Gönüllerdeki Osman Hamdi...

‘Gönlümdeki Osman Hamdi Bey’ oyunu; müzeci, ressam, arkeolog Osman Hamdi'nin ‘insan’ yönüne dokunuyor...

02 Şubat 2012 - 12:57
 
Gökçe UYGUN
Bugüne değin Gazete Kadıköy'de O'nunla ilgili çok haber yaptık. Ressamlığından, müzeciliğinden, arkeologluğundan bahsettik. Hatta O'nun Kadıköy'ün ilk şehremini olduğunu da yine ilk kez bu sayfalardan duyurduk. Evet, Osman Hamdi Bey'den bahsediyoruz. Elbette ki Osman Hamdi bey tüm bu dahiyane denebilecek özelliklerinin yanı ıra hepimiz gibi bir insandı... Hayalleri, özlemleri, istekleri, aşkları vardı... İşte İBB Şehir Tiyatroları’nın “Gönlümdeki Osman Hamdi Bey”oyunu tam da bunu anlatıyor. Geçtiğimiz günlerde Kadıköy Haldun Taner Sahnesi'nde yapılan galasına katıldığımız oyunda sanatçı Osman Hamdi Bey’in hayatından kesitler sunuluyor.
Gülsün Siren Kınal'ın yazdığı Engin Gürmen'in yönettiği oyunda, Osman Hamdi'nin hiç bilinmeyen yönlerini, sanatçı kişiliğini, aile yaşantısını, arkadaşlık ilişkilerini ve aşklarını anlatılıyor. Oyun, Osman Hamdi'ye aşık kuzeni Esma'nın gözünden, günlüklerinden aktarılıyor. Osman Hamdi Bey'in Paris'e gidişi, ilk eşi Fransız Marie ile tanışması, çocuklarının doğması, daha sonra Bağdat'ta görevlendirilişi, adını Naile olarak değiştiren 2. eşi Marie ile yaşadıkları gibi aşamalarla ilerliyor. “Sanat uzun, hayat kısa” diyen Osman Hamdi'nin yaşamının son dönemecinde bile sanattan kopmadığı dikkat çeken oyun, sanatçının yaşamını yitirişi ile sonlanıyor. Biz izleyicilere kalan ise Osman Hamdi'nin öğüdü oluyor; “Bizler ölüyoruz, önemli olan geride bıraktıklarımızdır...”
 
HAYRAN OLDUĞUM OSMAN HAMDİ BEY...
Oyunun yazarı Gülsün Sirel Kınal, “Neden Osman Hamdi Bey'i yazdınız?” sorusuna kısaca şu yanıtı veriyor; “Kendisine duyduğum büyük hayranlık yüzünden...”
Kınal, Osman Hamdi'nin tabuları yıkan, çok yönlü bir sanat öncüsü olduğuna dikkat çekerek, “Ona olan hayranlığımın nedenlerini tiyatro seyircisiyle paylaşmak istiyordum. Nasıl başladığını, kişiliğini, düşlerini, başarılarını sahneye taşımaktı amacım” diyor. Osman Hamdi Bey'e hayran tek kişinin elbette ki sadece kendisi olmadığını vurgulayan Gülsün Sirel Kınal, “Osman Hamdi Bey, oyunumdaki kurgu karakter Esma'nın gönlünde yaşadığı gibi diğer bütün hayranlarının gönlünde, müzelerde, kitaplarda, dergilerde, sahnelerde yaşamaya devam edecektir. Sanatın sonsuzluğunda...” diye konuşuyor.
Oyunun yönetmeni Engin Gürmen de oyunun, yazarın kendi hayal gücü ile yarattığı bir dram olduğunun altını çizerek, “Osman Hamdi Bey, Cumhuriyet dönemi ressamlarını ve heykeltraşlarını görebilseydi, yetişmelerindeki payı onu çok mutlu ederdi diye düşünüyorum” ifadesini kullanıyor.
 

