Geçen sezon “V.Uluslararası Özgün Baskı Yarışması İstanbul Sergisi”ne ev sahipliği yapan Kadıköy, bu sezonu da yine bir özgün baskı sergisiyle karşılıyor. Özgün baskı resimlerin üretildiği sanat kurumu İstanbul Grafik Sanatlar Müzesi’nin (IMOGA) koleksiyonunda yer alan eserler, Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi Sanat Galerisi’nde sergilenecek. 3 Ekim’de açılıp, 25 Ekim’e dek sanatseverlerin beğenisine sunulacak olan “IMOGA Koleksiyon Sergisi”nde 41 sanatçının özgün baskı resimleri yer alıyor.
Bu önemli sergiyi IMOGA’nın kurucusu, eğitmen ve sanatçı Prof. Dr. Süleyman Saim Tekcan’a sorduk.
Şunu öğrenmek isterim öncelikle; aşina olmayan okurlarımız için ‘özgün baskı resim’in ne olduğunu özetler misiniz?
Özgün baskı resim dediğimiz zaman tamamiyle resmin üretim tekniğine dayalı bir nitelemeden bahsediyoruz, yağlı boya resim ya da suluboya resim gibi. Burada özgün baskı teknikleri olarak genel başlık altında adlandırdığımız yüksek baskı, çukur baskı, şablon baskı gibi pek çok baskı tekniği ile resim üretimini kastediyoruz. Okuyucularımız açısından şunun bilinmesi çok önemli; özgün baskı dediğimiz zaman sanatçının bizzat kendisinin tüm aşamalarını yürüterek gerçekleştirdiği, baskı tekniklerinden kendi diline uygun birini ya da bir kaçını seçerek resmini ürettiği eserden bahsediyoruz. Bu tekniklerin sanatçıya sağladığı imkan olarak kalıbını hazırladığı bir eserden tekniğe göre bir ya da daha fazla sayıda eser üretebilme imkanıdır. Ancak bu imkan eserin niteliğini değil sadece niceliğini belirler, dolayısı ile okuyucularımız özgün baskı teknikleri ile üretilen bir eserin çoğaltım sayısı ne olursa olsun, eserin değerinin aynı diğer tekniklerle üretilen eserlerdeki gibi sanatçının sanatsal kimliği ve eserin üretilme koşulları ile ilgili olduğunu bilmelidirler.
Özgün baskı resim tekniğinin sanat dünyasındaki yeri/önemi nedir? Ve sizin için ne ifade ediyor?
Özgün baskı resim teknikleri yüzlerce yıldır Avrupa ve Uzakdoğu -özellikle de Japon-sanatında kullanılmış olan, bizde ise tarihi henüz çok yeni olup Cumhuriyet dönemi içinde kalan bir geçmişe sahip, son derece tercih edilen, sanatsal manada tekniğin getirdiği tat ve değerler açısından sanatçıların üretim için tercih ettikleri tekniklerdir. Benim için ne ifade ettiğine gelince; gerek tekniklerin farklı biçimlerde kullanımı ile resmimin biçimsel dinamiğine katkıları, gerek benim şahsi teknik yenilikler getirdiğim bazı teknik gelişmelere açık, son derece heyecan verici bir üretim biçimi sunmaları ve gerekse sosyal açıdan bu tekniklerin birden fazla üretim imkanı vermesinden kaynaklı olarak daha fazla sanatsevere, daha ulaşılabilir maddi değerlerle resim sahibi olma imkanı sunulabilmesinden kaynaklı olarak çok yüksek bir değere sahip.
Pek çok ödül almış, bu sanata yıllarını vermiş, akademisyenlik de yapmış bir sanatçı olarak ülkemizde özgün baskı resmin ülkemizdeki konumu hakkında gözlem ve görüşlerinizi paylaşır mısınız?
