Galeri Diani'de İtalya rüzgârı

İtalyan kökenli ninesinin yıllarca yaşadığı evi geri alıp adını verdiği bir galari açan Telga Südor Mendi, İtalyan ressam Francesco Borzani’yi ve eserlerini ağırlıyor.

18 Aralık 2013 - 10:59
 
Semra ÇELEBİ
 
Ressam Telga Südor Mendi, yıllar sonra bir hayalini gerçekleştirdi. Yüz yıla yakın bir süre önce babasının büyükbabasıyla anneannesinin ilk kez karşılaşıp âşık oldukları sokakta bir ev alıp mutlu günler geçirmiş ninesinin elden çıkmış evini geri aldı. İtalyan kökenli ve sanatçılarla dolu bir aileden gelen ninesinin bu evi, yine birçok İtalyan, Rum, Ermeni velhasıl gayrımüslim ve farklı milliyetlerden insanların bir arada yaşadığı Yeldeğirmeni mahallesinde bulunuyor. Mahallenin en sevilen sokaklarından Uzun Hafız Sokak’ta olan bu evi yeniden aileye kazandıran Telga Südor Mendi, burayı bir galeriye dönüştürerek ninesinin adını verdi. Galeri Diani geçen Şubat ayında, Yeldeğirmeni’nde sayısı hızla artan galerilerin arasına katıldı.
Sanat yaşamına bale ile adım atan daha sonra resim, yerleştirme ve sahne tasarımı çalışmalarıyla devam eden Telga Südor Mendi, aileden gelen sanat geleneğini, galerisinde sürdürüyor. Bu nedenle babasının anneannesinin soyadı olan Diani’yi yaşatmak ne kadar önemliyse, ressam anne ve babası Gülseren Südor ile Teoman Südor’un isimlerini yaşatmak da o kadar değerli. Yani Galeri Diani’nin sanatsal sorumluluğu çok büyük…
Daha önce usta ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun eşi Eren Eyüboğlu’nun eserlerine yer veren Galeri Diani, bu sefer İtalyan ressam Francesco Borzani’yi ve eserlerini ağırlıyor. İstanbul’daki ilk kişisel sergisini Kadıköy’deki Galeri Diani’de açan Borzani’nin “Ay Masalları” adlı sergisi, 4 Ocak 2014 tarihine kadar Uzunhafız Sok. No: 96’daki 1906 yapımı binadaki galeride görülebilir.
14 Aralık Cumartesi günü açılan sergi öncesi Galeri Diani’nin sahibi Telga Südor Mendi ve İtalyan ressam Francesco Borzani’yle galeride buluştuk, Gazete Kadıköy okurları için bir söyleşi yaptık. 
 
-Francesco Borzani, Avrupa’da bilinen önemli ressamlardan ama İstanbul’daki ilk kişisel sergisini Galeri Diani’de açıyor. Kendisiyle nasıl iletişime geçtiniz?
-Telga Südor: Francesco’yu işlerinden biliyordum ancak yüz yüze karşılaşmamız bu yaz oldu. Türkiye’de bir sempozyuma katılmıştı ve biz orada beraber çalıştık. O sırada galeride bir sergi açması için ikna etmeye çalıştım. Ayrıca Yeldeğirmeni ve civarının hikâyesini kendisine anlattım. Burada çok İtalyan olduğunu, İtalyan apartmanlarını, ninemin İtalyan olduğunu ve bu sokakta yaşadığını anlattım. Bu onu çok etkiledi ve geçmişte bir İtalyan’a ait olan bu binada sergi açma fikri heyecanlandırdı.
 
-Siz neler hissettiniz Yeldeğirmeni’ne gelince? İtalya’da nereye benzettiniz bu mahalleyi?
-Francesco Borzani: Her şeyden önce çok etkiledi beni. İstanbul’da İtalyan kolonisi olduğunu biliyordum ama daha çok Galata bölgesinde sanıyordum ve hep o tarafa gidiyordum. Şimdi bu tarafta olmak bu tarafta da bu kültürün izlerini görmek beni çok etkiledi. Kalbime dokundu. Bu iki kültürün bir arada yaşamayı sürdürmesinden çok etkilendim.
Bu sokakta birçok kahvehane var. Bunlar daha çok Güney İtalya’yı anımsattı bana. Özellikle erkeklerin bir araya toplandığı bu tür kıraathaneler Sicilya bölgesinde çok yaygın. İtalya’nın birçok bölgesinde mahalle kültürü yok olmaya başladı, bildiğim kadarıyla İstanbul’da da öyle ama Yeldeğirmeni’nde bu özellik devam ediyor. Dün akşam biraz sokaklarında gezindik. Herkes sokaklarda, birbirini tanıyor, selam veriyor, sohbet ediyor. Bunların yaşaması çok güzel.
 
