Dünyayla arası açıkların öyküleri

Ölmek için inat edenler, intihar için inat edenler, direnmek için inat edenler… Can Binali Aydın dünya ile husumeti olanların öykülerini yazdı

13 Şubat 2020 - 16:54

Can Binali Aydın’ın ilk kitabı “Yalnızım İnsanla Geçmiyor” Everest Yayınları’ndan çıktı.  26 öyküden oluşan kitap inat ve itiraz öykülerinden oluşuyor. Aydın’la “Dünyayla arası açık olanların öyküleri” dediği kitabını konuştuk.

Can Binali Aydın kimdir?

1986’da iki çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu olarak Dersim’de doğdum. Politik bir alt yapıya oturtmayacağım; bildiğin başarısız bir öğrenciydim. Ama edebiyatım ve bedenim her zaman geçer not almıştı. Sonra lisede öğrenimim yarıda kaldı.

İnsanların hikâyelerinin ıslık çalmak gibi şeylerle başladığına inanırım. Yıllar önce bir yerde “içimize asit döktüler” cümlesini okudum. Bu beni çağıran bir cümle oldu. Sonra o sözün Can İren için söylendiğini anladım. Can İren’i araştırdığımda onun intihar etmiş bir şair olduğunu öğrendim. Yazıya olan ilgim böyle başladı.

Öncesinde yazıyla ilgin yok muydu?

Yoktu. Bildiğin esnaflık yapıyordum. 10 yıldır Kadıköy’deyim, ondan önce de Kartal’daydım. Telefon aksesuarları satan bir esnaftım. Hala da öyleyim.

Yalnızım İnsanla Geçmiyor nasıl doğdu?

Bundan beş sene önce Bavul dergide yazmaya başladım. Sokak muhabirliği yaptım, yazı dizileri hazırladım. Sonra yayın yönetmenim Önder Abay’ın yönlendirmesiyle öykü denemeye başladım. Ardından Birgün Pazar’da öyküler yazdım. Yani üç yıla yakındır dergilerde ve Birgün Pazar’da öyküler yazıyordum. Tabii orada 5-6 bin vuruş sınırı olduğu için, öyküler doğal sınırına ulaşamıyordu. Sonra bu dosya üzerine yoğunlaştım. Sağ olsun kitabın editörü Mehmet Sait Aydın’ın çok emeği var. Yani kitap 2 buçuk yıllık bir çalışmanın ürünü.

Niye böyle bir kitap olsun istedin?

Temelinde mutlaka bireysel entelektüel haz vardır. Fakat bir yandan da şu var; toplumun her alanında olduğu gibi edebiyatta da onaylayanlar ve onaylanan bir dil var. Yani metnin bir matematiği var; doğru yerlere vurursan kitleler ulaşabilirsin. Bu matematik beni rahatsız etti.  Kitapta 26 öykü var. Birinde mahalledeki bir gencin hikâyesini görürken diğerinde intihar eden yaşlı bir çiftin hikâyesini görebiliyoruz. Ben biraz hayal gücünden yanayım. 26 intihar öyküsü ya da 26 aşk öyküsü yazarsan onun bir okur kitlesi oluşacaktır.  Bir aşk, bir politika, bir intihar biraz karmaşık bir şeydir ama neden olmasın. Biraz böyle bir metin iddiası olsun istedim.

“ALANIMIZ YOKTU SIĞDIRMAYI ÖĞRENDİK”

Kitaptaki öyküler başka yerde yayımlandı mı?

Yarısından fazlası gazetede ve dergilerde yayımlanmış öyküler. Ama beş bin vuruşken 16-17 bin vuruş oldu. Aynı öykü ama doğal sınırına ulaşıp vücudunu buldu.

Kitapta 26 öykü var. Bu bir kitap için aslında oldukça fazla. Öyküleri nasıl bir aşamada ve nasıl bir sürede yazıyorsun?

