Doğanın ve müziğin ressamı: Orhan Tamer

92 yıllık yaşamına onlarca sergi sığdıran, Güzel Sanatlar Akademisini birincilikle bitirip 25 yaşında yaptığı resimle Londra The Studio dergisine kapak olan ressam Orhan Tamer ile Göztepe’deki evinde konuştuk. Tamer, evin bir odasında hapsedilen resimlerinin sergilenmesini istiyor

27 Aralık 2019 - 10:34

Fotoğraflar: Görkem Durusoy

İnsanlar gazeteleri kendilerinin ya da yakınlarının haberlerinin yapılması için, yapılan bir habere dair görüşlerini paylaşmak için, bulamadığı bir sayıyı sormak için arar. En azından bizim gazetemizin telefonu bu ve buna benzer nedenlerle çalıyor. Lakin bir sabah telefonumuz başka bir istek için çaldı. 92 yaşında olduğunu söyleyen biri resimlerini bize vermek daha doğrusu resimlerini bizim sergilememizi istediğini söyledi. Kısa süreli bir şaşkınlıktan sonra kim olduğunu öğrendiğim isim ressam Orhan Tamer’di.

1953 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim Bölümünü birincilikle bitiren Orhan Tamer’in Göztepe’deki evine ziyaretimiz işte böyle enteresan bir telefon sayesinde oldu. Eşi Süheyla ve kızı Ayşegül hanımlar eşliğinde koltuğundaki iki bastona rağmen Orhan Bey bizi kapıda karşıladı.  Kapıdan içeri girer girmez Tamer’in yaptığı birbirinden güzel resimlerle karşılaştık. O yüzden sohbet edeceğimiz salona ulaşmamız epeyce zaman aldı.

GÖZLERDEKİ HEYECAN SÜRÜYOR

Salonda neredeyse bir duvarı kaplayan “Şeytan Sofrası” tablosunun karşısına oturup sohbete başladığımızda Tamer’in elinde Türkiye Güzel Sanat Eseri Sahipleri Meslek Birliği yayını olan Orhan Tamer kitabı vardı. Tamer’in nezaketle yazıp imzaladığı Orhan Tamer kitabının sayfalarını çevirirken, GESAM Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dinçer Erimez’in “Bence Tamer’in resimlerinde en önemli öğe, dinamizm. Renklerin, biçimlerin, çizgilerin soyut somut dinlemeden, bıkmaz bir heyecanla devinimle oradan oraya koşturup durmaları onun resminin karakteristiğini, kişiliğini oluşturuyor”  sözlerine takılıyorum. Taner’in resimlerindeki heyecan, sevgi hala gözlerinde oturuyor.

Orhan Taner, 1928’de İzmir’de doğmuş. “Ortaokulu bitirdim liseye girdim, pek hoşuma gitmedi lise.” diye anlatıyor. Başkaymış derdi, yani resimmiş. Bu yüzden 1946 yılında Güzel Sanatlar Akademisi’nin 4081 numaralı öğrencisi olmuş. 1953 yılında mezuniyet sınavlarında ona birincilik derecesi getiren kompozisyonu 1956 yılında Londra The Studio dergisine kapak olmuş.

İLK AÇIKHAVA RESİM SERGİSİ

Okulu bitirdikten sonra askere giden Tamer, ardından Kastamonu Göl İlk Öğretmen Okuluna resim öğretmeni olarak atanmış. Kastamonu’da kaldığı üç yıl içinde sevgili eşi Süheyla Akalın’la tanışıp evlenmişler.  1956 yılında yaptıkları evlilikleri için “Şimdiye kadar öyleyiz” diye gülerek anlatıyor.

Kastamonu’da geçen üç yılın ardından İstanbul’a dönen Orhan Tamer 1959 yılında İstanbul Taksim Gezi Parkı duvarında, Türkiye’nin ilk açık hava sergisini açan ressam olmuş. Parkın duvarlarında sergilenen resimler oldukça ses getirmiş. Hem beğenilmiş hem de eleştirenler olmuş elbette. “O sergi tam bana göreydi. Sanat çevrelerinde pek beğenilmedi. ‘Sen o zaman bir halk ressamı olacaksın’ dediler Yahu halk ressamı olmak kabahat mi?” Tamer o yıllardaki eleştirilere hala yanıtını böyle veriyor.

Ankara ve İstanbul’da çeşitli galerilerde 30’un üzerinde sergi açan Tamer’in 1983 yılında Ankara’da açtığı sergideki bir resim Anayasa Mahkemesi tarafından satın alınarak 30 yıl boyunca mahkeme duvarında yer almış.

Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nde altı yıl öğretim üyeliği yapan Tamer 1982 yılında kendi isteğiyle emekliye ayrılmış.  

Resimlerini “Yaptığım sanatın biçimsel ve duygusal dokusunda müziğin de etkisinde kaldığımı söyleyebilirim” diye anlatan Tamer’in yaptığı resimlerdeki enerji, renklerin ahenk ve güzelliği gerçekten söylediği gibi sadece bir görüntüyü değil aynı zamanda bir ezgiyi de içeriyor. Kâh bir keman eşlik ediyor resimlere kâh bir viyolonsel… Bazen bir deniz kenarında, bazen tarlada…  Ama gördüğümüz tüm resimler bir şeyler söylüyor…


ARŞİV