Fotoğraflarla İstanbul’u büküyor

Çektiği fotoğraflarla yer çekimine meydan okuyan fotoğrafçı Aydın Büyüktaş, gerçekliğe yeni bir boyut kazandırıyor

08 Şubat 2018 - 10:54

İstanbul’da ve yurtdışında çektiği fotoğraflarla şehirleri geometrik şekillerle yeniden kurgulayan fotoğrafçı Aydın Büyüktaş, her gün gördüğümüz mekanlara sonsuzluk hissi veriyor. Bilimkurgu romanlarından ilham aldığını söyleyen Büyüktaş’ın eserleri arasında Kadıköy’den de fotoğraflar var. Şehirleri, mekanları ve yapıları eğerek, bükerek yeniden tasarlayan Büyüktaş ile çalışmalarını nasıl oluşturduğunu konuştuk.

Fotoğraf serüveniniz nasıl başladı?

1972 yılında Ankara’da doğdum. Çocukluğum Ankara'da geçti ancak ilkokula başlarken Alanya'ya taşındık. Üniversite yıllarım tekrar Ankara'da geçti. Bilkent Üniversitesi Turizm İşletmeciliği bölümünü hayallerimde yer tutmadığı için bıraktım.

 2000 yılında çocukluk hayalim olan grafik, sinema, animasyon, gibi güzel sanatlar konusunda çalışmalar yapmak için İstanbul'a taşındım.

İstanbul’da yeni bir dönem başladı tabii sizin için.

2005 yılından itibaren Sinefekt ve Makinefx gibi alanında lider post production ajanslarında çalışıp, 2008 de radikal bir şekilde verimsiz olduğunu düşündüğüm sektörde çalışmayı bıraktım. Ürettiğim karakter dünya çapında ünlenince eş zamanlı fotoğraf alanında kendimi geliştirmeye başladım. 2012 yılında bu sefer fotoğraf alanında tekrar akademik eğitim almaya karar verip Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fotoğraf Bölümüne girdim.

“BİLİMKURGU ROMANLARINDAN ETKİLENDİM”

Grafik ve tasarım alanındaki yeteneklerinizi fotoğrafla birleştiriyorsunuz. Ortaya çıkan eserler de heyecan verici. İstanbul’u eğip bükme fikri nasıl oluştu?

 2003-2004 yıllarında görsel effect ve animasyonla ilgilenmeye başladığımda, çocukluğumdan itibaren rüyalarımda gördüğüm ve düşündüğüm gerçek üstü mekanları gerçekleştirebileceğim fikri yavaş  yavaş kafamda oluşmaya başlamıştı. Çocukluğum ve ergenliğim boyunca, Isaac Asimov ve H.G. Wells gibi bilim kurgu yazarlarının bilim kurgu serilerini ve Bilim ve Teknik dergilerini okumakla geçti. Bu kitaplar; solucan delikleri, karadelikler, paralel evrenler, kütle çekimi, uzayın ve zamanın bükülmesi gibi konuları sorgulamamı sağladı.2006 yılıydı galiba, Michio Kaku’nun “Hyperspace” kitabını okurken Kaku, kitapta dördüncü boyuttan bahsederken Edwin Abbot ‘ın “Flatland: A Romance of Many Dimensions” kitabından örnekler kullanıyordu. 1884’de yazılmış kitabın, boyutları birbirine bağlama şekli ve boyutlar arası geçişin algılanmasındaki zorlukları basit örneklerle anlatması beni çok etkiledi. Kitabın, boyutlar arası geçiş ve ikinci boyutta üçüncü boyutu anlatma çabasıyla benim üçüncü boyutu sorgulamam örtüşmüştü.

İstanbul  fotoğraflarınızı oluşturduğunuz projenin adı “Flatland.” Bu projeden bahseder misiniz?

“Flatland” kitabının kahramanı “kare”yi üç boyutlu uzaydan gelen “küre”, üçüncü boyutu algılaması için yükseltirken, yaşadığı iki boyutlu mekanı üç boyutlu uzaydan ilk defa görüyordu. Fotoğrafta uzayı bükme fikri  ve İstanbul’a bu mantıkla bakabilirim düşüncesi o anda birleşti. Projemle bu kadar örtüşen kitabın ismi ironik olarak çalışmalara çok uygundu.

“RÜYALARIMIN GEÇTİĞİ MEKANLAR”

Yaşadığınız mekanla ve İstanbul’la nasıl bir ilişkiniz var.  Proje nasıl hislerle çıktı ortaya?

Uzun zamandır İstanbul’da yaşıyorum. Aslında bu serideki amacım yaşadığım kent ile alakalı bir duyarlılıktan öte rüyalarımın geçtiği mekanlarla  ve yaratmak istediğim doku ve perspektif  algısıyla alakalı.

Birçok kişi bu fotoğrafların nasıl oluşturulduğunu merak ediyor. Drone kullanımına da başka bir boyut getirmişsiniz. Hangi aşamalardan geçti bu fotoğraflar?

 Fotoğrafların çekim aşamasına geçmeden iki ay kadar planlama aşaması ile uğraştım. 3D de şehirler oluşturdum. Sanal fotoğraf makinelerini yerleştirerek binlerce kare render aldım. Fotoğrafların çekileceği noktalar, istediğim eğim ve birleştireceğim noktaların hepsi  fotoğrafı çekmeden önce en ince detayına kadar planlanmış oldu. Bu sayede çekimde her şey çözülmüş oluyor ve manipülasyon ihtiyacı kalmıyor. 


ARŞİV