Efsanelerin dağı Ağrı’nın fotoğraf hali…

Fotoğrafçı Ece Gökalp, Kadıköy’de açtığı ‘Tek Bir Dağ Kadar Çok’ adlı sergisinde, yüzyıllar boyunca hakkında hikayelerin şekillendiği Ağrı Dağı’nı odak noktasına alıyor

19 Temmuz 2018 - 13:57

Farklı coğrafyalarda ve etnik kimliklerde başka anlamlar ifade eden, farklı dillerde isimleri bulunan, efsanelere konu olan, hakkında pek çok mit bulunan Ağrı Dağı, şimdi de fotoğraflarla anlatıyor kendini. Bu görsel sessiz anlatımı yapan da fotoğrafçı Ece Gökalp. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Fotoğraf ve Video Bölümü mezunu olan Kadıköylü sanatçı, Berlin Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin Art in Context bölümü için yüksek lisans tezi kapsamında araştırdığı Ağrı Dağı’na dair bir fotoğraf sergisi açtı; ‘Tek Bir Dağ Kadar Çok’

Ağrı Dağı’nın çağdaş ve tarihsel anlamlarını arşivlemeyi hedefleyen Gökalp, farklı zamanlarda dağın eteklerindeki bölgelere seyahat ederek, hem insanlarla konuştu, hem de Doğubayazıt, Ağrı, Khor Virap ve Iğdır’dan dağın fotoğraflarını çekti. Bunlardan 10 tanesini seçip yan yana dizerek sergide ‘hayali tek bir dağ’ imgesi yaratan Gökalp, sergi mekânında duvara yerleştirilen bu 10 parçalık fotoğraf enstalasyonun karşısına da 10 adet sandalye koymuş. Böylelikle izleyicinin manzaraya acele etmeden, rahatça bakabilmesi ve bir nevi Ağrı Dağı’nı izlemeyi deneyimlemesini arzulamış.

22 Temmuz’a kadar Moda’daki sanat mekanı poşe’de ziyarete açık olan sergiyi Ece Gökalp’a sorduk.

  • Ağrı Dağı’nda ilginizi çeken nedir? Neden odağınıza bu dağı aldınız?

Manzara fotoğraflarıyla ilgili teorik anlamda yıllardır farklı taraflarını konu edinerek çalışıyordum zaten; farklı coğrafyaların farklı algılanış biçimleri ve bunun fotoğrafa yansıyışı ilgimi çeken bir konuydu. Ağrı Dağı’nın cazibesi hem fiziksel özelliklerinden geliyor, sönmüş bir yanardağ olarak etrafındaki düzlükler arasında yalnız bir dağ olarak görkemli yükselişi, hem de konumu itibariyle sayısız masallara ve tarihsel olaylara sahne oluşu… Türkiye’nin en yüksek dağı olmasının dışında Kürt ve Ermeni halkları için olan önemini de bir araya getirip, o ortaklıktan fotoğraf üzerinden bahsetmek istedim. Ağrı Dağı bu ortaklığı bulabileceğiniz nadir değerlerden biri.

  • Nasıl bir süreçten geçtiniz? Ağrı Dağı'nın hangi bölgelerine gittiniz, neler yaptınız oralarda? Ne zamandan beri bu proje üzerinde çalışıyorsunuz?

2015’ten beri proje kafamda şekilleniyordu, 2016 Kasım’da ilk defa bölgeye gittim ve 2017’de ikinci bir saha çalışması yaparak, literatür tarama ve genel araştırma fazını Berlin’de tamamladım. Doğubayazıt ve Iğdır’da geçirdim vaktimi çoğunlukla, Doğubayazıt’ta insanlarla görüşmeler yaptım dağ ile ilgili. İkinci saha çalışmamda Doğubayazıt’a tekrar gittim, oradan Kars’a geçerek kara yoluyla Gürcistan üzerinden Ermenistan’a giderek saha çalışmama devam ettim. Projenin önemli bir kısmını bu bölgelerde çektiğim fotoğraflar ve topladığım hikayeler oluşturuyor. Fakat benim için bir o kadar önemli bir tarafı teorik bağlamı. Bunun için de toplamda yaklaşık 2 senedir çalışıyorum.

  • Dağın fotoğraflarını hangi bölgelerden fotoğraflarını çektiniz?

Dağın aslında benim görebildiğim her yerden fotoğrafını çektim. İlk olarak 2015’te Kars’tan İstanbul’a dönerken uçakta bir nokta kadar göründüğü halini çektiğim fotoğrafla başladım. Iğdır, Doğubayazıt, Khor Virap, Erivan ise dağı fotoğraflayabildiğim diğer yerler.

  • Sergi tanıtımında ‘Ağrı dağının farklı toplumsal ve kültürel kimliklerdeki algılanmasına dikkat çekmek…’ deniliyor. Nedir bu algılama biçimleri? Kimler bu dağı nasıl anlamlandırıyor?