1970’li yılların ortasından itibaren, Türkiye’de hemen hemen pek çok üniversitede özgün baskı atölyelerinin kurulmasında görev aldım. Aynı dönemde kendi sanatçı atölyemi de kurdum ki bugün bu atölye bir özgün baskı müzesi boyutuna ulaştı. Demek ki yaklaşık 50 senedir bu ülkede bu alanın tanınması, bilinmesi, gelişmesi ve yaygınlaşması için emek vermişim. İlk başladığımız yıllarda sadece alanın profesyonelleri tarafından, o da kısıtlı bir biçimde bilinen ve uygulanan bu yöntemler artık bugün neredeyse bazı liselerimizde dahi uygulaması yapılan, bilinen, yaygın olarak hayatın içinde olan bir sanat tekniği. Bu sebeple artık Türkiye’de sanat alanında haklı bir yere sahip, oldukça yaygın bilinirliği olan, kolleksiyonerlerin de ilgi gösterdiği bir alan özgün baskı resim alanı. Yine de biz bu teknikleri anlatmaya, öğretmeye durmaksızın devam ediyoruz. IMOGA’nın kuruluş amaçlarından birisi de budur.
Dünyada özgün baskı tekniği nasıl bir konumda? Ve bu konumlanmada Türkiye’den sanatçıların yeri nedir sizce?
Dünyada derken, Avrupa ve Amerika ve bu piyasaların uzantısında şekillenen doğu pazarlarını düşünürsek, özgün baskı resim ekonomik anlamda en yüksek dolaşıma sahip alan olarak karşımıza çıkar. Bunun pek çok sebebi var; üretim olanakları, ulaşılabilir fiyat aralığı, kağıt işlerin taşınabilme imkanları gibi… Bir de çok önemli bir kriter daha var ki, özgün baskı tekniklerinin, kendi üretim özelliklerinden kaynaklı olarak getirdiği bir kalite standardı vardır, yani amatör bir sanatçı için özgün baskı çalışmak pek mümkün olan bir şey değildir. Türk sanatçıların üretimleri ve eser kaliteleri dünya standartlarının altında değildir kesinlikle ama dünyada tanınırlığımız, genel olarak sanat alanında ne ise, bu alan için de aynı bağlayıcı unsurlar geçerli tabii…
Özgün baskı konusunda dünyanın sayılı uzmanlarından Britanyalı Richard Noyce ile yaptığım röportajda kendisi bu konuda şöyle bir örnek vermişti; ‘’komünist rejim zamanında Polonyalı sanatçıların yurtdışına açılmaları zordu. Ama özgün baskı yapan sanatçılar için durum daha kolaydı çünkü eserlerini bir rulo yapıp ülke dışına yollayabiliyorlardı. Yabancı sanatçılar da eserlerini Polonya’ya bu şekilde yollayabiliyorlardı. Bu durum diğer Doğu bloğu ülkelerinde de böyleydi. Özgün baskı sanatçıları bu şekilde birbirleriyle iletişimde kalabiliyorlardı herhangi bir baskı ya da gözlem altında olmadan.’’ Bu örnekten hareketle, siz de bu sanat dalının farklı kullanım alanına dair neler söyleyebilirsiniz ve hangi örnekleri verebilirsiniz?
Biraz önce de belirttiğim gibi bahsettiğiniz bu olgu hepimiz için önemli oldu tabii. Verebileceğim en yakın örnek kendimden olabilir. Henüz 30’lu yaşlarımda uluslar arası tanınırlığı olan bir sanatçı idim ve bunun en önemli sebeplerinden birisi, aynen bahsettiğiniz gibi, rulo yapıp eser yollayarak katıldığım onlarca uluslar arası bienal idi. Tabii burada devreye sizin gerçekten kaliteli ve özgün bir sanatçı olabilmeniz gerekliliği giriyor. Böyle bir platformda fark edilip tüm katılımın içinden sıyrılıp çıkabilmeniz için “daha iyi” olmanız gereği var. Bunda da benim özgün baskı tekniklerinde getirmiş olduğum yeni teknik olanakların çok önemli payı var.
Genç sanatçılar özgün baskıya ilgi duyuyorlar mı? Genç kuşağa önerileriniz neler?
