2019 yılı tiyatro dünyasında büyük bir kayıpla başladı. Türk tiyatrosunun duayenlerinden Gülriz Sururi, 90 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Gülriz Sururi’nin ölüm haberini manevi kızı Zeynep Miraç Özkartal, 1 Ocak günü verdi. Özkartal, “Kendisi definden sonra duyurulmasını istedi. Bir süredir sindirim sisteminden rahatsızdı. Dün kaybettik. Bugün de defnettik. Vasiyeti gereği başka bilgi paylaşamıyoruz.” sözlerini paylaştı.
Gülriz Sururi bir röportajında şöyle demişti: “Cenneti de cehennemi de burada yaşadık. Engin’le bir daha kavuşacağımıza katiyen inanmıyorum. Belki bir testinin kulpunda. Toprak olarak yani.”
TİYATROYA SEVDALI BIR HAYAT
Gülriz Sururi, 24 Temmuz 1929’da İstanbul’da doğdu. Gulriz Sururi’nin babası Türkiye’de ilk operet kurucularından olan Lutfullah Sururi, annesi ise opera sanatçısı Suzan Lutfullah. Sanatçı bir aileden gelen ünlü tiyatrocu 13 yaşında, İstanbul Şehir Tiyatrosu Çocuk Bölümü’ne kayıt oldu ve sahneye çıktı.
Sururi, İstanbul Belediye Konservatuvarı Tiyatro ve Şan Bölümleri’nde eğitim gördü. Konservatuvarı bitiremeden bazı özel topluluklarda çalışmaya başladı. 1955’te Muammer Karaca Topluluğu’nda profesyonel sanat yaşamına başladı. 1960’ta Dormen Tiyatrosu’na geçti. 1961’de, bu toplulukta sahnelenen Sokak Kızı İrma’daki rolüyle en iyi kadın oyuncu olarak İlhan İskender Armağanı’nı kazandı.
KEŞANLI ALİ DESTANI’YLA ÜNLENDİ
1962’de tiyatrocu Engin Cezzar’la evlendi. Aynı yıl eşi ile birlikte Küçük Sahne’de Gülriz Sururi - Engin Cezzar Tiyatrosu’nu kurdu. Sokak Kızı Irma, Ferhat ile Şirin, Teneke, gibi pek çok oyunda rol aldı. 1966’da “Teneke” oyunundaki rolüyle İlhan İskender En İyi Kadın Oyuncu Armağanı’nı bir kez daha kazandı. Aynı yıl Türk Kadınlar Birliği’nce “Yılın Kadını” seçildi. Haldun Taner’in yazdığı, Genco Erkal’ın yönettiği ve ilk olarak 31 Mart 1964’te sahnelenip uzun süre kapalı gişe oynayan “Keşanlı Ali Destanı”nda “Zilha” rolündeki başarısıyla ünü arttı.
İlk Türk epik müzikali olan Keşanlı Ali Destanı’nı yıllarca sahneleyen Sururi, Keşanlı Ali Destanı’nı “Oradaydım” belgeselinde anlatmıştı. Türk Tiyatro tarihine adını yazdıran Keşanlı Ali Destanı’nın başarısını şuna bağlamıştı: “Bugün neden Keşanlı Ali Destanı klasikleşmiştir. Taşlama olmasına rağmen anlattığı sorunlar henüz çözülmüş değil onun için de hiçbir zaman bayatlamıyor. Ne gecekondu sorunu, ne eğitim sorunu, ne sınıflar arasındaki bu eşitsizlik ortadan kalkmadıkça daha yüzyıllar boyu Keşanlı Ali Destanı da güncelliğini koruyacaktır.”
3 KEZ EN İYİ KADIN OYUNCU SEÇİLDİ
1971’de Hint Kumaşı adlı oyundaki rolüyle En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü üçüncü kez kazandı. 1979-1980 mevsiminde Mehmet Akan’la birlikte, topluluğun o güne dek sahnelediği oyunlardan Uzun İnce Bir Yol adlı bir derleme yaptı ve oynadı.
