Filmci çift: Filmer'ler...

​Türk sinemasının kurumsallaşmasında önemli katkıları olan Cemil-Sabahat Filmer çiftinin öyküsü...

28 Aralık 2022 - 13:02

Gazetemizin okurları bilirler “Kadıköy’ün Kronolojisi” köşemizi. Geçenlerde yine bir gün kronolojiyi hazırlarken “Mimar Rebii Gorbon, Kalamış'ta B. Cemil Filmer Evi’ni inşa etti” şeklinde bir bilgiye denk geldim. Filmer Bey kim ola diye merak ederek araştırdım ve biraz sonra okuyacağınız bu yazı ortaya çıktı…

Sinema kameramanı/makinisti, açık ve kapalı salon işletmecisi, stüdyo sahibi, film ithalatçısı, ve film yapımcısı gibi pek çok ünvanı bulunan Cemil Filmer 1 Ocak 1895’te İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Sultan Abdülhamid’in Süvari Muhafız Alay Komutanı Ahmet Şükrü Bey, annesi Fatma Hidayet Hanım’dı. Eğitimine Mecidiyeköy’deki ilk mektepte başladı. Daha sonra Teşvikiye Valide Sultan Taş Mektebi’ne gitti. Oradan mezun olduktan sonra Kuleli Askeri Lisesi’ne kayıt oldu. Ancak ikinci sınıfa geçince askeri lise başvurularındaki büyük artış sebebiyle kura ile diğer askerî okullara dağıtılarak eğitimine Edirne Harbiyesi’nde devam etti. Lise son sınıfta yakalandığı zatürre sebebiyle hastanede yattı. Bir ay sonra sağlığına kavuşan Filmer askerlik mesleğinden yedeğe ayrılmak zorunda kaldı.

SAVAŞTA SİNEMACILIK

Sinemaya Balkan Harbi sırasında girdi. Ordu Film Merkezi’nde görev aldı. Subay olarak katıldığı orduda film işleriyle ilgili incelemelerde bulunmak üzere Almanya’ya gitti. İlk çekimlerini Enver Paşa’nın emriyle Zonguldak’ta ilk Türk sinemacısı Ali Fuat Uzkınay’ın yanında kameraman olarak yaptı. 1919’da Halide Edip’in Sultanahmet Mitingi çekimini cami şerefesine çıkarak yaptı. Aynı yıl Uzkınay'ın dahili sahnelerini çektiği Binnaz ve Mürebbiye filmlerinin harici sahnelerini çekti. Bu çekimler esnasında, sonradan karısı olan üniversite öğrencisi Sabahat Hanım'la tanıştı. İlk Türk filmlerinin çekimlerinde bulundu. İzmir, İstanbul ve Paris'te sinemacılık yaptı. Türk sinemasına tam 65 yıl hizmet verdi. Lale Film Şirketi ve stüdyosunu kurdu. Faal olduğu yıllarda tam 33 sinemayı birden işletti. 

KADIKÖY VE FİLMER

Cemil Filmer, yazları oturmak için Kadıköy'ü seçmiş, 1938 yılında Kalamış'ta, Prof. Rebii Gorbon'un imzasını taşıyan yazlık bir ev yaptırmıştı.

Üsküdar Doğancılar yazlık sinemasında makinistlik yapan Filmer, Kadıköy’de Kuşdili Sineması’nı açarak sinema işletmeciliğine başladı. Sabahat Hanım’la evliliğinden sonra İzmir’e yerleşti. Burada Lale Bahçe Sineması’nı kurdu. Sinemayı gören Mustafa Kemal Atatürk için film gösterimleri düzenledi. Kısm-ı Siyasi I. Şube Müdürlüğü’ne iş başvurusunda bulundu ve üçüncü Şube’de Talat Paşa’nın dosyalarına bakmakla görevlendirildi. Partiye katılmak istememesi sebebiyle buradaki görevinden ayrıldı. Daha sonra mülakat ve sınavları geçerek İstanbul Bankası’nda görev aldı. Aynı dönemde gazyağı sebebiyle çıkan yangında babası ile birlikte yaşadığı evi yandı. Bu olaydan sonra Edirne’ye gitti. Orada askerlerin kırtasiye ihtiyacına cevap verecek bir dükkân açtı. Bir süre sonra Seferberlik ilan edilmesi sebebiyle en yakın birliğe başvurdu ve Filistin Cephesi’ne gitti. 

