‘’Dünyayı çocuklar kurtaracak’’

Yeni çocuk eğlence programı ile ekranlara dönen sunucu İlker Ayrık, ‘’Çocuk kafası başka bir şey. Onu anlamak lazım’’ diyor

08 Ağustos 2017 - 14:46

Onu tanımayanınız yoktur herhalde. Televizyon programlarının enerjik ve eğlenceli sunucusu, televizyon dizilerinin komedi aktörü, sinema filmlerinin vazgeçilmesi, Kadıköy tiyatro sahnelerinin oyuncusu… Solmayan gülüşü ve tükenmeyen enerjisi ile İlker Ayrık!

Tv çekimi olmadığı bir gün Beylerbeyi’ndeki Pervasız Yapım’ın ofisinde ziyaret ettiğimiz Ayrık ile pek çok konudan, bol kahkahalı bir söyleşi yaptık.

Televizyona ara vermiştiniz. Şimdi iki programla Fox (Saatli İlker Ayrık Takvimi ve 10 Numara 5 Yıldız)kanalındasınız. Nasıl gidiyor çekimler, programlar?

Aslında sadece 7 ay ara vermiştim ama televizyon çok çabuk tüketilen bir şey olduğu, izleyici çok çabuk unutup başka bir programa hemen konsantre olabildiği için birkaç yıldır ekranda değilmişim hissi geliyor bazen. Hem özlemişim hem biraz da körelmişim. İlk gün çekime girdik ‘N’apıyorduk biz şimdi?’ filan dedim (kahkahalar)

Çocuklarla ilgili program yapmak fikri nasıl gelişti?

Pervasız Yapım’da iki ortağım daha var. Bizim zaten hep istediğimiz bir şeydi. Fox da istiyormuş, denk geldi. Program için yurtdışından format baktık ama pek uymadı. Bizde Barış Manço’dan kalan bir ‘Adam Olacak Çocuk’ kodu var ya. Mücadeleden uzak bir şov programı. Bizimkisi de öyle. Yarışma programı görünümlü bir eğlence. Doğan görünümlü şahin gibi. (gülüyor) Çocukların yarıştırılmadığı, herkesin sonunda 10 numara 5 yıldız kazandığı bi macera. Adam Olacak Çocuk’ta da 10 puan, 10 puan 10 puan 30 puanla şampiyooon’ vardı ya.

Programda anne-babaların çocuklarını ne kadar iyi tanıdıklarını sorgulatıyoruz biraz da. Yani biraz zaman geçtikçe, çocuğun gözünden aileleri konuşmaya başlıyoruz aslıda. Çocuğu tanımak, anlamak, onunla kaliteli zaman geçirmek…

 Ben daha önce televizyonda kadın erkek işi yaptım şimdi çocuk eklendi, aile işi oldu. Bir sonrakinde de anneanne, babaanne ve dedeler eklenecek herhalde (gülüyor)

Geniş aile olacak yani?

(diziye atıfta bulunuyor) Onu da yaptım ki (kahkahalar)

Toplumumuzdaki çocuk yetiştirme tarzları, ailelerin çocukla ilişkilerine dair gözlemleriniz neler?

Ninelerimizden çok farklı olarak, başka mottolar var çocuk yetiştirme üzerine. Oysa bence çocuk büyütmek yöntemler üstü bir şey. Çocukla kurulacak bir damar lazım. Onu anlamak, dinlemek.. Çocuk harika bir şey. Dünyayı çocuklar kurtaracak. Çocuk kafası bambaşka bir şey, onu yakalamaya çalışmak gerek. O doğar doğmaz bir karakterle doğuyor çünkü, o da bir birey. ‘Sen çocuksun anlamazsın’ yaklaşımı çocuğu sizden uzaklaştırır. Zaten çocuk kirlenmediği için içgüdüsel olarak doğruyu –yetişkine oranla- daha kolay buluyor. Ancak yetişkin de hayat tecrübesini aktarmaya çalışıyor. Böylelikle her daim kuşak çatışması yaşanıyor. Çok beylik bir laf ama; çocuğu sevgi büyütür. Yöntemlerden bağımsız olarak bu böyledir.

Sizce televizyonun ‘bir şey öğretme misyonu’ var mı bilmiyorum ama programınız sayesinde ebeveynlerin çocuklarına yaklaşımları olumlu yönde değişebilir mi belki?

Böyle kesin bir misyon olmasa bile, hayattan ve zamandan bir bölüm çalıp bir medyada yayın yapıyoruz ve ben tatlı bir sorumluluğunu  her zaman üstümde hissetmişimdir. Faydalı olduğunu esnasında düşünmediğimiz şeyler zaman geçtikçe ‘o dönem ne kadar da faydalıymış’a a dönüyor. Mesela Barış abinin arabanın arka koltuğunda oturmak, ıspanak yemekle ilgili şakaları, ailelere işaret çakmak anlamına geliyormuş. Gülüp geçiyorduk ama o kadar da gülüp geçilecek bir şey değilmiş, şimdi anlıyoruz.

Bizim programa gelen her çocuk daha başlamanda evvel hediyelerini alıyor. Önce madalyasını veriyoruz. Çünkü her çocuk kendine özledir, her çocuk kendi evinde 10 numara 5 yıldızdır diyoruz. Ayrıca kitap hediye ediyoruz, adına fidan dikiyoruz. Ve olağanüstü bir yer olan Sunay Akın’ın Oyuncak Müze’sine bilet hediye ediyoruz.

Bu programı çok sevmişsiniz, ne güzel heyecanla anlatıyorsunuz. Fakat başka konuları da konuşmamız lazım. Peki yeni sezonda tv dizisi olacak mı?

Yok

O halde tiyatro olacaktır.

