Şehirli insanın halinden beslenen Kadıköylü rock grubu Gri Oda, “Müziğimizle, çıkışsızlığa ağıt yakıyoruz” diyor
Gökçe UYGUN
Alternatif rock grubu Gri Oda, şehirli, çalışan insanın günlük halleri ve halsizliklerini şarkılara döküyor. Burak Evren (vokal), Emre Maşalacı (gitar), Ulaş Şenyurt (gitar), Berk Evren (basgitar) ve Can Öncül’den (davul) oluşan grup, “Müzik yapmak bizim için her zaman kendimizi dünyanın kalanından soyutladığımız bir oda gibi oldu” diyor.Alternatif rock grubu Gri Oda, şehirli, çalışan insanın günlük halleri ve halsizlikleri şarkılara döküyor. Burak Evren (vokal), Emre Maşalacı (gitar), Ulaş Şenyurt (gitar), Berk Evren (bas gitar) ve Can Öncül’den (davul) oluşan grup, ‘’Müzik yapmak bizim için her zaman kendimizi dünyanın kalanından soyutladığımız bir oda gibi oldu’’ diyor.
Önce sizleri biraz tanıyalım, grubun kuruluşunu öğrenelim…
Lise yıllarından beri birlikte müzik yapan ve cover çalmaktan gına gelmiş üç arkadaş olarak (Emre-gitar, Burak-vokal, Can-davul) toplanıp beste yapmaya karar vermemizle Gri Oda ortaya çıktı. 2009’da Berk, 2016 başında da Ulaş aramıza katıldı.
Gri Oda ismini nasıl aldınız? Ne demek istiyorsunuz bu isimle?
Gruptaki herkes rock çatısı altında farklı alt türlerden besleniyor ve tabiri caizse herkes besteleri kendi tarafına çekmeye çalışıyor. “Gri” bir anlamda bu müphemliği yansıtıyor. “Oda” ise çok karmaşık değil: ilk bestelerimizin büyük çoğunluğunu tek bir odada oluşturduk, sözler de aynı odada yazıldı.
-Size ‘alternatif rock grubu’ diyebilir miyiz? Alternatif’ olmakla ilgili düşünceniz nedir?
Kendimizi “alternatif” olarak tanımlayabilmek için önce neye alternatif olduğumuzun tanımını yapabilmemiz lazım. Biz şu noktada bunu net olarak söyleyemiyoruz fakat günümüzde Türkiye’de popüler olan rock anlayışına bakarsak, şu an için alternatif olduğumuz söylenebilir.
Grubun temeli 2007’ye dayanıyor. İlk albümü ise geçen sene Şubat’ta yayınladınız değil mi? Neden bu kadar geç?
Şarkıların yazılması iki-üç yıl kadar sürdü. Bir araya gelip besteleri olgunlaştıracak vakti (özellikle çalışmaya başladıktan sonra) bulmak çok zor oldu. Kayıtlar da, mix ve mastering’le birlikte iki yıl kadar zaman aldı. Burada da yine pek çok şeyi ilk kez yapıyor olmanın etkisi oldu, kısa zamanda halledilebilecek şeyler gereğinden fazla sürdü. Bunların sonucunda albüm planladığımızdan aşağı yukarı bir sene daha geç yayınlandı
Biraz anlatır mısınız, nasıl bir albüm oldu?
Dinleyenlerden aldığımız yorumlar şarkıların genel olarak ‘90’lar tarzını anımsattığı noktasında birleşiyor. Uzun (en kısası 5 dakikanın biraz altında), gitar sololarının ve geçişlerin yaygın olarak kullanıldığı parçalar yapmışız. Tüm şarkıların söz ve müziği bize ait, cover şarkı bulunmuyor. Nedendir bilinmez ama albümden sonra daha kısa ve hareketli bir müziğe doğru evrildi bestelerimiz.
Albümün adı iddialı; “Dünyayı Taşıyor Omuzlarım”. Yük hep omuzlarımızda. Siz bu yükü şarkılarla mı hafifletiyorsunuz mesela?
Öyle de diyebiliriz. Müzik yapmak bizim için her zaman kendimizi dünyanın kalanından soyutladığımız bir oda gibi oldu. Stüdyodaki ses izolasyonu aynı zamanda dünyayı dışarda tutan bir düzenek oldu diyebiliriz. (gülüşmeler)
Albümde şehirli, çalışan insanın günlük halleri ve halsizliklerini anlatıyorsunuz. Sizler de şehir insanısınız, en iyi bildiğiniz dertleri mi şarkılara dökmeyi düşündünüz?
Şarkılarımız çoğunlukla şehirli insanın dertlerini, korkularını, kaygılarını anlatıyor. En iyi bildiğimiz şey İstanbul’da yaşamak, çalışmak, mücadele etmek. Beslenecek başka bir deneyimimiz yok. Bu nedenle de dönüp dolaşıp şehirde yaşamak, şehirden kaçma isteği ve bunun imkansızlığı/zorluğunu anlatıyoruz.
İsyankar bir tavrınız olduğunu söyleyebilir miyiz?
Pek söylenemez aslında. Bizim tavrımız isyankarlıktan ziyade ‘çıkışsızlığa ağıt yakmak’ olarak tanımlanabilir.
Bunca zamandır müzik dünyası içinde olan bir grup olarak, bu ülkede müzik yapmaya dair hissiyatınız nedir?