YAŞ GÜNÜNDE YAŞAMINI YİTİRDİ

Döndükten sonra Üsküdar Lâle Sineması’nı inşa etti. Beşiktaş Gürel Sineması’nı 10 yıl kadar çalıştırdı. Kadıköy’deki Süreyya Sineması’nı Atatürk’ün vefatına kadar işletti. Allahaısmarladık (1951), Yavuz Sultan Selim Ağlıyor (1952), Soygun (1953), Leylaklar Altında (1954), Nilgün (1954), Kadın Severse (1955), Ölüm Korkusu (1955), Beş Hasta Var (1956), Kalbimin Şarkısı (1956) yapımcılığını yaptığı filmlerdendir. “Hatıralar” adlı bir kitap yazdı. Cemil Filmer 1 Ocak 1990 tarihinde, kendi doğum gününde hayata veda etti.

 ATATÜRK VE ŞARLO

Soyadı Kanunu çıktığında kendine mesleğiyle uyumlu, ‘film adamı’ manasına gelen ‘Filmer’ soyismini seçen Cemil Filmer, Atatürk’ün sinemaya ilgisini şöyle anlatıyor:

“Atatürk, Çanakkale Harbi’nde Anafartalar kahramanı olduktan sonra İstanbul’a gelmiş Beşiktaş’ta bir eve validesi ile yerleşmişti. Benim evim de Atatürk’ün evine bitişikti. Atatürk vaktiyle şarktaki bir ordunun kurmay subayı iken benim kayınpederim Kurmay Subay Kolağası Merhum Hüsamettin Bey’le arkadaşmışlar. Bu münasebetle ara sıra bizim eve gelip Hüsamettin Bey’in validesinin elini öper, birlikte çay çerdik, kendisi ile o zaman tanışmıştık. Aradan zaman geçti, Gazi Başkumandan oldu ve İzmir’de Latife Hanım’la evlendi. Ben de İzmir’de 6 sinema birden işletiyordum. Bir gün Lale Sineması önünde otururken Gazi otomobille geçerken beni gördü. İkinci yaveri Muzaffer Kılıç’ı göndererek beni köşke çağırttı. Akşam köşke gittiğimde bahçede uzun bir sofrada, Gazi ve vekiller yemek yiyorlardı. Atatürk beni yanına oturttu. Bana ara sıra gelmemi söyledi. Bir gün kendisini sinemaya davet ettim, kabul etti. O fevkalade heyecanlı günlerde Gazi’nin sinemaya geleceğini duyan halk sokakları mahşere çevirdi. Ata, sinemanın kapısında elimi sıktı. Beraber balkona çıktık. Aşağıdaki salona bakarak, neden hiç kadın olmadığını sordu. “Paşam kadınlara yalnız salı günleri sinema gösteriyoruz” dedim. Yaverini çağırıp “Dışarıdaki kadınları içeri bırakın” dedi. Salonu dolduran kadınlar Gazi’yi alkışlamaya başladılar. Paşa’ya gösterdiğim filmler arasında Şarlo filminde o kadar güldü ki, o filmi tekrar seyretti ve “Cemil hayatımda bu kadar gülmemiştim” dedi.”

SİNEMANIN ÖNCÜ KADINLARINDAN 

Türkiye’nin ilk kadın sinemacılarından olan Sabahat Filmer, ünlü sinemacı Cemil Filmer’in eşi olarak bilinse de 1920’lerde sinema sektörünün en cesur ve öncü kadınlarındandı.

Sinemayla olan ilişkisi 1919 yılında İstanbul Üniversitesi’nde okurken Ordu Film Merkezi’nde staj yapmasıyla başladı. O yıllarda Halide Edip’in asistanıydı ve onun öncülüğünde kadınlar için düzenlenen mitinglerde konuşmalar yaptı. (Bu mitingler sonralarda eşi olacak Cemil Filmer tarafından filme alındı.) Sabahat Filmer; senaryo ekiplerinde ve prodüksiyonda çalıştı, yönetmen yardımcılığı yaptı, İzmir’de eşiyle birlikte açtıkları açık hava sinema salonlarında yöneticilik yaptı, gösterecekleri filmleri bulma görevini de kendisi üstlendi. Üstelik o dönemde nitrat gibi fazla yanıcı bir madde içeren film şeritlerinin gemiye alınması riskliydi fakat Sabahat Filmer cesurdu ve kendisini sinemacılığa adamıştı. Özel bir şekilde korunan bavulla filmleri kendisi getirdi. En büyük başarısı ise İzmir’deki film gösterimlerinden birinde kadınlarla erkekler arasındaki perdenin kaldırıldığı ilk gösterimi düzenlemesiydi. Sinema salonlarına kadın erkek eşitliğini getiren isimlerden oldu. Sabahat Filmer’in emekleri Türkiye’de sinemanın gelişimine önemli katkılar sağladı. 

( Bu yazıda, Evrensel Gazetesi, 5 Harfliler sitesi, Kadıköy Ansiklopedisi isimli sayfa, Türk Sinema Araştırmaları sitesi arşivlerinden faydalanılmıştır.)


ARŞİV