Sergüzeşt, Araba Sevdası, Mai ve Siyah, Çalıkuşu, Aydınlık Kapı, Kadıköyü’nün Romanı… Ve daha nicelerine konu, sahne oldu Kadıköy…
Sergüzeşt, Araba Sevdası, Mai ve Siyah, Çalıkuşu, Aydınlık Kapı, Kadıköyü’nün Romanı… Ve daha nicelerine konu, sahne oldu Kadıköy… Yrd. Doç. Dr. Haluk Öner,Kadıköy’ün başından beri insanoğlunun yerleşme kutbunda yer aldığını, bireylerin ve toplumun yaşadığı değişimlere ruhunu kaybetmeden ayak uydurduğunu, Milattan önce 17. Yüzyıldan günümüze kadar taşıdığı ruhla adeta bir İstanbul okulu olduğunu ifade ediyor.
Mustafa SÜRMELİ
Binlerce yıllık, belki de insanlık tarihiyle eşzamanlı geçmişinle hangi yazına, romana, hangi esere konu olmadın ki Kadıköy… Hepsini derlesek ne kadar uzun bir yer tutar kim bilir... Aşk olup kalplerde, duygu olup dizelerde, mısralarda yer bulup; her bir güzelliğin, yaşanmışlığınla edebiyatın en has unsurlarından biri oldun yıllarca. “Nedir bu sana olan tutku, nedir bu sana olan aşk?” diye sorsak kim bilir neler süzülür gönüllerden…
Kadıköy ile ilgili gönüllerden süzülenleri genç bir araştırmacımız uzun ve yorucu bir çalışmanın sonunda derledi. Kadıköyü bir tez konusu olarak bilimsel bir araştırmada da yer bulmuş oldu.
YAŞAMINDA KADIKÖY’ÜN YERİ BÜYÜK
Marmara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun olduktan sonra yüksek lisans ve doktora öğrenimlerini de Marmara Üniversitesi’nde tamamlayan Haluk Öner, “Yeni Türk Edebiyatında Kadıköy” adlı doktora teziyle Kadıköy’ü bilimsel bir araştırmada inceledi. Yrd. Doç. Dr. Haluk Öner, aslen Elazığlı. İlk, orta ve lise öğrenimlerini Elazığ’da tamamladı. Üniversite öğrenimi için İstanbul’a geldi yıllar önce. Marmara Üniversitesi’nde öğrenim görürken yolu kesişti Kadıköy ile. Osmanağa Mahallesi’nde yaşadı uzun bir süre. Kadıköy sevgisini işte o yıllarda tattı. Öyle büyüktü ki o sevgi, Kadıköy’ü doktora tezinde işledi. Başarıyla tamamladı tezini ve şimdi Yrd. Doç. Dr. olarak Tunceli Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde öğretim üyeliği ve dekan yardımcılığı görevlerini yürütüyor. Yrd. Doç. Dr. Haluk Öner, halen Türk ve Batı edebiyatı üzerine çeşitli yazılar kaleme alıyor.
Araştırmasında mekân olarak Kadıköy’ü seçmesinin pek çok nedeni olduğunu, İstanbul’un, edebiyatın bütün türleri için öncelikli ve vazgeçilmez bir mekân olduğunu vurguluyor Haluk Öner. Tarihi, ilham veren güzellikleri, sosyolojik değişimin yansıma alanı olarak örneklenebilecek değişim süreçleri yaşadığı için Kadıköy’ü İstanbul için oldukça önemli görüyor. Semtlerinin süreç içerisinde yaşadığı değişimi saptadı. Tanzimat döneminden günümüze kadar Kadıköy’ün hikâye, roman, şiir, anı, gezi ve denemelerde ele alınış biçimini inceledi. Araştırmasını tamamlaması tam 5 yıl sürdü. Aslında bir şeyi de açıkça belirtmeden geçmiyor genç akademisyen; “Sergüzeşt romanıyla başlayan, edebiyatın bütün türlerine sirayet eden Kadıköy macerası, her an karşımıza kurgunun bir parçası ya da şiire yerleştirilmiş bir imge, mekân olarak çıkabileceği için bitmiş sayılmaz. Bu yüzden benim çalışmamın da bitebileceğini sanmıyorum.”