-İstanbul’da hatta Türkiye’de ilk kişisel serginizi Yeldeğirmeni’nde açtınız. Genelde bunun için önce Taksim ya da Galata civarındaki galeriler tercih edilir…
-Telga Südor: İsterseniz bu soruyu ben cevaplayabilirim çünkü kendisiyle bunu daha dün akşam konuştuk. Aslında ilk sergisini burada açmak onu çok heyecanlandırdı. O zaten karşıdaki galerileri biliyor, yazın geldiğinde beraber tüm galerileri gezdik. Ancak Francesco, gelişmekte olan yerleri daha çok seviyor. Daha önce belli bir kültürün, sanatın terk ettiği ve yeniden yüzünü sanata dönen bir yer burası. Benim babamla annem de burada yaşamış. Sanatçılar tarafından tekrardan sahiplenilmesi onu çok daha fazla etkiledi. Çok önemli galerilerden teklifler de geldi ama kabul etmedi. O bu tür bir yapılanmayı bir yeniliği daha çok seviyor.
 
-Sanata bakış açınızı, resim anlayışınızı anlatır mısınız biraz? Eserlerinizde ay ve tekneleri görüyorum…
-Francesco Borzani: Benim için sanat yaşamaktır bunu ilk başta söyleyeyim. Benim için en önemli şey o yani, yaşadığımı sanatla hissediyorum. Resimlerime gelince, “Ay” esasında insan yaşamında çok etkili bir şeydir. Ay, insan yaşamını kurallara sokan, esasında kuralları belirleyen unsurlardan biridir. Sadece insanları değil, yeryüzündeki bütün canlıları belli bir kurala disipline sokan bir şeydir. Biz esasında aya göre yaşıyoruz. Mesela bazı ölümler bazı doğumlar özellikle ayın değişkenlikleri sırasında olur, denizdeki med cezir aya göre olur. Yani ay esasında dünyayı insanların yaşamını canlıların yaşamını son derce etkiliyor.
İtalya’nın birçok yerinde bağ bozumu yapılırken muhakkak dolunay beklenir. İtalyan efsanelerinde de çok önemlidir. Roma uygarlığında da her şeyi aya ve güneşe göre yapılandırmışlar.
 
-Peki ya yelkenler, tekneler?
Çok basit bir nedeni var. Denizde yelkenle giderken zaman sınırı hissetmiyorsunuz, kendinizi özgür hissediyorsunuz. Ben de yelkeni belleği boşaltmak, belleğin özgürlüğü olarak kullanıyorum. Deniz benim için özgürlüğün sembolü, denizi kontrol eden de ay.
 
-Bundan sonra Türkiye’de açacağınız sergiler de yine buralarda, Kadıköy’de mi olacak?
Öyle umuyorum. Artık küratörümüz Telga. O nereyi gösterirse orada açarız (gülüyor).
  
“GENÇLER GÖRÜŞLERİNİ AÇIKLADI DEVLET SAVAŞTI”
 
-Gezi direnişinden sonra Yeldeğirmeni’nde de bir dayanışma örgütlendi. Hatta Türkiye’nin ilk işgal evi bu galeriye çok yakın bir yerde bulunuyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Francesco Borzani: Gençlerin düşüncelerini açıklamaları kadar doğal bir şey yok. Her şeyden önce son derece kültürlü ve düzgün bir şekilde açıkladılar fikirlerini ve isyan etmediler. Ancak devlet böyle davranmadı, savaşır gibi karşı çıktı. Hâlbuki gençlere, düşüncelerine yer ayırmak bir devletin görevidir. Hele kültür ve sanatla karşı çıkmaları onların bu ülkeye ne kadar güzel şeyler verebileceklerinin en büyük göstergesidir. Bir ülkenin büyümesini, ilerlemesini sanat ve kültür tetikler. Bu gençlerin de böyle kültürlü gençler olduğunu İtalyan televizyonlarından ve sizlerden duydum. İşgal Evi de bunun bir parçası ve elbette olumlu bakıyorum. Her ne kadar devlet bir güçle karşılarına geldiyse de onlar düşüncelerini sanatla, forumlarla sempozyumlarla ifade etmekten geri durmuyorlar. Devletin yaptığı orantısız güce karşı orantısız güç kullanmayıp kendi yollarında ilerliyorlar. Bu çok pozitif bir şey. Umarım büyüklerine bir şey öğretebilirler.

ARŞİV