Filmlerin dilinden Haydarpaşa

Şükran Kondur, uzun bir araştırma yaparak Yeşilçam’da Haydarpaşa Garı’nın yeri ve önemi üzerine belgesel bir film yaptı. “Anadolu’dan İstanbul’a Açılan Gizemli Kapı: Yeşilçam’da Haydarpaşa Garı” adlı film 1930-2010 yılları arasındaki dönemi ele alıyor

18 Mayıs 2017 - 13:08

Uzun yıllar sonra üniversitede okumaya karar veren ve sinema televizyon bölümünde eğitim gören Şükran Kondur, bir ders için başladığı projeyi filme dönüştürdü. Yeşilçam’da Haydarpaşa Garı görüntülerini tespit edip derleyen Şükran Kondur, İstanbul’a gelen kahramanları taşıyan trenin Haydarpaşa Garı’na giriş görüntüsü ve kahramanların garın kapısından çıktıktan sonra ilk defa karşılaştıklarında verdikleri tepkileri bizlere gösteriyor. Şükran Kondur’un “Anadolu’dan İstanbul’a Açılan Gizemli Kapı: Yeşilçam’da Haydarpaşa Garı” ismini verdiği film 17 Mayıs Çarşamba günü Tasarım Atölyesi Kadıköy’de izleyicilerle buluştu. Kondur ile filmin yapılış öyküsünü ve Haydarpaşa Garı’nın sinemada bir mekân olarak nasıl tasarlandığını konuştuk.

Haydarpaşa ile ilgili bir proje yapma fikri nasıl oluştu?

Küçük ya da büyük her tren istasyonun bir filme konu olacak kadar büyük hikâyelere sahip olduğu hissine kapıldım. Modern sanat tarihi incelendiğinde sinema, hikâye, roman gibi insan hikâyelerine ihtiyaç duyan bu alanlarda trenler ve tren istasyonları bir mekân olarak bolca kullanılmış. Türk sinemasında da trenler ve istasyonları gerek kavuşma ve ayrılma veya bir drama öğesi olarak bolca kullanıldığını fark ettiğimde bu görseller üzerine geniş bir araştırma yapmanın zevkli ve güzel olacağını düşündüm. Bu fikrimi Türk Sinemasında mekân olarak en fazla kullanılan İstanbul ile daraltıp İstanbul’un iki yakasında mevcut olan iki garla sınırlandırmayı uygun buldum. Bir cazibeye sahip bu büyülü şehrin iki yakasında bulunan iki garın (Haydarpaşa ve Sirkeci) kapı metaforu kullanılarak giriş ve çıkış olarak bir kolaj film yapmanın eğlenceli olacağını ve İstanbul özelinde garlarla mekan vurgusunu yapmak istedim.

AYRILIKLARIN VE KAVUŞMALARIN MEKÂNI

Filmde uzun bir zaman diliminde Haydarpaşa’da geçen filmleri konu ediniyorsunuz, size göre bu mekân neden çok fazla kullanılmış?

Mekân bir film estetiği açısından çok fazla değere sahip. Film taraması sırasında öncelikle yüzlerce İstanbul’a geliş hikâyesiyle karşılaştım. Bu hikâyelerin bir kısmında sadece tren kullanılmış ve önemli bir kısmında uçak, otobüs, özel araba veya otostop yapılarak gelinmiş. Haydarpaşa’yı bunlardan ayıran şey mekânın estetik yapısı ve çıkışta İstanbul’u kahramanın ayakları altına sermesi. Haydarpaşa Garı’nın 1940’tan başlayıp,  yakın tarihe kadar Türk Sinemasında kullanılmasının en önemli iki sebebi; birincisi mekânın kendi görsel estetiği. İkincisi film öyküsünün dramatik yapısına uygun oluşu: Ayrılma, kavuşma, hayal edilen ülkeye ayak basma, gizemli dünyanın kapılarını açma gibi güçlü dramatik öğeler barındırması.

Sinema tarihi açısından sembolik bir mekan demek mümkün mü Haydarpaşa için?

Elbette, Türk Sineması için gerçekten sembolik bir mekân.  Haydarpaşa her filmde o senaryonun bir parçası olarak filmde rol almış. Bir kısım filmde ayrılma kavuşamamanın sembolü halinde karşımıza çıkıyor. Başka bir filmde yeni bir umudun sembolü veya çaresizliğin sembolü haline dönüşüyor. Diğerinde büyük şehre umutla gelen birinin son noktası ve terk edişinin sembolü haline dönüşüyor. Orada başlayan umut orada son bulabiliyor. Başka bir mekânın filmlerde bu kadar kullanılması var mı bilmiyorum ancak Haydarpaşa Garı sadece herhangi güzel ve ilgi çekici bir mekan değil, her filmde, filmin anlatmaya çalıştığı temanın bir taşıyıcısı olarak karşımıza çıkıyor.

“DEĞİŞİMİ GÖRMEK MÜMKÜN”

Filmlerin kronolojisine bakarsak belki Haydarpaşa Garı'nın değişimini de görebiliriz. Sizin böyle bir izleniminiz oldu mu?

Çok fazla, hatta mekanın değişimi, yolcuların sosyal konumları üzerine geniş sosyolojik bir araştırma yapılabileceği fikri bile oluştu. Çünkü Haydarpaşa’nın mekân olarak kullanımı ilk 1940’ta olmuş ve en son benim bulabildiğim film 2005 yılına ait. Bu 65 yıllık zamanda trenler değişiyor, iç ve dış mekanlarda değişimler oluyor. 2000’den sonraki filmlerde dışarıya bir renkli lokomotif konmuş. İlk filmlerde çıkışta hemen vapura binilirken, daha sonra merdivenlerden sonrasına peyzaj yapılmış. Bu filmler takip edildiğinde Haydarpaşa’nın mekânsal tarihi de çok kolaylıkla ortaya çıkacaktır.

Anadolu'dan İstanbul'a açılan kapı diyorsunuz. Bu kapı sizin için ne ifade ediyor?

Kapı metaforunu büyülü şehir İstanbul için kullanmak istedim çünkü Haydarpaşa Garı’nın kullanıldığı nerdeyse bütün filmlerde Anadolu’dan İstanbul’a herhangi bir umutla gelen sıradan insanların hikâyeleri vardı. Bazı genç erkekler daha fazla para kazanmak, İstanbul’un büyülü dünyasında kaybolmak için geliyorlardı. Bir kısmı yaşadığı yerde kaybettiği umudunu bu büyülü şehirde bulmak için ailesiyle gelmişti. Bazıları hastalarını tedavi ettirmek için geliyorlardı.

67 FİLMDE HAYDARPAŞA

 “1930-2010 yılları arasında 67 filmde Haydarpaşa Garı görüntüsü tespit ettim. Bundan sonrası ise bu görüntülerden nasıl faydalanacağım sorusuydu. Filmlerdeki sahnelerin ortak özelliği İstanbul’a gelen kahramanları taşıyan trenin Haydarpaşa Garı’na giriş görüntüsü ve kahramanların garın kapısından çıktıktan sonra ilk defa karşılaştıkları bu yeni dünyaya verdikleri tepkilerinden oluşuyor. Bu tepkiler heyecan, şaşkınlık, korku, telaş gibi duygulardan oluşuyor. Sinemamızda özellikle göç olgusu olmak üzere pek çok hikâyeye tanıklık eden Kadıköy’ün bu eşsiz yapısına, onun sinemadaki yerine bir saygı duruşudur bu proje.”


ARŞİV