Zaten hep var. Geçen sene, biri müzikal iki oyunda oynadım. Bu yıl da 2 müzikal birden olacak. Müjdat (Gezen) hoca bayıldı müzikal işine. Öte yandan Baba Sahne’deyiz. Hep söylüyorum 3 kumpanyam,  2 salonum var. (gülüyor) Pervasız Yapım, Baba Sahne ve Müjdat Gezen Sanat Merkezi kumpanyalar. Salon olarak da yine Baba Sahne ve Müjdat hocanın tiyatrosu var. Çok şükür. Önemli olan seyirciye buluşmak, isimler önemli değil. Konu tiyatro olunca gerisi teferruattır.

Bir oyuncuya sorulabilecek en klişe soruyla devam etmek isterim. Dizi mi, sinema mı, televizyon mu, sahne mi?

Hepsinin üst başlığı, hammaddesi oyunculuk. Oyuncular bazen tv dizilerine burun kıvırır. Oysa o da bir ifade alanı. Bunların hepsi bir meyve gibi. Mukayese doğru değil. Kiminin tadı çok güzl, kimin vitamini fazla, kimi ucuz kimi pahalı. Bunlardan artistik olan tiyatro. Baştan çıkarıcı olan tiyatroda tekrarı olmayan bir ana tanıklık etmek. Yani bu klişe soruya şu klişe yanıtı vereyim; elbette ki tiyatro! (gülümsüyor)

Oyuncular genelde tv dizilerinden elde ettikleri gelirle tiyatro sahnesi kuruyorlar. Sizin de böyle bir niyetiniz var mı?

Evet öyle, nasıl azımsanır ki diziler. Onlar sayesinde ayakta kalıp, aile edinip geçindirebiliyorsunuz. Ben önce bir mekan açacağım Kadıköy’de, kendimin gitmekten keyif alacağı bir yer. Mahallelinin aynı mekanda oturup birlikte vakit geçirmesinden haz duyarım. Bunun olabileceği bir yer düşünüyorum. Daha sonra da kendi tiyatro salonumu açmak istiyorum tabi ki.

 ‘’İstanbul, Kadıköy demek’’ 

Balıkesir doğumlusunuz. 20 yıllık İstanbullu, 18 yıllık Kadıköylüsünüz. Ve Kadıköy’ü çok sevdiğinizi biliyoruz. Nedir bu sevgi?

Bilemiyorum ki… ‘Öyle bir anda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın’. Şairin dediği gibi bir sonbaharda gelmiştim Kadıköy’e. Kendimi çok iyi hissettiğimi hatırlıyorum. İstanbul benim için Kadıköy’den ibaret. İki oğlum da –hastane orada olduğu için- Beşiktaş doğumlu ama kimliklerine Kadıköy yazdırdık. Çünkü biz Kadıköylü bir aileyiz, onlar da Kadıköy çocukları. Mahalleli olmayı çok önemsiyorum. Oğullarım da öyle büyüsün isterim. Tanıdık bakkal, gerekince anahtarı bırakabileceğiniz bir büfe…

 Kadıköy’de tiyatro ortamı da yükseliyor, sizin de içinde olduğunuz Kadıköy Tiyatrolar Platformu kuruldu vb.

Nasıl ki bir mesleğin icracıları bir yerde toplanır kuyumcular çarşısı gibi, tiyatronun da İstanbul’daki cenneti Kadıköy.

 Bu genç yaşta pek çok işe imza attınız; tiyatro oyunları, sinema filmleri, tv dizleri, sunuculuk.. Başka neler var hedefinizde?

Sinema filmleri olacak. Komedi dışında, zor senaryoların olduğu. Ayrıca dünyayı gezmek istiyorum ve bunu iş haline getirmek istiyorum.

Gezici kumpanya gibi mi?

Yoo kimseyi taşıyamam valla yanımda. (gülüşmeler) basar giderim, gittiğim yerleri çekerim.

Parayı nerden kazanacaksınız peki?

Kazanmaya değil, harcamaya için gideceğim (kahkahalar) bir tür seyahat programı düşünüyorum. Dünya çevresini motorla bir tur dönmek istiyorum.

Yolunuz açık olsun şimdiden.

Röportaj için Moğolistan’a beklerim. (gülüşmeler)

Bir röportajınızda marangozluk ve müzikten anladığınızı söylemişsiniz.

Keşke bir marangozhanem olsa da tüm eşyalarımız kendim imal etsem. Müziğe de çok heveslendim, başladım ama bitirmedim. Öyle elinin ucuyla yapılacak bir şey değil, zaman istiyor. Bende de zaman olmadığı için onu müziğe veremedim. Ama dünyaya bir daha gelsem  müzisyen olmak isterdim..

Şaşırdım. Oyuncu değil mi?

Oyunculuk duygumu müzisyenken de çıkarabilirdim. Ama müzisyenlik  duygumu oyuncuyken çok fazla çıkaramıyorum. Ayrıca oyunculuğun avantajı olan şey bazen dezavantaja dönüşüyor. Oyunculuk tek başına yapabildiğiniz bir iş değil, bir organizasyon gerektiriyor ki insanı en çok yoran da o. Oysa müzisyenseniz istediğiniz zaman ve yerde,  kimseye ihtiyaç duymadan enstrümanınızla işinizi yapabilirsiniz.

Kalabalıktan sıkılmış gibisiniz.

Hayır. Bu dezavantaj aynı zamanda da avantaj. Kalabalıkla gelen enerjiyi, coşkuyu severim.  Müzisyen ‘depresifliğim’ yok. O kadar tek başınalık da iyi değil. Yani hem İzmir hem cam kenarı hem promosyon bilet olsun istiyorum! (kahkahalar)


ARŞİV