Oyun Atölyesi'nin 15 yıl önce açılış oyunu olarak sahnelediği " Dolu Düşün Boş Konuş" yeniden sahnede. Başrolleri paylaşan Hasibe Eren ve Fatih Al, kara komediyi gazetemize anlattı
Semra ÇELEBİ
Kadıköy’ün müstesna tiyatrolarından Oyun Atölyesi, 15 yıl önce sahnede Haluk Bilginer ile Zuhal Olcay’ı izlediğimiz “Dolu Düşün Boş Konuş” oyunuyla açmıştı perdelerini. Steven Berkoff’un yazdığı oyun, Haluk Bilginer’in çevirisi ve Ferhan Şensoy’un yönetmenliğiyle, tiyatro tarihinde özel bir sayfa açmıştı.
Aradan 15 yıl geçti. Oyun Atölyesi bir kez daha aynı oyunla açtı perdelerini. Bu sefer yönetmen koltuğunda Muharrem Özcan, oyuncular arasında ise Hasibe Eren, Fatih Al, Gökçer Genç, Tuna Kırlı ve Murat Okay var.
İç sesimizle, hayatta girdiğimiz roller arasındaki uçurumu, ağlanacak halimize güldüren bir performansla sunan bu kara komediyi, kara komediye dönen hayatlarımızı ve elbette tiyatroyu, Hasibe Eren ve Fatih Al ile konuştuk.
Haluk Bilginer ile Zuhal Olcay’ın 15 yıl önce oynadıkları oyunu şimdi siz oynuyorsunuz. Nasıl bir duygu?
Hasibe Eren: Gurur verici bir şey. 15 yıl önceki sahnelemeyi izleme şansına erişmiştim. O yüzden de Haluk ağabey teklif ettiğinde çok heyecanlanmıştım. Fakat bambaşka bir rejiyle seyirciyle buluşmanın da hazzını yaşıyorum. Öncekiyle neredeyse hiç benzerliği olmayan bambaşka bir yorum. Yönetmenimiz Muharrem Özcan’ın başarısı. Oyun Atölyesi’nin 15. Yıl hediyesinin böyle bir komedi olması, güzel sözleri olan bir metnin olması seyirci adına da mutluluk verici bir şey.
Fatih Al: Ben 15 yıl önceki yorumu izlemedim ama çok anlatıldı. Övgüye değer sözler duydum. Fakat yalan yok. Umarım küstahça bulunmaz ama o 15 yıl önceydi (gülüyorlar). Bugün on dördüncü gösterimi yaptık. Çok eğleniyorum.
Haluk Bilginer izleyince nasıl bir yorumda bulundu?
Hasibe Eren: Hem provalarda hem prömiyerde hep bizimleydi ve sonsuz destek oldu. Kendimize en acıdığımız dönemlerde bile hep yüreklendirdi. Oyunun çevirmeni de kendisi olduğu ve yıllarca oynadığı için oyuna çok hâkim. Hep çok iyi yönlendirdi. Müteşekkiriz.
Oyunu izlerken çok eğleniyor ama sorgulamadan da edemiyoruz, insanlar bu kadar mı riyakâr, ikiyüzlü, oyuncu?
Fatih Al: Belki öyle, belki de değil ama biz en yukarıdan başlamak zorundayız. Riyakâr, ikiyüzlü değildir de insanın doğal halidir belki de. Biz en fazlasını gösterelim, en seyre değer biçimde gösterelim ve dinletelim ki herkes kendince, kendine dürüstlüğüyle doğru orantılı olarak bundan alacağını alsın.
“KAPİTALİZM BÖYLE BİR ŞEY”
Çok ciddi bir sistem eleştirisi var. İnsanların bu hale gelmesinin temelinde sistem yatar diyor oyun. Sistem bu kadar yönlendiriyor mu insanı sizce?
Hasibe Eren: Aynı oyundaki gibi gerçekleşiyor. Kapitalizm böyle bir şey. İnsanlar daha fazla tüketebilmek için daha çok çalışmaya mecbur bırakılıyor.
Evlilik kurumuna da ciddi bir eleştiri var. Boşanma oranının evlilikten çok daha arttığı bir dönemden geçiyoruz. Bu kurum yıkılıyor mu?
Hasibe Eren: Evlilik, oyundaki gibi yaşandığı vakit, ikiyüzlü olduğu vakit tabi ki çatırdamaya mahkûm. Dileriz ki herkes doğru düşünüp ömür boyu birlikte yürümenin gereklerini düşünerek “evet” der.
Fatih Al: Benim bu oyundan anladığım ve anlatmaya yeltendiğim şey, insanın kendine kurduğu dünyanın kusurları üzerine. Kapitalizm bunun en büyük öğesi olabilir. Bunu en üste taşırsınız, tabana koyarsınız ya da ortada tutarsınız ama insanın kusurlu bir dünyası var. Kusur insana haktır. Onu kendine hak görmediği sürece, tüketim toplumunun önermelerini uygulamak ya da evlilik kurumunu doğrulamaya çalışmak derken öyle bir kısırdöngüye giriyoruz ki tam kurtulduk dediğimiz zaman baştan başlıyoruz. Sanırım bundan kaçış olmamasının nedeni ilişki sistemini değiştiremeyişimiz. Kendi kurduğumuz dünyanın değil, dünyanın bize kurduğu hayatın peşinden koşuyoruz.
Homofobik bir toplumda yaşıyoruz. Ama karısı tarafından terk edilmiş bir adam kendini tanıyıp aslında eşcinsel bir ilişki yaşayabileceğini keşfediyor. Ama o ilişki de de bağlanmayla birlikte bir dolu sorumluluğun içine düşüyor. Kaçtığı şeyleri yine yaşıyor. Her ilişki böyle mi?
