Öğrencilik yıllarını Kadıköy’de geçiren Akademisyen Haluk Öner “Bir Dünya Cenneti Kadıköy ve Edebiyatımız” kitabında mekân-insan-edebiyat yönleriyle Kadıköy’ü anlattı
Mustafa SÜRMELİ
Akademisyen Haluk Öner, Kadıköy hakkında mekân-insan-edebiyat ilişkisi üzerine yaptığı uzun soluklu araştırmasını kitaplaştırdı. Kitabına, “Bir Dünya Cenneti Kadıköy ve Edebiyatımız” adını veren genç akademisyen, lisanstan doktoraya yaklaşık 13 yılını geçirdiği ve üzerinde önemli etki bıraktığını ifade ettiği ilçe ile ilgili çalışmalarının devam edeceğini belirtti.
KADIKÖYSÜZLÜK…
Haluk Öner, Anadolu’dan üniversite öğrenimi için İstanbul’a geldi. Marmara Üniversitesi’nde öğrenim gördü. Lisanstan doktoraya uzanan üniversite yıllarını kapsayan yaklaşık 13 yıl, Kadıköy’de geçti. İstanbul’u Kadıköy’de, Kadıköy’le tanıdığını söyleyen Öner, Bartın Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Edebiyat Bölümü’nde öğretim üyesi. Öner, “Kadıköy nostaljisini incelediğim romanlardaki kadar yoğun yaşayamam zannediyordum. Ancak Kadıköy’den uzaklaşınca -Cemal Süreya’nın İstanbulsuzluk olarak adlandırdığı duyguyu- Kadıköysüzlük biçiminde yaşadım. Kadıköy’e sık gelemiyorum. Geldikçe değişimin yaşanmışlık hissini ve hatıraları da nasıl silikleştirdiğini tecrübe ediyorum. O zaman Füruzan’ın, Ahmet Oktay’ın Selim İleri’nin neden Kadıköy’ü bir hafıza mekânı yahut çocukluk ülkesi olarak gördüğünü, Fazıl Hüsnü’nün neden buradan hiç ayrılmadığını anlıyorum” dedi.
KADIKÖY VE EDEBİYAT
Haluk Öner, araştırmasında mekân olarak Kadıköy’ü seçmesinin pek çok nedeni olduğunu, İstanbul’un ve Kadıköy’ün, edebiyatın bütün türleri için öncelikli ve vazgeçilmez bir mekân olduğunu belirtiyor. Beş yıllık çalışma süresince semtlerinin yaşadığı değişimi de saptadığını da anlatan Öner, “Ancak Kadıköy’ün edebiyatımızdaki varlığı -gerek imgesel olarak gerek gerçekliğe ait bir mekân olarak- benim anlattıklarımla sınırlı değil. Benim çalışmam sosyolojik değişimin edebiyata yansıma biçimlerini örnek metinler üzerinden göstermek oldu. Bu konuda yapılması gereken çok iş var daha” diyerek, Kadıköy üzerine çalışmalarının devam edeceğini söyledi.
SAKİNLİĞİN MEKANI
Çalışması sırasında kendisini etkileyen pek çok ayrıntıyla karşılaştığını anlatan Öner, “Bilhassa incelediğim metinlerde sanatçıların Kadıköy’ü anlatma biçimleri beni çok etkiledi. Sanatçıların çoğu Kadıköy’ü mutlu hatırlamaların, sakinliğin, uzaklaşmanın mekânı olarak görüyor. Safiye Erol’un ‘Kadıköy bir dünya cennetidir’ demesi gibi. Ancak az da olsa bazı yazarlar yerli olmaktan uzak gördükleri Kadıköy’ü soğuk da bulmuşlar” dedi.
Apartmanlaşmanın hızlandığı 1950’lilere kadar insanın değiştirdiği bir yerin aksine insanı değiştiren bir yer olduğunu ifade ettiği Kadıköy’e dair ilginçliklerle karşılaştığını belirten Öner, “1920’li yıllarda Beş Hececi şairlerin kayık gezintisi yaptığı -Safiye Erol’un 1930’lu yılları anlattığı romanında da geçer- Kurbağalıdere’nin bugünkü halini karşılaştırabiliriz mesela… Ahmet Rasim’in anlattığı tozlu Fenerbahçe yolları –bu tozlar yüzünden gözünden rahatsızlanmış-Salah Birsel’in anlattığı Kadıköy kahveleri İle bugünkü Kadıköy’ü karşılaştırmak yeterli” dedi.
KÖŞKLER VAZGEÇİLMEZ
Güzelliği, bahçelerinin genişliğiyle anlatılan köşklerin çoğu zaman toplumdan, aşk acısından kaçmak için gidilen yerler olarak da ifade edildiğini belirten Öner, Kadıköy’ün “insanların psikolojisine etki eden bir mekân” olarak kurgusal yapılı metinlerde daha sık yer aldığını da vurguluyor. Öner, “Edebi türlerin hemen hepsinde Çiftehavuzlar, Erenköy, Moda, Kalamış gibi semtlerin köşkleri tasvir edilir. Füruzan’ın hikâyelerinde, Aylaklar romanında geçen Erenköy, geniş bahçeleri ile Geçmiş Suadiye’de Aşktı, Roman, Aşk ve Zafer gibi eserlerde Suadiye yazlık olarak kullanılan deniz banyolarına yakın köşkleriyle tasvir edilirken aynı eserlerde Kadıköy’ün fiziksel yapısındaki değişiklikler de gösterilir. Sergüzeşt, Gidenler Dönmeyenler, Karanfil ve Yasemin gibi eserlerde Moda’daki farklı mimari yapıların tasviri Batılılaşma macerasının iç mekân örneklerinin somutlaşması yönüyle de incelenebilir” diyor.
“ZAMAN BAŞKA İLERLİYOR”
Yrd. Doç. Dr. Haluk Öner, Marmara Üniversitesi’nde öğrenciyken gençlik yıllarını geçirdiği ve etkisinde kaldığı Kadıköy ile ilgili düşüncelerini şöyle anlatıyor: “Kadıköy’e Haydarpaşa’da trene bindiğiniz, vapurdan rıhtıma indiğiniz anda bütün yaşanmışlıkları bünyesinde barındıran bir ruhla karşılaşırsınız. Demek istediğim ruhu olan mekânlardandır Kadıköy. 1996’da Kadıköy’de yaşamaya başladığımda, sokağıyla, semtleriyle, insanıyla kesintisiz devam eden, kesilmeyen anın bir parçası olabileceğimi hissettim. Burada zaman, geçmişle geleceği şimdide eşitleyen başka bir akışla ilerliyor. İnsan, kitap, müzik, tarih, bütünüyle sanat burada yaşıyor. Beni Kadıköy olgunlaştırdı, büyüttü. Biraz da bu nedenlerden Kadıköy konulu bir kitap yazmayı istedim, sanırım. Kadıköy’ün anılarda hep geçmişiyle yaşatıldığını gördüm. Her anı kitabı Kadıköy’ün eski haline özlem satırlarıyla dolu. Kadıköy’e dair her hatırlama kentleşme-apartmanlaşma sorununa isyan eden bir ruhla yazılmış. Her metin Kadıköy’ü yeniden yaşatıyor. Bu yüzden Kadıköy’ün çehresi değişse de insanı ve ruhu değişmiyor.”