Ercan Kesal: Sanatçı mazlumun tarafındadır

Usta yazar ve oyuncu Ercan Kesal ile yapılan söyleşilerin derlendiği “Aslında…” raflarda yerini aldı. Biz de imza günü için Kadıköy’e yolu düşen Ercan Kesal ile söyleştik

05 Ocak 2018 - 10:33

Hekimlik, oyunculuk, yazarlık… Hepsi kendi alanında ayrı ayrı uzmanlık gerektiren birçok işi hakkıyla yerine getiren, “Bir Zamanlar Anadolu’da”nın muhtarı, “Çukur”un İdris Koçovalı’sı Ercan Kesal son günlerde raflarda yerini alan “Aslında…” kitabıyla yazarlık kariyerine de hız kesmeden devam ediyor. Gazeteciler, öğrenciler, edebiyatçılar ve sinemacılar tarafından Ercan Kesal ile yapılmış röportajların yer aldığı, Kasım ayında İletişim Yayınları’ndan çıkan “Aslında...”, Kesal’ın hayata, memlekete, insana, edebiyata ve sinemaya dair bakışını adeta bir sohbet havasıyla okuyucuya sunuyor, yaşamına geniş bir perspektiften bakmamıza olanak tanıyor. Biz de imza günü için geldiği Akademi 1971 Kitapevi’nde Kesal’ın konuğu olduk, yeni kitabı “Aslında…”yı sorduk.

“YAZAR BELLEĞİNDEN BESLENİR”

Hekimlik, oyunculuk, yazarlık... Hepsi alanında ayrı ayrı uzmanlık gerektiren birçok işi hakkıyla yapıyorsunuz. Bu alanlar birbirini besliyor mu?

Kuşkusuz… Hekimlik hastayı dinleme sanatıdır. Hasta hekimine güvenir, itimat ederse(ki ideal olan da budur) sakınmadan tüm hikâyesini anlatır. Yazar, başkalarının hikâyelerinden, deneyimlerinden, duyduklarından, okuduklarından, kısacası belleğinden beslenir. Oyunculuk da öyle. Detayları fark etmeyen, ayrıntıların peşine düşmeyen, gözlem gücü olmayan oyuncunun işi zordur. Tüm bunları bir arada yaşama şansına sahip oldum, şükürler olsun.

“DİZİ SÜRELERİ KISALTILMALI”

"Çukur" dizisinde ana karakterlerden bir tanesini canlandırıyorsunuz. Projeye ikna olma süreciniz nasıl oldu?

Geçen yıl aynı yapım şirketinin “İçerde” dizisinde 3-4 bölüm oynamıştım. İşlerinin ehli, uyumlu, kaliteli bir ekiple çalışmanın mutluluğunu yaşamıştım. Bu yıl aynı ekip, Gökhan Horzum’un çok güçlü bir senaryosuyla birlikte çalışmayı teklif ettiğinde kabul etmesem haksızlık olurdu!

Dizilerin farklı bir çalışma temposu var. Bu tempo günlük rutinlerinizi etkiledi mi? Adapte olma sürecinizden bahseder misiniz? 

Dizilerin süresinin bu kadar uzun olması oyuncular dâhil tüm ekibin temposunu etkiliyor ister istemez. İlk haftalarda daha ağır yaşamış olsam da bu koşturmacayı;  giderek oturdu bazı şeyler ve yoluna girdi diyebilirim. Ama süre daha az olmalı, bu kesin.

“SÖYLEŞİLERİME KIYMET VERİRİM”

Yeni kitabınız "Aslında..."nın ortaya çıkış süreci nedir? Fikir nasıl şekillendi?

2008’de Üç Maymun ile başlayan bir sinema oyunculuğu öyküm var. O günden sonra başka filmlerde oynadıkça söyleşi talepleri de arttı. Sonra geriye dönüp baktığımda sinema ve edebiyat üzerine ne çok şey konuşmuşuz dedim. Hepsi de bir yerlerde dağınık duruyordu. Bu yüzden bir şey yapmam gerektiğini fark ettim. Çünkü ben konuşmalarıma, söyleşilerime, hikâye yazmak kadar kıymet veririm. Velhasıl, bunların bir işe yaramasını, doğru yerlere ulaşmasını istedim. Hepsini bir araya getirecek çok özel bir çalışma olması düşüncesiyle Doğuş Sarpkaya’nın hazırladığı, Tanıl Bora’nın da profesyonel dokunuşlarıyla güzel bir çalışma çıktı ortaya.

Kitapta bunun cevabını buluyoruz ama henüz okumayanlar için kitabın adı neden “Aslında...” ?

Kitabın adını yönetmen arkadaşım Tayfun Pirselimoğlu koydu. Sunuş yazısını da yazmıştı zaten sağ olsun. Kitaptaki söyleşilerde farkında olmadan en çok kullandığım bağlaç “Aslında…” kelimesi olmuş! Tayfun hatırlattı bana. Bizim coğrafyamızın insanı doğrudan değil de imalarla konuşmayı sever. Kıssalarla hisselerle konuşur. Mutlaka sonunda “Aslında…” diyerek de devam eder. Belki bu yüzden…

“OKUYUCULARIMLA SOHBET EDİYORUM”

Söyleşilerinizin derlendiği bu kitap için okurla edilen bir sohbet diyebilir miyiz?

Tabii ki. İçindeki tüm söyleşiler de öyle. Onlarla sohbet ediyor, onlardan duyduklarımı yazıp, yeniden onlara gönderiyorum. Onlardan gelecek cevabı da merak ediyorum doğrusu.

“GERÇEK HAYAT SANATI YENER”

Kitapta altını çizdiğim cümlelere gelirsek, kurguyla gerçeğin ilişkisi yılların tartışma konusu. Siz bu tartışmaya “gerçek hayat sanatı yener” cümlesiyle katkı koyuyorsunuz. Bu cümleyi biraz daha açabilir misiniz?

Sanat hayatın taklit edilmesi değil midir zaten? Ben buna gerçeğin yeniden icat edilmesidir diyorum. Ama her seferinde dönüp baktığımız hayatın kendi gerçeğinden başka bir şey de değil! 

“SANATÇI TARAFTIR”

“Sanatçı tarafsız olur” liberal öğretisine karşı, sözünü esirgemeyen, tarafını ve çizgilerini net bir şekilde çizmiş bir sanatçısınız. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Sanatçı taraftır. Vicdanın, onurun, haysiyetin, mazlumun tarafıdır…


ARŞİV