Bu soruya şöyle cevap verebilirim, ilgi duymak ile yapmak farklı şeyler. Evet çok fazla genç sanatçı ilgi duyuyor fakat artık genç nesil çabuk ve hızlı, daha az emekle sonuç almak eğiliminde. Halbuki bu teknikler zahmetli ve çok emek isteyen teknikler. Tabii bir de imkan ve olanaklar açısından donanım gerektiriyor.
IMOGA’nın kuruluşuna giden yol hep Anadolu yakası ve hatta Kadıköy’den geçiyor. Bir röportajınızda ‘’Bugün müzemizi dolduran eserlerin çoğunun üretildiği yer Söğütlüçeşme’deki o atölyedir. Ondan önceki yerimiz ise Kuyubaşı’ndaki başka bir atölyeydi, ama daha küçük bir yerdi. Bu atölyeler daha sonra gelişerek ve büyüyerek Çamlıca’ya taşındı’’ demişsiniz. Kadıköy’den filizlenen bu sanat ortamını biraz anlatır mısınız?
Sorunuzda da belirttiğiniz gibi 1974’teki ilk atölye Kuyubaşı’nda kuruldu, ardından da hemen Söğütlüçeşme’ye taşındı. Ben kendim de hep Kadıköy ilçesi sınırları içinde ikamet ettim, kendimi hep Kadıköylü hissettim. Bu ilçenin iklimi ve sosyal dokusu sanat üretmek için her zaman elverişli bir toprak sunmuştur.
Buradan hareketle; bu sergiyi Kadıköy’de açmanın özel bir anlamı olmalı sizin için…
Aslında Kadıköy'ün yerinin daha eskilere dayanan derin bir anlamı var. Bu noktada bu sergiyi Kadıköy'de açıyor olmak ayrıca güzel bir duygu; gerek şahsım, gerek kurucusu olduğum IMOGA ve gerekse IMOGA çatısı altında eserlerini üretmiş yüzlerce sanatçı adına. Bildiğiniz üzere ülkemizin en köklü sanat kurumu olan ve bugünkü adıyla “Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi” geçmişteki adıyla; “Mekteb-i Sanayi-i Nefise-i Şahane” nin kurucusu ve ilk müdürü olan Osman Hamdi bey aynı zamanda Kadıköy Belediyesi’nin de ilk Belediye Başkanı (şehremini). Bu noktada; Türkiye' de çağdaş sanat kültürünün gelişiminin temellerini atan Osman Hamdi Bey' e bir nevi ‘vefa’ niteliğindedir bu koleksiyon sergisi.
Caddebostan Kültür Merkezi’nde bir sergi açma fikri nasıl gelişti?
Aklımızda çok uzun zamandır Kadıköy'de bu tür bir proje gerçekleştirme arzusu vardı ancak bunun gerçekleşmesi bu yıla nasip oldu.
Bu serginin teması nedir? Sergide yer alan işlerin ortak ve ayırıcı özellikleri neler?
Yolu IMOGA' dan geçmiş sanatçıların özgün baskı dalında ürettikleri eserlerin bulunacağı bu sergiyi bir kaç kelime ile tarif etmek gerekirse “Dünü ve bugünüyle IMOGA” demek sanırım doğru bir tanım olacaktır. Sergide yer alacak olan işlerin pek çoğunun ortak yanı IMOGA'daki baskı atölyelerinde üretilmiş olmalarıdır. Bunları birbirinden ayıran en önemli faktör ise farklı kişilerin farklı tecrübelere fikirlere dayanarak farklı zamanlarda üretmiş oldukları eserlerdir.
Sizce başta Kadıköylüler olmak üzere sanatseverler neden bu sergiyi ziyaret etsinler? Yani onlara bu sergide ne görüp/ne bulacakları yönünde nasıl bir çağrı yapabilirsiniz?
