Filmin Adı Ne?

Kadıköy sokaklarında, sıfır bütçeyle filmler çeken, bu filmlerin reklamını yine sokaklarda, duvarlara yazarak yapan genç sinemacı Timo Roy: ‘’Modern sinemaya karşıyım. Sanata kriter koyulamaz. Ben işin yeraltı tarafında kalmayı tercih ediyorum.’

08 Aralık 2016 - 13:45

Çoğunuz görmüşsünüzdür Kadıköy sokaklarındaki o yazıları; ‘Filmi Adı Ne?’

Bu cümle aslında -ironik bir şekilde- bir film ismi. Kadıköylü genç yönetmen Timo Roy’un ilk uzun metrajlı filminin adı. ‘’Bu filmi sokakta yaptım,  reklamını da sokaklara yaydım’’ diyen alaylı bağımsız sinemacı Roy, harbi diliyle kendini ve sinemasını anlattı.

Filmlerine geçmeden önce seni tanıyalım.

Kadıköy’de doğdum, büyüdüm, burayı benimsedim. 29 yaşımdayım. Meslek lisesinden sonra okumadım. Okulu hiç sevmedim, uzattım. Lise 1’deyken askerlik kağıdı gelmişti, siz düşünün yani o kadar (gülüyor)

Sonra sinema eğitimi filan da mı almadın?

Hayır, gerek görmedim. Çünkü film yapmanın, okulda sinema tarihi okumakla ilgisi yok k! Aldım kitapları evde okudum. Pek çok şeyi, bir sinema-tv mezunu kadar iyi biliyorum. Ama bunlar hep teori, pratik önemli.

Neden film yapıyorsun?

İzlemeyi, çekmeyi, kurgulamayı seviyorum.  Normal bir işte çalışınca hiçbir şey üretmeden sadece para alıyorsun, kendine bir şey katmıyorsun. Sigortalı bir iş, evlilik, çocuk... Aile ve toplum senden bunu bekliyor. Bana gelmez bu! Kimse sormuyor ‘senin hayalin ne’ diye.

Eğitimin yok, bütçen de. Peki nasıl çektin ‘Filmin Adı ne?’ filmini?

Param yok ama özgürüm. Bu benim filmimse istediğim gibi çekerim. Sponsorluk için başvurdum birkaç yere ama olmadı. Önce ben de senaryoyu rafa kaldırdım. Sonra kafam bir attı; parasız da olsa çekeceğim ben bu filmi dedim ve çektim. Al kameranı çık çek. Kimse sana engel değil ki. Sonra otur kurgula. Millet bu film olaylarını fazla büyütüyor gözünde. 

Filme isim mi bulamadın yoksa sadece dikkat çekmek mi amacın?

Film, ilk yazdığım senaryodan çok uzaklaştı, aynısını çekmedim, çekemdim. Çünkü çekim sürecinde söz veren pek çok kişi (oyuncu, teknik ekip) film bırakıp gitti. Sözlerinde  durmadılar yani. Filmde de biraz bunu anlatıyorum zaten. Mesela çekime gelmeyen oyuncunun sahnesini iptal etmek yerine o sahneyi çekip, onun gelmediğini filan anlatıyorum. Böyle böyle yaptım filmi. İsim konusu da şöyle; filmin sonunda belirsizlik var.  O nedenle isim koymadık, daha doğrusu böyle bir isim seçtim.

Seyirciyle nasıl buluştu?

İstanbul (Kadıköy/Karga’da),  İzmir, Eskişehir gibi kentler ücretsiz gösterimle yaptık. DVD’leri ücretsiz dağıttık. Şuan Youtube’da da izlenebiliyor.

Kendin pek para harcamandan yaptığı filmi, seyirciye de bedava sunuyorsun.

Aynen. Bu işin parayla ilgisi yok bence. İnsanların onu anlaması gerek. Üşengeç toplumuz, sürekli bahane üretiyoruz. Kalk yap! Ben beş parasız film yaptım, olabiliyor yani. Bunu göstermek istedim. Derdim para kazanmak değil sevdiğim işi yapıyorum. Parayı başka yerden de kazanırım.

Filmi festivallere gönderdin mi?

Festival muhabbetine uyuz oluyorum. Gönderdim ama ‘Kriterlerimize uygun değil’ diye yanıt geldi.Hangi kriterler yahu? Sanatın kriteri mi olur? Filmler hakkında ahkam kesen jüri üyeleri de hep akademisyen. Bu işin tarihini okumuşlar ama hiçbir şey üretmemişler.

Bir de,  +90 İstanbul adında bir belgeselin var.

Adaletin doğru işlediği, Kadın ve trans cinayetlerinin olmadığı, çocuk tecavüzcülerini içinde barındırmayan, bombaların patlamadığı, faşizmin hiç olmadığı ve Özgürlüğün kısıtlanmadığını anlatan bir belgesel. Bu belgeselde Tarihi Yarımada gibi turistik yerler yok, istenilmeyen ve sevilmeyen yönleri var.

İlk filmde daha bireysel bir konuyu anlatırken, bu belgesel ile toplumsal konulara da değiniyorsun.

Sokak zenginle fakir aynı hizaya getirir. Yaptığım işler de buna yönelik. Alışılagelmiş iler yapmak istemiyorum. Aynı kişilerle aynı ringte dönüp durmak yerine, ringin dışında hareket etmeye gayret ediyorum. Ki benim gibi düşünen insanlar da var. Ben benzer kafada olan bu insanlara bir şeyler anlatmak istiyorum. Zaten diğer tarafa anlatamazsın ki. Biz toplumun yüzde 20’siyiz, biliyorsun. Benim gibi kişiler artmalı, çoğalmamız gerek.  Gerilla yönetmenler artsın. Herkes Nuri Bilge, Zeki Demirkubuz gibi fotoğraf karesi gibi, sessiz festival filmleri yapmasın.  Sanat eğlenceli, aykırı olmalı, rahatsız edici ve yeraltında olmalı.

Bu belgeseli de diğeri gibi internete koydun değil mi? Endişe ettin mi hiç?

Evet. Aslında en başta biraz endişeliydim. Hükümeti, imam hatipleri, kadın cinayetlerini… Pek çok şeyi eleştiriyorum çünkü. Başıma bir şey gelir diye düşündüm. Sonra ‘Koy gitsin ne olursa olsun’ dedim kendi kendime.

Belgeselde ekstra bir söz yok ki aslında. ‘Siz bu’sunuz, bunları yapıyorsunuz’ diye ayna tutuyorum. Ben bağımsız bir bireyim. Kimse bana ne yapacağımı söyleyemez, kendi bildiğimi yapıyorum. Saygılı biriyim. Çevremi temiz tutarım. Hayvanlara iyi davranırım, insanlara da. Banka soymam, kimseyi taciz etmem. Ben böyle bir insan iken, onları eleştirdiğim diye beni alırlarsa, demek ki onların bir sorunu var…

Foto altı: Timo Roy ile sinema salonu Rexx’in duvarındaki yazılamasının önünde

Etiketler; filminadine

ARŞİV