçağ’da insanları cadı diye yakmaya kadar gidiyordu. Türkiye’de sihirbazlığın kötü, günah olduğunu, sihirbazı izlemek ile katil olmanın aynı olduğuna inananlar var maalesef. Sihirbaz dediğiniz adamın görevi insanlara bir saatliğine de olsa bu hayatta sihirli bir şeyler olduğuna inandırmaktır. ‘Gerçekten uçuyorum ben’! Elbette ki gerçekten uçmuyor ama bir dakika bile olsa onu hissettirmeye çalışan kişidir sihirbaz. Gösterinin başında ‘Ben bir şey yapacağım ama bu aslında bir yalan’ deyip bu büyüyü bozmanın ne alemi var?
Gösterilerinizin sonunda sizden numaralarınızı öğrenmek isteyenlere ne diyorsunuz?
Biz iyi sır tutabiliyoruz! Gösterilerin sırrını öğrenmek istemek, ‘bunlar nasıl yapılıyor, becerebilir miyim’ gibi düşünceler çocuksu hevesler. Aslında bu hevesin %70’i gerçek değil. Gerçekten merak eden insanın sorduğu sorular bunlar değildir. Onlar sizin işinizi ucuzlatmak istiyor. Ben bunun için emek harcadım, 20 sene boyunca sen bunu anlama diye yaptım. Şimdi sana işin sırrını neden vereyim ki? Çok merak ediyorsan kitabım var git al, bir bedel öde bunun için. Yani soranlar saygısızlıktan değil de heyecandan, hevesten soruyorlar ama cevap alamayacaklarını da biliyorlar.
Yine web sitenize atıfla sorayım. ‘’X gösteriyi nasıl yapıyorsunuz?’ sorusuna yanıtınız ‘Bilmek seni mutlu etmeyecek’. Seyircinin olayı bilmemek, değil mi?
Evet, aslında insan içgüdüsel olarak nasıl diye soruyor. Cevabı sizi mutsuz edecek. Zaten o cevabı alamamak da hala sizin zihninizi eğlendiriyor.
Bir yandan da kurslar veriyorsunuz, isteyenlere öğretiyorsunuz.
Evet, adam 2 saatlik mesafeden geliyor 1 saat ders almak için. Bu kişi bunu gerçekten istiyor demek ki, öğrenmek de hakkı. Profesyonel kurs da hobi amaçlı tek seferlik dersler de veriyoruz. Piyasaya çıkarttığımız çok sihirbaz da oldu.
Acaba ne kadar sihirbaz vardır Türkiye’de?
Aşağı yukarı 500 diye tahmin ediyoruz, tam sayısı belli değil.
Sahnede başınıza bir aksilik geldiği oldu mu hiç?
Çok oldu. Çok ilginç bir şey yok açıkçası, çünkü hatayı kapatmak da bizim işimiz ki o anlamda da ben iddialıyımdır. O yüzden böyle içinden çıkamadığımız bir olay olmadı. Yine de şöyle bir anımı anlatayım; Kıbrıs’ta bir gösteri yapıyorum sonunda bir kart çıkacak, o kart da seyircinin tuttuğu kart olacak ve gösteri bitecek. Bir kart çıkarttım, baktım olması gereken kart değil. Hiç bozuntuya vermedim, ‘Bakın bu kart çıktı ama neden çıktı, göstereceğim’ dedim devam ettim. Tabi o arada hızlıca düşünüyorum ne yapacağım diye. Sonra birkaç kart daha çıktı, hiçbiri olması gereken kart değildi. ‘Şimdi siz seyircinin kartı çıkacak zannettiniz ama değil. Bu gösteri de böyleydi, çok teşekkürler’ diyerek, anormal bir şey olmamış gibi ayrıldım sahneden. İzleyenler de ‘ya bir şeyler oldu ama biz anlamadık herhalde’ diyerek alkışladılar.
Bir sihirbaz olarak seyircinize söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Sponsor olması lazım ama sponsor gelmesinden umudu kestim ben artık. Ama sanatçılar acı çekiyor. Şuan benimle bu röportajı yapıyorsunuz ya, mesela bu gösteriyi yapmanın bana maddi manevi zararları var aslında. Maddi zararı nedir? Ben o günümü ayırıyorum, ekstra bir iş almıyorum, ekstra bir iş alsam daha güzel para kazanacağım. Manevi zararı nedir? Daha az para kazanıp daha çok efor sarf ediyorum. Çok efor sarf ediyorum çünkü sahne benim onurum, şerefim. Oraya gelen insanlara karşı bir sorumluluğum var. Bunun karşılığını minimum seviyede göremeyince insan manevi olarak yıpranıyor. Dolayısıyla sanatın gelişmesi için gerçekten sanatçılar kadar sanatı tüketenlerin de alışkanlıklarını biraz daha geliştirmeleri lazım. Bir kahveyi eksik için bir akşam, ne olur? Ben size daha güzel bir şey sunuyorum. Bir saat gelin izleyin. Ben şuna eminim 14 Ocak Pazar günü 19.30’da Kadıköy’de ki insanların yapabileceği daha iyi şey sayısı çok az. Birkaç tiyatro oyunu, sinema filmi vardır izlenebilecek. Ki onlara başka zaman da gidersiniz, bizim gösteri her zaman olmuyor ki. Herkesi bir saat keyifli vakit geçirmeye davet ediyorum.