Ülkenin şu anki durumunda bizden çok daha profesyonel, isim yapmış gruplar çok zor günler geçiriyor, festivaller, konserler iptal ediliyor. Geçimini müzik yaparak sağlayan pek çok insan maddi zorluk içine düşmüş durumda. Böyle bir ortamda tabii ki bizim için de müzik yapmak zor ama uğraşırsanız her zaman çalacak bir bar, konser verecek bir alan bulabilirsiniz. Müzikten maddi beklentiniz olmadığı sürece bir şekilde müzik yapmaya devam edebiliyorsunuz.
Müzik sizler için ne demek?
Müzik yaşamlarımızın olmazsa olmaz bir parçası. Çalmayı bıraksak bile dinlemeyi asla bırakamayız. Daha önce dinlemediğimiz bir parçayı duyup da büyülenmek, o ezgiyi günlük yaşamın içinde farklı anlarda dinlemek, mırıldanmak, başkalarıyla paylaşmak bizim için hayattan alınabilecek en büyük keyiflerden biri. Profesyonel bir grup olup olmadığımız tartışma konusu olabilir ancak profesyonel dinleyiciler olduğumuz konusunda hiç şüphemiz yok. (gülüşmeler)
Gruptaki herkesin başka işleri var mı yoksa herkes geçimini müzikten mi kazanıyor?
Hepimizin farklı işleri var, kimimiz freelance kimimiz de özel sektörde maaşlı olarak çalışıyor, Müzik bizim için bir gelir kaynağı değil, işlerimizden kazandığımız paraları müziğimize yatırıyoruz diyebiliriz.
Bu durumun müziğinize yansıması nasıl oluyor?
Para kazanmak size yeni ekipmana, kayıt süreçlerine yatırım yapma imkanı sağlıyor ama bir yandan da müziğe ayırabileceğiniz vakitten yiyor. Bu da para ayırabildiğiniz bir şeye vakit ayıramamanız gibi bir paradoksa yol açıyor.
Dinleyicileriniz kimler/sizi kimlerin dinlemesini istersiniz?
İdeal bir durumda tabii ki herkesin dinlemesini isteriz. (kahkahalar) Ancak gerçekçi olursak bizimle aynı yaşlarda ve benzer yaşam deneyimlerinden geçmiş/geçmekte olan insanların daha çok keyif alacağını düşünüyoruz.
Düzenli olarak sahne aldığınız bir mekan var mı? Sahne bulmakta zorlanıyor musunuz?
Sahne bulmakta zorlanmıyoruz, ama bulduğumuz sahneler çok bilinmeyen, göz önünde yerler olduğu için hep bir “underground” kalma halinden bahsedebiliriz.
Bundan sonrasına dair hedefleri, hayalleri sorsam…
Bundan sonra albüm çıkarmak gibi bir yoldan ilerlemeyi düşünmüyoruz açıkçası. Müzik artık albümlerden ziyade tekil şarkılar üstünden yayılıyor. İnsanlar internette kendilerine özel şarkı listeleri oluşturuyor ve bunları cihazlarına indirmeden, “streaming” denilen şekilde dinliyorlar. Biz de bundan sonra besteler tamamlandıkça kayıt edip dijital ortamda paylaşmayı planlıyoruz.
Kadıköy'e dair hisleriniz/düşünceleriniz neler?
Grubun 5 üyesinden 4’ü (Burak, Can, Emre, Berk )doğma büyüme Kadıköy’lü ve hala da Kadıköy’de yaşıyor. Üçümüz de St. Joseph mezunuyuz, dolayısıyla hayatımız Kadıköy’de geçti dersek abartmış olmayız. Kadıköy bizim için çocukluk, ergenlik, dayanışma, aşklarımız, hayal kırıklıklarımız, mutluluklarımızla kodlanmış, nefes alabildiğimiz bir yer. Doksanların başından itibaren bugüne dek geçirdiği değişimi yaşayarak gözlemlediğimiz, bizim de içinde dönüştüğümüz, İstanbul’un kalanından farklı bir dokuya sahip bir nevi korunaklı bir alan. Süreyya Binasının opera salonu olması, Moda’nın kafelerle dolup taşma süreci, Akmar’daki müzik dükkanlarının çoğunun kapanıp kitapçı olması, Akademi Kitabevi’nin Caferağa’da yeniden açılması vb pek çok dönüşüm bizim gözlerimizin önünde gerçekleşti.
Kadıköy’ün müzikal ortamını nasıl buluyorsunuz? Kadıköy’ün, müziğinize yansıması nasıl oluyor?
Kadıköy’ün rock müzikle arası her zaman iyi olmuştur, “Kadıköy sound’u” diye anılan bir tarz bile vardır. 2013’ten sonra Taksim’in bilinçli bir şekilde “bitirilmesiyle” Kadıköy’ün daha da kalabalıklaştığını, canlandığını da görüyoruz. Rock kültürü de bundan nasibini alıyor tabii.
Bir Kadıköy şarkısı yapmayı düşündünüz mü/düşünür müsünüz?
Yaptığımız çoğu şarkıda anlatılan tecrübeler Kadıköy’deki yaşanmışlıklar, dolayısıyla Kadıköy’e özel bir şarkımız yok ama her şarkımızda Kadıköy var.
Albüm lansman konserini geçen şubatta Woodstock Kadıköy’de verdiniz. En yakın Kadıköy konseriniz ne zaman?
Bir sonraki konserimiz Eylül’de olacak. Mekan ve tarih bilgilerini facebook.com/griodaband ve instagram.com/griodaband adreslerinden paylaşacağız. Albümümüz iTunes, Apple Music ve Spotify’dan dinlenebilir/indirilebilir. Merak eden herkesi bekleriz…