Tek seferde yazıyorum. Ertesi gün üstünden tekrar geçiyorum. Dergiler ve gazete ekleri çok sınırlı bir alan verdiği için insanlar beş-altı bin vuruşta girizgâh yaparken siz bütün olayı kurmayı öğreniyorsunuz. Benim fikir disiplinim de böyle çalıştı. O yüzden son derece kısa öyküler çıkıyor. Ama bunun iyi ya da kötü bir şey olduğunu düşünmüyorum. Tamamıyla dergi pratiğinden. Alanımız yoktu sığdırmayı öğrendik.

Adı neden “Yalınızım İnsanla Geçmiyor” oldu?

Çok kalabalık kentlerdeyiz. Oldukça sosyaliz. Dijital medya hesaplarımız var ama insan ızdırabı hiç bu kadar ayyuka çıkmamıştı.

Nasıl?

İnsanların yalnızlıkla ilgili bir sorunu olduğunu düşünüyorum. İnsan insana yetmiyor. Biraraya gelmenin yolları bu kadar elverişliyken bir sorun var ve insan kendini güvende hissetmiyor. İnsanla geçmeyen yalnızlıkta vurgum bunun sonsuz ve çileli bir yalnızlık olduğunu anlatmaya çalışmaktı.

Peki yalnız olmayı nasıl tanımlıyorsun? Bir tercih mi bir sonuç mu?

Tercih olduğunu sanmıyorum. İnsanlar böyle bir şeyi çok tercih etmez. Yalnızlık ve tek başınalık birbiriyle çok karıştırılıyor. Çevrende kimse yoksa, evde kimse yoksa tek başınasındır ama toplumlaşmak üzere sorun yaşıyorsan, çevrendeki insanların hazları, tutkuları seni ikna etmiyorsa ama bu hayatı da yaşamak zorundaysan ben buna yalnızlık derim. Bu sayıdan ziyade başka bir şey.

Kitabı okumamış olanlar için sorayım. Kitapta kimlerin öyküsü var? Kimlerin öyküsünü anlatmaya çalıştın?

Dünyayla arası açıkların öyküleri var. Olmaktan çok kendini olayın içinde bulanların öyküleri var. Biraz uyumsuzların öyküleri var. Sembol ya da temsil düzeyim olduğunu düşünmüyorum ama öykü karakterleri üzerinden konuşacak olursak bu karakterlerin dünya ile bir husumeti var.

Kadıköy’ün öykülerde nasıl bir yeri var?

Kitapta da eski mekânları görüyoruz. Kitapta eski zamana gidişimin ya da anlamı daha eskide arıyor oluşumun Kadıköy’le alakası olabilir.

“AZIZ AMA YOK DEĞİLİZ”

Kitapta birkaç yerde “Azız ama yok değiliz” cümlesi var. Bu sözün bir hikâyesi var mı?

Var. Hocam diyebileceğim İbrahim Metin Baltacı, kitabının imzasına gittiğimde bana bunları yazmıştı. Gerçekten de böyle değil miyiz? Bu ülkede bir inadı sürdüren, istatistikî olarak son derece sınırlı ama varlığını sürdüren insanlarız. O yüzden kendimi bu popülâsyona ait hissediyorum. Ben de azlardanım, ama yok değiliz. İddiamızı devam ettiriyoruz.

Kitapta itiraz ve inat öyküleri var.  Öykülerde “şu olaydan esinlendim” dediğin gerçek yaşamdan esinlendiğin neler var?

Bu kitabın bütününde var. Neticede şahit olmadığınız bir şeyi kurgulamanız çok zor oluyor.

Okur yorumları nasıl?

Okur yorumlarından mutlu oldum. Geleneksel ya da modern PR yöntemlerini kullanmak istemiyorum. Çünkü biçim ve muhtevanın tutarlı olmasından yanayım. Bir yandan da yapım bu değil. Kitapta da buna çok dikkat ettim. Toplumun onayladığı bir dil değil, bana ait olan bir dilde ısrar ettim. Okurun kitaba yaklaşımı da o dilde yani anadilde oldu. O yüzden çok mutlu oldum. Bu biraz yalnızlığımı giderdi.


ARŞİV