Edith Piaf’ın yaşam öyküsünden Başar Sabuncu’nun oyunlaştırdığı Kaldırım Serçesi adlı oyun ile müzikli tiyatro sanatçısı olarak ustalığını gösterdi. 1982-1983 sezonunda bu oyundaki yorumuyla Avni Dilligil En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü, İzmir Gazeteciler Derneği’nin Altan Artemis Ödülü’nü ve Milliyet gazetesinin 1983 Süperstar Tiyatro Oyuncusu Ödülü’nü kazandı. Engin Cezzar’ın uyarladığı ve yönettiği “Filumen”, Edward Albee’nin “Tatlı Para”, Bilgesu Erenus’un yazdığı, Rutkay Aziz’in sahnelediği “Halide” gibi oyunlarda rol aldı.
Dramdan güldürüye ve müzikli oyuna dek her çeşit eserde rol alan Sururi, oyunculuğunun dışında Türk tiyatrosunda yöneticilik de yaptı.
Anılarını üç cilt olarak yayımladı. Bir roman, bir öykü kitabı ve gazete yazılarından bir derlemesi de bulunuyor.
HALDUN TANER: KADERİNİ KENDİ ÇİZDİ BU KIZ
Gülriz Sururi en son kasım ayında Kadıköy Belediyesi Haldun Taner Müze Evi’nde düzenlenen söyleşide yakın arkadaşı Haldun Taner’i anlatmıştı. 3 Kasım Cumartesi günü gerçekleşen etkinlikte konuşan Sururi, Haldun Taner’i çok özlediğini belirtmiş, onunla aynı çağda yaşamanın bile çok güzel olduğunu dile getirmişti.
Haldun Taner ise bir röportajında Gülriz Sururi’yi şöyle anlatmıştı: “Nota olsa do olurdu. Renk olsa nar rengi. Kraliçe olsa Nefertiti. İçki olsa Fransız şampanyası. Tarihi kişi, Hürrem Sultan…”
Ve yine Haldun Taner’e gore Gülriz Sururi şöyleydi: “Kaderini kendi çizdi bu kız. Kararını verdi. Gerçekleştirdi. Doğuştan yeteneklerine her gün yeni bir şeyler katarak, ta arkalardan geldi. Türk tiyatrosunun en önde gelen sanatçıları arasında yerini alıverdi.”
TAM BİR KADIKÖYLÜYDÜ
Gülriz Sururi doğma büyüme Kadıköylüydü. Bir röportajında Kadıköy ile ilgili şu anılarını paylaşmıştı: “Ailem Kadıköy’e ait bir aile. Kalamış’ta tren yolundan denize kadar çok büyük bir bahçesi olan bir köşkün içinde doğdum. Eski Osmanlı paşazadelerinin olduğu bir aileydik, ama sanatçı bir aileydik Kadıköy’de. Zaten bir de şöyle bir şey; Kadıköy, o zaman kültürün merkezi Beyoğlu’yla birlikte. Yıllar sonra bugün yine Kadıköy’ün tiyatro ve kültürün başkentinin olması beni çok mutlu ediyor. Ara sıra da geliyorum. Eski hali elbette başkaydı ama dönemler değişiyor artık. Kadıköy, modern Türkiye’nin kalesi durumunda şu an. İyi ki orada doğmuş ve büyümüşüm.”
“BU KADAR HEYECANLANACAĞIMI SANMIYORDUM”
Gülriz Sururi, Kadiköy Belediyesi’nin ekim ayında temelini attığı büyük tiyatro binası Kadıköy Tiyatro’nun temel atma törenine de katılmıştı. Törende gazetemize konuşan Sururi, yeni tiyatro binasının heyecanını yaşıyordu: “Olağanüstü heyecanlandım, bu kadar heyecanlanacağımı sanmıyordum. Nerdeyse 100 yıl önce, Cumhuriyetin ilk döneminde Kadıköy’de Süreyya Operası yapılmıştı ve ondan 100 yıl sonra ikinci defa Kadıköy’de böyle bir şey gerçekleştiriliyor. Çağdaş Türkiye’nin izleyicileri için hazırlanmış bir mekan. Zannediyorum ki; bu binayı görmek için, bir oyunu seyretmenin keyfini yaşamak için sadece Kadıköy’den değil İstanbul’dan ve çok değişik yerlerden de gelenler olacaktır. Başkan Aykurt Nuhoğlu’nu yürekten kutluyorum. Bunca yıl sonra böyle bir bina inşa edildi. Bu da başkanımızın eseri oldu.”