Müzik yazarı Güven Erkin Erkal, tarihi boyunca hep müzikle iç içe bir yer olan Kadıköy’ün birçok müzisyene ev sahipliği yaptığını söylüyor
Gökçe UYGUN
Güven Erkin Erkal, müzikle uğraşan herkesin aşina olduğu bir isim; televizyoncu, radyocu, müzik yazarı. Hem programlarıyla hem de kitaplarıyla Türkiye müzik yaşamına önemli katkılar sunuyor. Kadıköylü olan Erkal ile Kadıköy’ün müzik geçmişinde kısa bir yolculuğa çıktık.
Öncelikle şunu öğrenmek isterim; müzik dünyasına girişiniz nasıl oldu?
80’lerin ilk yarısındayken bir müzik grubu deneyimim oldu. Elvis Presley, Beatles şarkılarını cover yapıyorduk. Tabi o zamanlar İstanbul’da çok az rock grubu var, 15-20 tane. O süreçte bir arkadaşımın müzik prova stüdyosu vardı. O aniden taşınınca orası benim üstüme kaldı deyim yerindeyse. Ben de müzik grubunu bırakıp, işin mutfağına geçtim. O süreçte pek çok müzisyen ve müzik grubuyla tanıştım. Müzik organizasyonları düzenledim. İlhan İrem, Erkin Koray, Cem Karaca gibi isimlerin menajerliğini yaptım. Özel radyo ve televizyonların çoğaldığı 90’larda da müzik yazarlığına yöneldim.
Kadıköy ve müzik desem, neler söylersiniz?
Herhalde inşa edildiği yüzlerce yıl öncesinden beri Kadıköy müziğe hep çok yakın durmuş bir yer. Ben Kalamış/Kızıltopraklıyım. Biz, ayrı çağlardaki komşularımız Münir Nurettin Selçuk gibi isimleri dinleyerek büyüdük. Daha popüler isimlere bakarsak başta Barış Manço olmak üzere pek çok Kadıköy çocuğu vardır. Erkin Koray’ın annesi Vecihe Koray Göztepe’nin ünlü piyano hocalarındandı.
Kadıköylü müzisyenler nerelerde takılırdı?
70li yıllarda yani ben ufak bir çocukken tanık olduğum süreç var. Tabi o zamanlar rock kafe ya da barları filan yok. Kalamış’ta Köhne diye bir yer vardı. Müzisyenler ve müzik dinleyenler orada bir araya gelirdi. Mazhar Alanson, Edip Akbayram, Fuat Güner, Kurtalan Ekspres... Kadıköy’ün ilk hippileri diyebileceğimiz uzun saçlı insanlar olurdu. Ya Köhne’de ya Sultanahmet’te ya da Rumelihisarı’nda buluşulurdu. Köhne en popüler olanıydı.
80’li yıllarda nasıldı ortam?
Kadıköy, 80’lerde ‘yeni rock’ sürecini yaşadı. Pek çok yeni rock grubu burada kuruldu. Ben de o sıralarda Kızıltoprak’taki Çatı Müzik Stüdyosu’ndaydım. Askere gidene dek, birkaç sene içinde pek çok grupla tanışma şansım oldu. Darbe sonrası müzikte bir yeniden yapılanma oldu. Geçmişteki rock kültüründen kopuk, dünyada yeni yükseltmekte olan heavy metal ve hard rock müziği hâkim olmaya başladı. Bu müzik türleriyle ilgilenen genç bir kitle oluştu ki bunların çoğu da Kadıköylüydü. 90’ların başında ise artık Kadıköy’de müzisyenleri buluşturan kafeler açılmaya başlandı.
Kadıköy ve müzikten bahsedip de Akmar Pasajı’nı konuşmamak olmaz.
O zamanlar, Akmar’ın alt tarafındaki Neşet Ömer Sokak’ta uzun saçlı, rock dinleyen gençler takılırdı. Akmar ortamı henüz yoktu. Bu gençler, Türk sanat müziği çalan birahanelere giderlerdi mecburen, orada birkaç masada otururlardı. Sonra Bilim Kitapevi’nin alt katına bir kafe açıldı. Oraya gelmeye başladılar. Hatta ben de rock röportajlarımı orada yapardım.
Moda Sineması’nın oradaki sahaflar içinde küçük bir dükkân vardı. Sadi isminde bir arkadaş, plaklardan kasetlere kayıt yapardı. Sadi, Akmar civarında takılan bu uzun saçlı genç popülasyonundaki artışı gördü ve dükkanını Bahariye’den Akmar’ın üst katına taşıdı. Sonra alt kat da hareketlendi. Hammer, Zihni ve Atlantis Müzik buranın gözdeleriydi ki hala da öyle. 90’ların başında Akmar, Unkapanı’nın rock versiyonuydu.
Şuanki Akmar’ı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bilindiği gibi 1999’daki o meşhur satanist cinayeti sonrası, tüm ülkede rock müzik dinlenilen, uzun saçlıların bulunduğu barlara baskınlar yapıldı. Akmar da tüm bu şerrin, nifakın odağı gibi gösterildi. Bir zaman Akmar çok trenddi, orada olmak çok modaydı. Şimdi değil. Şimdi hakikaten alternatif müzikle ilgilenenlerin derinlemesine araştırma için gittiği bir yer. Yani özelliğini koruyor ama çok popüler değil eskisi gibi. Demin söylediğim üç müzik dükkânı, Akmar’ın o özelliğini hala ayakta tutmayı başarabiliyorlar.
Şu çok meşhur ama varlığı netleşmeyen ‘Kadıköy Sound’ hakkında ne söylersiniz?
Renan Bilek, Kesmeşeker Cenk Taner, Demirhan Baylan gibi müzisyenler Akdeniz kafeye takılırlardı, çay içip müzik sohbeti yaparlardı. Bir sohbet esnasında dünyada Seattle Sound’dan falan bahsedilirken, ‘Kadıköy Sound’ diye bir şey söyleniyor, espriyle karışık. Kadıköy Sound esasen bir müzikal birlikteliği göstermiyor. Ortak ruh halini gösteren, Kadıköy’de müzik yapma süreci anlatan bir sembol. Bence bu sound, günümüzde, üçüncü kuşak Kadıköylü gruplarla yerini bulmaya başladı. Son 5 yıldır uzun isimli, Kadıköy çıkışlı çok grup var. Belki onlar da Kadıköy Sound’u sahiplenmiyorlar ama artık Kadıköylü bir grup ruhu, bir çalış biçimi var.