Ladies On Records projesiyle tanınan Polonyalı antropolog ve müzik araştırmacısı Kornelia Binicewicz, Türkiye’den Almanya’ya göç eden kadınlarla gurbet, hasret, göç ve müzik üzerine röportajlar yaptı. Kadınların kişisel hikayelerine odaklanan Binicewicz aynı zamanda Almanya’ya göçen farklı kuşaklardan kadınların özlemlerini şarkılarla anlatmalarını istedi.
Köln’de yaşayan illüstrasyon sanatçısı Gizem Winter da göçün bireysel ve müşterek deneyimlerinden ortaya çıkan hikayeleri resimledi ve böylece “Gurbette Hasret” projesi oluştu. Gurbette Hasret sergisi 17 Aralık Cuma günü Rasimpaşa Mahallesi’ndeki bağımsız sergileme alanı KOLİ Art Space’de açıldı. Goethe Enstitüsü İstanbul ve Tarabya Cultural Academy ile birlikte Türkiye’den Almanya’ya işçi göçünün 60. yılı anısına düzenlenen sergide hem çizimleri görmek hem de göçmen kadınların seçtiği şarkıları dinlemek mümkün.
HASRET, ÖZLEM VE MÜCADELE
Gurbette Hasret projesini ve sergiyi Kornelia Binicewicz ve Gizem Winter ile konuştuk. “Türkiye ile Almanya arasındaki bağın, müzik araştırmalarımda her zaman yeri vardı.” diyen Binicewicz projenin nasıl oluştuğunu şöyle anlattı: “İstanbul'daki Goethe Enstitüsü, Türk Alman göç anlaşmasının 60. yıl dönümü anısına bir projenin küratörlüğünü yapmamı istediğinde, göçün ve Türk kadınların hikayesini müzikle anlatmak istediğime karar verdim. Almanya'ya göç eden Türk kadınların duygusal hayatlarını ve müziğin onlara, yeni bir gerçekliğin içinde kendilerini bulma konusunda nasıl yardımcı olduğunu anlamak istedim.”
Kornelia Binicewicz
Türklerin Almanya'ya yönelik iş göçünün genellikle erkeklerin hikayesi olarak anlatıldığını ama 1961'den beri göç edenlerin yüzde 30'unu kadınların oluşturduğunu söyleyen Binicewicz, kadınlarla yaptığı görüşmeleri şöyle anlattı: “Projede antropolojik yaklaşımımı müzik araştırmalarıyla birleştirdim ve kadınların hikayelerini anlatmalarını istedim. Almanya'ya gittim ve üç kuşaktan göçmen kadınlarla röportajlar yaptım. Gözlerinin önünde yaşanan hasret, özlem, güçlenme, mücadele ve ihtimallerle ilgili hikayelerini paylaştılar. Onlara zorlu zamanları aşmalarına yardımcı olan müzikler hakkında da sorular sordum. Tüm görüşmeler çok ilginçti; samimi ve duygusal anlamda yoğundu. Kadınlar kişisel anılarını anlatarak hayatlarının önemli anlarından söz ettiler - yeni bir ülkeye seyahat, düğünler, tecrit ve yalnızlık zamanları, iş yerindeki mücadeleler, çocuklarla ayrılık, Almanya'ya ve aynı zamanda Türkiye'ye uyum sağlayamama… Bunun yanında, mutlu anlarını da bizimle paylaştılar; her yıl Türkiye'ye yaptıkları tatil gezilerini, yeni profesyonel yollarını kurduklarını, bağımsız ve güçlü hale gelişlerini anlattılar.”
KUM GİBİ, İNCE BİR KAR YAĞAR…
Müziğin kadınların zor zamanlarda hayatta kalmaları için büyük bir yardımda bulunduğunu ifade eden Binicewicz, “Almanya'da yaşasalar bile Türk kültürünü, ailelerini ve doğayı özlüyorlardı. Müzik onları rahatlatmak, yaralarını iyileştirmek, bir topluluğun parçası olduğunu hissetmek için bir araçtı. Geldikleri bölgeye ait olan Ferdi Tayfur’un ‘Emmioğlu’ şarkısını ya da onları güçlendiren Ahmet Kaya'nın ‘Kum Gibi’sini, Selda Bağcan’ın ‘İnce İnce Bir Kar Yağar’ını, duygularını evrensel bir düzeye taşıyan Ferdi Tayfur’un ‘Ben de Özledim’ini, Yüksel Özkasap’ın ‘Almanya’da Ölenler’i veya Orhan Gencebay’ın ‘Kaderimin Oyunu’nu dinlemeyi seviyorlardı.” dedi.
“Müziğin insanların kendilerini tanımlamalarına yardımcı olduğunu düşünüyorum.” diyen Binicewicz, “İçinde büyüdüğünüz dünyayı özlemeyi anlatan bir şarkıyla, hasretin acısı daha kolay atlatılıyor. Yabancı bir ülkeye gitmemiş olsanız bile bunu hissedebilirsiniz. Bu, insanları yalnızlıklarında bir araya getiren ortak bir deneyimdir. Gurbette Hasret, özlem veya hasretin özel ve samimi bir deneyim olmasına rağmen aynı zamanda bir umut ışığı olduğunu gösteriyor- yeni bir boyutta değişme ve hayatta kalma motivasyonu.” diye konuştu.
Gizem Winter
“MÜZİĞİN ETKİLİ BİR GÜCÜ VAR”
10 yıldır Almanya’da yaşayan Gizem Winter ise doğduğu topraklardan uzak olmasının projeye daha duygusal bakmasına sebep olduğunu söyledi. “Her ne kadar misafir işçi diasporasına ya da takip eden jenerasyonlara dahil olmasam da hissedilenler bence birbirine epey yakın duygular.” diyen Winter şöyle devam etti: “Kornelia bana kadınların hikayelerine yoğunlaşmak istediğini söylediğinde proje beni daha da heyecanlandırdı, çünkü genel fikir gerçekten de misafir işçilerin genelde erkekler olduğu ve kadınların bu hikayedeki yerinin genelde partnerlerini takip ettiği yönünde. Benim bildiğim hikâye de bundan çok farklı değildi. Kadınların sesine, hikayelerine önem ve öncelik veren projelerde yer almak benim için ayrıca değerli.”
Çizimleri için Kornelia Binicewicz’ın derlediği arşivden ve Ergun Çağatay’ın fotoğraflarından faydalandığını söyleyen Winter, “Fotoğrafları incelerken hemen hepsinde gördüğümüz benzer detaylar (Ceylan ya da İstanbul desenli duvar halısı, danteller, evlerin yerleştirme şekilleri, duvar takvimleri, duvar kağıtları vb.) illüstrasyonların karakterler dışındaki tamamlayıcı unsurlarını oluşturdu. Müziğin duyguları ifade etmek ve paylaşmakla ilgili çok etkili bir gücü var. Yaşanan hissin kolektif bir boyutu olduğunu göstermeyi bence her zaman amaçlamıyor ama bunu hissetmeyi sağlayabiliyor.” dedi.
Sergiyi 31 Aralık’a kadar görmek mümkün.