BAŞARILI OYUNCULAR YER ALIYOR

Dramaturgluğunu Özge Ökten’in, sahne tasarımını Nilgün Gürkan’ın, kostüm tasarımını Feyza Zeybek’in, müziğini Selim Can Yalçın ve Barış Manisa’nın, ışık tasarımını Kemal Yiğitcan’ın, efekt tasarımını Nesin Coşkuner’in yaptığı oyunda; Aslı Narcı, Ayşen Çetiner, Tolga Yeter, Engin Gürmen, Vildan Gürelman, Emre Narcı, Enes Mazak, Nurseli Tırışkan, Cem Uras, Ceysu Aygen, Murat Derya Kılıç, Yağız Pala rol alıyor.
Oyunu önümüzdeki aylarda İBB Şehir Tiyatroları sahnelerinde izleyebilirsiniz.

KADIKÖY ŞEHREMİNİ HAMDİ BEY

Osmanlı ve batı kültürleriyle eğitilerek yetişmiş bir teknik ve siyaset adamı olan Sadrazam İbrahim Ethem Paşa’nın en büyük oğlu olan Osman Hamdi Bey, 1842’de İstanbul'da dünyaya geldi.
İlkokul öğrenimini Beşiktaş'taki bir okulda yapan Osman Hamdi, 1856 yılında Maarif-i Adliye okuluna başladı. 1860 yılında hukuk öğrenimi için Paris'e gönderildi. Bu öğrenimi yanında, o devrin ünlü ressamlarının atölyelerinde çalışarak iyi bir resim eğitimi gördü. 1869 yılında ülkesine döndüğünde Bağdat İli Yabancı İşler Müdürlüğü görevini genç yaşında üstlendi.
1871'de İstanbul'a dönünce Saray Protokol Müdür Yardımcılığına getirildi.
Sultan Aziz dönemine rastlayan 1875'de, Kadıköy'de oturan Müze Müdürü Osman Hamdi Bey, Kadıköy’ün ilk Belediye Reisi oldu. Devletin üst kademelerinde çeşitli görevler yapan Osman Hamdi Bey, 1881 tarihinde de İmparatorluk Müzesi (Müze-i Hümayun) Müdürlüğüne atandı. Bu göreviyle kendi yaşamında olduğu gibi, Türk müzeciliğinde de yepyeni ve verimli bir dönem açılmış oldu.
1883'de Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisini (Güzel Sanatlar Okulu) kurarak bu okulun müdürlüğünü de üstlendi.
1884 yılında eski eserlerin yurt dışına çıkarılmalarını yasaklayan ve o gün için Türk müzeciliği ve eski eserlerin korunması bakımından büyük bir adım olan Asar-ı Atîka Nizamnamesi'ni çıkararak uygulamaya koydu.
Osman Hamdi Bey, Nemrud Dağı, Lagina Tapınağı ve Sayda'da kazılar yaptı. Sayda kazısında bulduğu ve arkeoloji dünyasının baş yapıtları kabul edilen, aralarında İskender Lahti'nin de bulunduğu lahitler ve diğer eserlerin sergilenmesi için, büyük bir ileri görüşlülükle ilk Türk müze binası olan bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin 1881 yılında temelini attı ve 1891’de hizmete açtı.
Müzecilik çalışmaları ile birlikte resim çalışmalarını da sürdüren Osman Hamdi Bey doğu anlayışı ile yaptığı figürlü kompozisyonları ile Türk resim sanatının başarılı bir temsilcisi oldu. Resimleri yerli ve yabancı birçok müze ve koleksiyonlarda yer alıyor.
Osman Hamdi Bey, 1910 yılında Kuruçeşme'deki yalısında hayata gözlerini kapamasının ardından kendi vasiyeti üzerine Eskihisar'daki evinin bahçesine gömüldü.

ARŞİV