Her şeyden önce yalnızca Türkiye için değil Dünya genelinde de bakılacak olsa yazılı tarihinin M.Ö. 660'lı yıllara dayandığı İstanbul tartışmasız bir kültür başkentidir. Kadıköy ise bu şehrin en eski yerleşimlerinden biri olarak yüzyıllarca kültürel canlılığını korumuş, günümüzde kültür ve sanat etkinliklerinin halen aktif olarak gerçekleştiği modern bir ilçe olmaya devam etmiştir. Özgün Baskı Resim tanımı çok geniş olmakla beraber basitçe anlatmak gerekirse günümüzdeki modern baskı teknolojilerinin atası olarak nitelendirilebilir. Bu noktada özgün baskı resminin ülkemizde daha fazla bilinmesine hizmet etme misyonumuzun bir parçası olarak bakmalıyız bu koleksiyon sergisine. Tabi bu sergide izlediklerinden etkilenen ve bundan daha fazlasını merak edecek olanların mutlaka Ünalan' da bulunan IMOGA' yı ziyaret etmelerini öneririm. Bu sergisinin düzenlenmesinde emeği geçen herkese ve değerli sanatseverlere, ziyaretçilere teşekkürlerimi sunar, sağlık, mutluluk ve sanatla dolu bir yaşam dilerim.
41 SANATÇIDAN ESERLER
"IMOGA Koleksiyon Sergisi’’ndeki sanatçılar (alfabetik sırayla) şöyle: Adnan Çoker, Adnan Turani, Ali Alamaslı, Ali Teoman Germaner(ALOŞ), Ashot Yan, Burhan Doğançay, Burhan Uygur, Cihat Burak, Demir Gardaş, Ecehan Toprak, Eda Tekcan, Elvan Tekcan, Emin Koç, Ergin İnan, Erol Akyavaş, Eyüp Cihan Ferah, Ferruh Başağa, Filiz Başaran, Gazi Sanasoy, Gül Derman, Gülşen Elibol, Hanefi Yeter, İsmail İlhan, Mehmet Güleryüz, Mehmet Koyunoğlu, Mehmet Özer, Mehmet Pesen, Merve Turan, Mustafa Ata, Mustafa Pilevneli, Olca Uzunokur, Seçil Erel, Semih Balcıoğlu, Serkan Dikici, Serpil Yeter, Süleyman Saim Tekcan, Şenol Yorozlu, Turhan Selçuk, Ümit Doğan, Yavuz Saraçoğlu, Yusuf Ziya Aygen
ATÖLYEDEN MÜZEYE…
Süleyman Saim Tekcan 1974’te yılında, Türkiye’nin ilk profesyonel özel atölyesini kurdu. Tüm makine donanımını Almanya’dan getirdiği örnek projeleri uygulayarak, kendisinin oluşturduğu bu atölyeyle Türkiye’de özgün baskı resim adına önemli bir örnek oluşturdu. Başlarda sadece kendi üretimi için düşündüğü atölyesinin imkanlarını çok geçmeden döneminin önemli sanatçı ve eğitimcilerine de açma kararı aldı. Bu kararın altında henüz özgün baskı resimle tanışmamış ancak sanatsal başarı adına büyük önem taşıyan sanatçıların, bu tekniklerle tanışarak üretim aşamasında önünün açılması amacı vardı. Bu amaçla kısa sürede oluşturduğu tüm teknik imkanları, özgün baskıda ulaştığı bilgi ve tecrübesiyle birlikte tüm sanatçıların katılım ve üretimine sundu. Kuruluşunun 10. yılı olan 1984 yılında, Çamlıca eteklerinde Ünalan’daki yeni binasına taşınan atölye, burada genişleyen olanakları ve gelişen kimliğiyle uluslararası alanda da tanındı. IMOGA bugün 100’ün üzerinde Türk ve yabancı sanatçının ürettiği 5 bini aşkın eser ve 30’un üzerinde sanatçının bağış ve satın alma yoluyla koleksiyona katılan 200’ün üzerinde eserle, dünyanın sayılı özgün baskı resim koleksiyonlarından birine sahip. www.imoga.org