“Fark ettim ki Kadıköy yalnızca edebiyat kurgusunun mekânı değil. Yaşam biçimi, tarihi, özel ve seçkin mekânları, insanları, toplumsal yapısıyla oluşturulmuş ortak bir ruhun adıdır” diyerek, araştırması boyunca fark ettiği önemli bir noktayı da belirtmeyi kendisinde bir sorumluluk olarak görüyor Haluk Öner. O’na göre Kadıköy, süreç boyunca bu sürecin başladığı Milattan önce 17. Yüzyıldan günümüze kadar taşıdığı ruhla adeta bir İstanbul okulu.
Kadıköy, deniz kenarına serpilmiş küçük bir sayfiye yeriyken de 1930’larda ilçe olduktan sonra da 1960’lı yıllardan günümüze uzanan apartmanlaşma sürecinde de orada yaşayanlar ve sanatçılar için özel bir İstanbul mekânı olmuş, bireylerin ve toplumun yaşadığı değişimlere ruhunu kaybetmeden ayak uydurabilmiş Haluk Öner’in araştırmalarına göre.
KİMLER GELDİ KİMLER GEÇTİ KADIKÖYÜ’NDEN?
Kadıköy’ün tarihi, sanatçılara ilham veren güzellikleri ve kentin değişen sosyolojik yapısının edebi eserlere yansıması, Haluk Öner’in araştırmasının temelini oluşturmuş. Kadıköy edebi eserlerde bir dış mekân olarak başta Beş Hececiler olmak üzere pek çok sanatçının yaşarken kendini ait hissettiği bir yer olmuş.“Anı”eserlerine baktığımızda, özellikle İkinci Meşrutiyet ile Cumhuriyetin ilk yılları arasında yaşamış edebiyatçıların hayatlarının bir dönemini Kadıköy’de geçirdiğini saptamış genç araştırmacı. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ahmet Haşim, Orhan Seyfi Orhon, Halid Fahri Ozansoy, Ömer Seyfettin, Nazım Hikmet, Refik Halid Karay, Şükufe Nihal, Faruk Nafiz Çamlıbel, Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi pek çok sanatçı burada yaşamış. Aynı dönemde Kadıköy’de yaşayan sanatçıların hemen hepsi birbirleriyle görüşmüş. Refik Halid Karay ile Yakup Kadri, Beş Hececi şairlerle Nazım Hikmet, Nazım Hikmet’le Yahya Kemal gibi örneklerini artırabileceğimiz ilişkilerin mekânı Kadıköy olmuş.
Kadıköy’ün kısa tarihi incelenirken, edebi eserlerde geçen Kadıköy semtlerinin kısa tarihinin anlatılması eserin tadına tat katmış. İstanbul’un en eski yerleşim yerlerinden biri olan Kadıköy, kurulduğu günden beri, kentli olma bilincinin, kent yaşamının görüldüğü İstanbul mekânlarından olduğunu ifade eden Haluk Öner, “İnsan hayatı iki kutup arasında gidip gelir: hareket ve yerleşme. Kadıköy tarihsel süreç boyunca bu sürecin başladığı Milattan Önce 17. Yüzyıldan beri insanoğlunun yerleşme kutbundadır. Bu tarih, Fikirtepe’deki arkeolojik kazılarda ortaya çıkan yeni bulgularla daha eski yıllara uzandırılmaktadır. Kadıköy’ün tarih öncesi çağlardan bu yana geçirdiği değişimleri-kuruluş dönemlerini saymazsak-edebi eserlerden takip etmek mümkündür. İlk roman örneklerinden biri olarak kabul edilen Araba Sevdası romanında evlerden daha fazla yer tutan mesire yerleri 19. Yüzyılın ikinci yarısında Kadıköy’ü bir gezinti ve dinlenme yeri olarak gösterir. Tanzimat döneminden 1950’li yıllara kadar geçen yaklaşık yüz yıllık süre içerisinde yazılan eserlerin hemen hepsinde temiz havası, deniziyle sayfiye ve eğlence yeri olarak anlatılan Kadıköy, bu tarihten sonra yaşadığı hızlı değişimle birlikte edebi eserlerde de farklı açılardan ele alınan bir mekân olmuştur. Vapur ve demiryolu hattının Kadıköy’de açılmasıyla birlikte sürekli yerleşim yeri haline dönüşen Kadıköy’ün bu değişimini, 1950 sonrasında yazılan edebi eserlerin hemen tamamında görmek mümkündür. Kadıköy’ün bir kent olarak tarihinin anlatıldığı kaynaklarda bu değişimin kırılma noktası 1950’li yıllar olarak gösterilse de edebi eserlerde sürekli yerleşim yeri olarak anlatılması Cumhuriyet’in ilk yıllarından başlar. Kadıköy’ün fiziki yapısında meydana gelen değişiklikler edebi eserlerde hemen bütün boyutuyla ele alınmıştır. Yaşanan değişimlerin edebi eserlere yansıyan kısımlarının başında ‘apartmanlaşma’ gelir” dedi.
