Etik, hak, hukuk ve insan hakları...

Felsefe, etik ve insan hakları başlıklarıyla düzenlenen TESAK söyleşilerinin son konuğu Prof. Dr. Örsan Öymen’di. Öymen, etik ile ahlak arasındaki ayrımın yanı sıra adalet, hak ve hukukla bağını yorumladı.

03 Ocak 2019 - 12:14

TESAK’ta felsefe, etik ve insan hakları konularında yapılan Çarşamba söyleşilerinin sonuncusu 26 Aralık günü 18.30’da Prof. Dr. Örsan Öymen’in katılımıyla gerçekleşti.

Işık Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Örsan Öymen, insan haklarının ahlak felsefesi üzerinden okunması gerektiğini hatırlatarak, ilk olarak etik ile ahlak arasındaki farka değindi: “İnsan hakları ‘şunlardır, bunlardır’ demek yerine bu hakların temelindeki bakış açısını felsefi bir bağlamda irdelemek gerekiyor. Bunu yapabilmek için de ahlak felsefesi alanına yoğunlaşmamız şart. Etik ile ahlak arasındaki farkı iyi koymak lazım. Alışık olduğumuz dilde etik dendiği zaman ahlak gibi anlaşılıyor. Ben ise etik dendiği zaman ahlak felsefesini anlıyorum. Felsefenin çeşitli alt dalları var, etik de bunlardan biridir.”

FİLOZOFLARIN ETİĞE DAİR DÜŞÜNDÜKLERİ

Adalet kavramının altını özellikle çizen Öymen, adalet, hak, hukuk gibi kavramları anlamak için etik alanına yoğunlaşmak gerektiğini belirtti ve şunları söyledi: Adalet, hak, hukuk insan hakları gibi kavramları felsefe üzerinden anlamaya çalışacak olursak etik alanına girmek kaçınılmaz. Nedeni ise insanın seçim alanıyla doğrudan ilintili olması. Felsefede ‘Yaşamın nihai amacı nedir?’ diye soru sorulmuştur. İyi veya kötü kavramları tartışılmıştır. Bizim dışımızda başkaları da yaşadığı için ahlak adını verdiğimiz bir fenomene ihtiyaç duyuyoruz. Filozoflar bu konuda farklı görüşler ortaya atmışlar. Yaşamın temel amacı mutlu olmaktır diyen ‘mutlulukçular’ var, erdemi yücelten ve ahlakı erdemle denkleştiren filozoflar da var. Sokrates ve Platon gibi filozofların ortaya koyduğu en büyük erdemlerden biri de yine adalet. Adalet, Antik Yunan’da bir erdem olarak sayılıyor. Adil olmayan insan ahlaklı olamaz anlayışı çok yaygın.”

Öymen, Sokrates, Platon ve Kant’ın etik anlayışlarını örnek gösterirken “Sokrates’in temel kaygısı doğruluk ve gerçeklik. Sokrates, adaletin özü üzerinde duruyor. Bu soruları da çok fazla sorduğu için Atina’da ölüme mahkûm ediliyor. Gençlerin zihinlerini bulandırmak ve Tanrılara karşı çıkmak suçundan. Kendi ölümüyle aslında kendi tezini olumlamıştır. Platon da bu geleneği devam ettirmiştir. Oldukça politik bir tavrı vardır ve yine erdemliliği irdelemiştir. Kant da yine ahlak, haz tartışması yapmıştır. Eylem ve davranışların bizi mutlu kılıp kılmadığından ziyade eylemlerin koşullara bağlı olmaması ve evrensel ilkelere sahip olması üzerinde durmuştur. Eylem sonucundaki haz görecelidir ve buradan mutluluk çıkmaz.” dedi.

ASLOLAN 3 SORU

Öymen, etik alanında filozofların sorduğu en kritik üç sorunun şunlar olduğunu söyledi: Eylem ve seçimlerimizin kaynağında ne yatar? Evrensel ahlak ilkeleri var mı? Özgür irade var mı, yok mu? Bu üç sorunun peşinden gitmeden insan yaşamının irdelenemeyeceğini sözlerine ekledi.

Normatif boyut ile normatif olmayan boyutun denk bir şekilde ilerlemesi gerektiğini düşünen Öymen, “Normatif olmayan boyutu yok sayarak sadece ‘meli, malı’ üzerinden ahlak felsefesini ele alamayız. Böyle yaparsak fantastik olacaktır. Öte yandan ahlak felsefesini ‘meli, malı’ konusuna hiç bulaşmadan tartışırsanız da bir yol göstericiliği olmaz. Ahlak felsefesi değil de ahlak bilimi olur bu zaten. İnsanın toplumsal alanda karşılaştığı sorunlar ve çözümleri tartışmak zorundasınız. Bu iki boyutun birbirini desteklemesi ve bir bütün olarak ele alınması gerekiyor.” diye konuştu.

“VAHİY VE İMAN ADALETİ GARANTİ ETMEZ”

Öymen, insanlık tarihinin ahlakın tarihiyle aynı zamanda başladığını belirtirken, insan haklarının dini, ilahi bir tavırla değil felsefi temellerle inşa edilmesi gerektiğini şöyle anlattı: “Ahlak, İncil, Tevrat, Kuran-ı Kerim ile başlayan bir olgu değildir. Bunu kesinlikle açığa çıkarmamız gerekiyor. Sadece teolojik bir kavram olarak ele almak oldukça yanlış. Tanrı, neden sonuç ilişkisiyle ortaya atılmış bir şeyden ziyade, tinsel bir olgudur. İlk nedenin anlamını Tanrıya yüklemenin de geçersiz olduğunu düşünüyorum. Vahiy ve iman üzerinden bir ahlak anlayışı ortaya koymak bu dünyada adaletin sağlanmasını kesinlikle garanti etmez.”

Söyleşi soru - cevap kısmının ardından sonlandı.


ARŞİV