Bu epey uzun bir cevap olur, aslında projenin bir sonraki aşaması olarak bir kitap üzerinde çalışmak istiyorum, bu konudan bahsedeceğim kitapta. Sandalyelerin üzerindeki kitapçıklarda Ağrı Dağı’nın farklı kültürlerde bıraktığı izlerden yaptığım bir derleme var, kitapçık son olarak Hrant Dink’in “Ermeni kimliği üzerine” yazı serisinden bir makaleyle, bir kültürel kimlik tartışmasıyla bitiyor. Kitapçıkta paylaştığım hikayelerden bu bahsettiğim farklılığa ulaşmak mümkün. Fakat çok kısaca ve kabaca, Ermeni halkı için Urartular’dan bu başlayan bir Ermeni medeniyetinin başlangıç noktası önemi var, onlar için kurucu Hayk’ın Ermenistan’ın tohumlarını attığı coğrafya olmasından gelen bir vatan anlamı var. Güncel olarak da tarihsel yüzleşmenin ve politik diyaloğun bu kadar tıkalı olduğu bir zamanda, uzakta fakat görkemini koruyan bir simge Ağrı Dağı. Kürt halkı için uzun zamandır eteklerinde yaşadıkları dağ, Ağrı Dağı isyanlarıyla oldukça acılı bir tarihi de ifade ediyor, fakat bir yandan da çok güzel bir hayatın süregeldiği bir yer. Türkler için Türkiye’nin en yüksek dağı ve nam-ı diğer ‘çatısı’ olması gibi bir önemi var. Bunların birlikte ne kadar zengin olduğuna değinmeyi ve daha barışçıl bir bakış açısı ve tartışma ortamı yaratmayı istedim.

  • Serginizin ismi neye işaret ediyor?

Sergi Ağrı Dağı’nın aslında jeopolitik yapısıyla ilgili; dağın farklı kültürlerden “izleyici”lere ifade ettiklerini ve bu anlamların nasıl bu kadar farklı olabildiğiyle alakalı bir araştırma projesi bu. Edward Said’in “hayali coğrafyalar” kavramını, dağa bakan insanların gördüklerinin derinden farklı olması üzerine yorumladım. Bu yüzden Ermenistan’dan gördüğüm Ağrı’yı, Iğdır’dan, Doğubayazıt’tan gördüğüm Ağrı’yla sergide gördüğünüz gibi birleştirip hayali bir Ağrı Dağı yaptım. Hayalimdeki kültürel birleşimi, Ağrı Dağı üzerinden kurguladım diyebilirim. Çünkü Kürt, Türk ve Ermeni halklarının birlikteliği aslında çok güzel bir ihtimal.

  • Serginizin sergileniş biçimi alışılagelmedik bir biçimde. 10 fotoğraf, 10 sandalye… Neden böyle bir kurgu?

Manzara ile ilgili çalışırken en sevdiğim şey, doğal alanlarda hissettiğiniz yavaşlık ve keyif duygusu sanırım, bir de yalnızlık. Bu sergide tek bir yerleştirme işi var; bakmanız ve görmeniz bir dakikanızı alır. Ben hazırladığım kitapçıkta izleyicilere farklı bakış açılarını biraz toparlamak ve onlara benim bu geziler sırasında yaşadığım yavaşlığı ve sakinliği vermek için bir izleme ortamı sağlamak istedim. Yani aslında bir sergi mekanında bir manzara deneyiminin simülasyonu denebilir.

  • Çektiğiniz fotoğraflardan neden sadece 10 tanesini ‘Tek Bir Dağ Kadar Çok’ serginize seçtiniz?

10 sayısının özel bir anlamı yok. Proje Ağrı Dağı’nın farklı coğrafya ve kültürlerden farklı izleyicilerinin gördüklerini toplamak ve bunun üzerine konuşabilmek için geliştirdiğim bir proje. 10 farklı noktadan çektiğim fotoğrafı seçmek bunu ifade edebilmek için yeterli bir sayı olarak göründü.

  • Ağrı Dağı'nın hikayesini neden Kadıköy'de anlatıyorsunuz?

poşe iki genç fotoğrafçı kadının, Larissa Araz ve Öykü Canlı’nın yeni açtığı bir mekan. Larissa, 2015’te Tarih Vakfı’nın, Ermenistan ve Almanya’dan iki farklı kurumun ortaklığındaki “Acting Together” projesine dahil olduğum zamandan arkadaşım. Ağrı Dağı fikri bu proje hazırlık atölyelerinde aklıma gelmişti, başlangıcını ve gelişimini bildiği için poşe’de sergilemeyi teklif ettiğinde çok sevindim. Böylelikle sergi, büyüdüğüm sokaklarda, lise yıllarımda poğaçamı aldığım pastanenin üst katında açılmış oldu.

  • Son olarak şunu sorayım; sizce kimler ve neden gelip bu sergiyi görmeli?

Aslında sergiyi farklı sebeplerle birçok insan gelip görebilir. Dağ manzarası tutkunları, tarih meraklıları, Ermeni ve Kürt kültürleriyle daha pozitif bir tartışmaya açık olanlar ve politik ayrıştırmacı atmosferden yorulmuş olanlar ve fotoğraf izlemekten keyif alanlar. Tarihin hasır altı edilip görmezden gelinmesinden ziyade, konuşulup ders alınmasına inananlar. Bir dağ sayesinde durup, derin bir nefes alıp, “karşı” tarafları dinlemek isteyenler.

(Poşe: Caferağa Mahallesi, Rızapaşa Sokak No: 2/1, Moda, Cuma - Pazar 13:00-19:00)


ARŞİV