KÖŞKLER EDEBİYATIN VAZGEÇİLMEZ UNSURLARIYDI
Haluk Öner, doğal güzellikleriyle dinlenme yeri ve nezih bir yaşam alanı olan Kadıköy’ün apartmanlaşma ile birlikte bu özelliklerini yitirmeye başladığını belirtiyor. 1940’lı yıllara kadar yazılan edebi eserlerde Kadıköy’ün sosyal hayat içerisindeki yeri, denize yakınlığı, temiz havası, kadın erkek ilişkilerinde oynadığı rol, ailece gidilen piknik alanları, tozlu ve ıssız yollarıyla anlatıldığını belirten Öner, “Edebi türlerin hemen hepsinde Çiftehavuzlar, Erenköy, Moda, Kalamış gibi semtlerin köşkleri tasvir edilir. Füruzan’ın hikâyelerinde, Aylaklar romanında geçen Erenköy geniş bahçeleri ile Geçmiş Suadiye’de Aşktı, Roman, Aşk ve Zafer gibi eserlerde Suadiye yazlık olarak kullanılan deniz banyolarına yakın köşkleriyle tasvir edilirken aynı eserlerde Kadıköy’ün fiziksel yapısındaki değişiklikler de gösterilir. Sergüzeşt, Gidenler Dönmeyenler, Karanfil ve Yasemin gibi eserlerde Moda’daki farklı mimari yapıların tasviri Batılılaşma macerasının iç mekân örneklerinin somutlaşması yönüyle de incelenebilir” dedi.
Güzelliği, bahçelerinin genişliğiyle anlatılan köşklerin çoğu zaman toplumdan, aşk acısından kaçmak için gidilen yerler olarak da ifade edildiğini belirten Öner, Kadıköy’ün “insanların psikolojisine etki eden bir mekân” olarak kurgusal yapılı metinlerde daha sık karşımıza çıktığını da vurguladı.
BİR AKADEMİSYENİN PENCERESİNDEN KADIKÖY
Yrd. Doç. Dr. Haluk Öner, Marmara Üniversitesi’nde öğrenciyken gençlik yıllarını geçirdiği ve etkisinde kaldığı Kadıköy ile ilgili düşüncelerini şöyle anlatıyor: “Kadıköy’e Haydarpaşa’da trene bindiğiniz, vapurdan rıhtıma indiğiniz anda bütün yaşanmışlıkları bünyesinde barındıran bir ruhla karşılaşırsınız. Demek istediğim ruhu olan mekânlardandır, Kadıköy. 1996 yılında Kadıköy’de yaşamaya başladığımda burada sokağıyla, semtleriyle, insanıyla kesintisiz devam eden, bölünmeyen ânın bir parçası olabileceğimi hissettim. Burada zaman, geçmişle geleceği şimdide eşitleyen başka bir akışla ilerliyor. İnsan, kitap, müzik, tarih, bütünüyle sanat burada yaşıyor. Beni Kadıköy olgunlaştırdı, büyüttü. Biraz da bu nedenlerden Kadıköy konulu bir tez yapmayı istedim, sanırım. Kadıköy’ün anılarda hep geçmişiyle yaşatıldığını gördüm. Her anı kitabı Kadıköy’ün eski haline özlem satırlarıyla dolu. Kadıköy’e dair her hatırlama kentleşme-apartmanlaşma sorununa isyan eden bir ruhla yazılmış. Her metin Kadıköy’ü yeniden yaşatıyor. Bu yüzden Kadıköy’ün çehresi değişse de insanı ve ruhu değişmiyor.”