Fatih Al: Aslında ne cinsiyetle ne de sosyal statülerle alakası yok bu durumun. Her tür ilişkide en kapalısından en açığına kadar maruz kaldığınız sıkıntılar ortak.
“KÜFÜR HAYATIN İÇİNDE”
Bir taraftan da çok cesur bir oyun olarak düşünüyorum belki 15 yıl önce bu kadar cesur değildi?
Hasibe Eren: O zaman da cesurdu ama toplumun giderek daha çok muhafazakârlaştırıldığı bir dönem yaşıyoruz. Dolayısıyla hala cesur bir oyun.
Seyircilerden kötü bir tepki aldınız mı şimdiye kadar?
Hasibe Eren: Henüz olmadı ama olursa da bunu göğüslemeye hazırız.
Fatih Al: Keşke olsa! Çünkü herkesin sevdiği bir oyun oynamanın bence bir anlamı yok. Bazılarının sevmemesi, bazılarının küfür etmesi, bazılarının oyunu terk etmesi lazım. Keşke olsa o zaman! Hah oyun bir yere varmaya başladı derim.
Hasibe Eren: Göreceğiz. Bugün 14. oyunumuzu oynadık, böyle bir şey yaşamadık. Başka semtlerde başka şehirlerde turnelerde ne olur bilmiyoruz. Sonuçta burası Kadıköy Moda, biraz kurtarılmış bölge.
Sosyal medyadaki izleyici yorumlarında gördüğüm kadarıyla en çok eleştirilen oyundaki küfürler…
Hasibe Eren: Oyunun orijinalinde bu küfürler var. Sonradan eklenmedi. Gerçek hayatta da bu böyle değil mi? İç sesimizle binlerce kere küfür etmiyor muyuz? Oyun çok daha küfürlü aslında ama Haluk Bilginer’in çevirisinde bazıları yok çünkü Türkiye’de bir karşılığını bulamamış. Bu eleştirileri çok fazla dert etmiyorum ama “kaba güldürü” olduğu eleştirisine katılmıyoruz ekip olarak.
Fatih Al: Evet çünkü kabalık yapmıyoruz. Belki farsa yanaştığımız yerler olabilir ama küfrü kabalık amacıyla yapmıyoruz.
“ALTERNATİF TİYATRO: ER MEYDANI”
Oyun Atölyesi, bu yıl Kültür Bakanlığı’ndan ödenek alamadı. Hatta kitapçıkta Haluk Bilginer de yazmış, “cezalandırıldığımızı düşünüyorum ama bu bizim için onurdur “ diye. Siz ne düşünüyorsunuz?
Hasibe Eren: Altına imzamı atarım. Biz bu yıl başladık Oyun Atölyesi’yle çalışmaya ama mekanizmanın nasıl işlediğini biliyoruz. Artık ödeneği hangi kurumların aldığını görüyoruz, duyuyoruz. Aslında çok büyük bir paralardan söz etmiyoruz, büyük bir kayıp değil ama manevi değeri büyük.
Fatih Al: Bu hapishane edebiyatı gibi. Dışarıdakiler mahkûmlar içerdekiler tutsaklar… Biz de bu sanat politikasının tutsaklarıyız. Onlar bizi mahkûm ettiklerini sanıyorlar ama biz buna tutsağız.
Alternatif tiyatroları nasıl buluyorsunuz?
Hasibe Eren: Şahane buluyorum yani hem bir sürü iyi yazar yetişiyor hem bir sürü iyi oyuncu. Mezun çok oyuncu var, tiyatro yapma aşkına yanıp tutuşuyorlar. Onlara çok şahane ortamlar oluşturuluyor, çok güzel alternatif metinler izliyoruz. Çoğunu izleyemesem de büyük bir kısmını izlemekten çok memnuniyet duyuyorum. Seyirci de küçük salonları, alternatif toplulukları keşfeder oldu, hepsinin artık oturmuş bir seyircisi var. Kesinlikle devam etmeli.
Çok önemli değil mi “ünlü” isimlerin alternatif tiyatrolarda yer alması?
Hasibe Eren: Valla esas er meydanı orası! Ben Şehir Tiyatrosu’nda gayet korunaklı tiyatro yaparken hayatımda ilk kez böyle bir deneyim yaşadım. İkinci Kat Tiyatro’da bir metre ötemdeki seyirciye oynadım ve bu gerçekten marifet istiyor. Bu yaşımda bambaşka bir kapı açtı bende.
Fatih Al: Rağmen çalışmak! Diğer türlü herkes yapar. Benim sırtımı sıvazlasalar şarkı bile söylerim her yerde. Bütün bunlar engellenmeye uğraşılırken ya da desteklenmiyorken yapmak, kıymetini kat be kat artıran şeyler. Bu kıymet karşılığını bulacak elbet.
KAHKAHAYA HAZIR OLUN
Karnınızı ağrıtacak kadar kahkahalar atmanızı sağlayan müthiş oyunculuklarla karşılaşacağınız Dolu Düşün Boş Konuş, sistemin tüm kıyıcı kuralları içinde, başkalarına karşı takındığımız değişken maskelerimiz ve bu maskelerin ardında, içimizi kemiren, didikleyen, çoğu zaman da bizi gülünç durumda bırakan kaygılarımızın karşıtlığı üzerine kurulu komik bir 'trajedi'... Bu ayın son oyunları 21 Mart Cumartesi 16.00 ve 20.30; 22 Mart Pazar günü 16.00’da Oyun Atölyesi’nde. 0216 345 39 39