Güney Kore'den Yeldeğirmeni'ne açılan parşömenler

Güney Kore kökenli gezgin sanatçı Jay Lee ve kızı, Türkiye seyahatlerinin kendilerinde bıraktığı izleri uzun rulolar halindeki kağıtlara aktararak, Yeldeğirmeni’ndeki Arthereistanbul’da sergi açtı. Lee, “ Ziyaretçilerin, Türk kültürünü, bir anne-kızın sevgi dolu bakış açısından yeniden keşfetmelerini umuyorum.” diyor.

22 Eylül 2024 - 19:02

Kadıköy’de sergi düzenleyen yabancı sanatçılara bir yenisi daha eklendi geçenlerde. Kendini, “Seul'de yaşayan bir görsel sanatçıyım ve kalabalık şehir hayatından, zıt zaman çizgilerinin karmaşık ritimlerinde gezinen bir göçebeyim.” diye tanımlayan sanatçı Jay Lee, Yeldeğirmeni’ndeki bağımsız sanat mekanı Arthereistanbul’da,  “Unrolled”a (rulo halden çıkarılmış, açılmış) adlı kişisel bir sergi açtı.  20 Eylül’de açılan ve 10 gün boyunca ziyaret edilebilecek olan sergide farklı türlerde eserler yer alıyor.  Kişisel dönüşüm ve evrensel unsurlar ile Türk kültürü arasındaki etkileşimi yansıtan serginin merkezinde, şeffaf kağıttan yapılmış iki büyük parşömen yer alıyor. Sanatçı Lee’nin kızıyla birlikte yarattığı bu bölüm, izleyicileri bölümleri açarak renk ve anlatı katmanlarını ortaya çıkarmaya davet ediyor. İkinci parşömen ise kişisel algılarımızın zamanla nasıl derinleştiğine dair daha yalnız bir yansıma sunuyor. Parşömenlere eşlik eden "Sıcaklığı Hissediyor Musun?" adlı yerleştirme, İstanbul, Antalya, Pamukkale ve Kapadokya’dan fotoğraflarla birlikte plastik su şişeleri, cezveler ve sanatçının yine kızıyla birlikte yaptığı el yapımı Türk lambaları gibi tanıdık nesnelerle iç içe geçmiş el yapımı bakır tellerden oluşuyor. Isı ve enerjiyi ileten bir madde olan bakır, insanlar, yerler ve anılar arasındaki bağları sembolize ederek, evrensel ile kişisel arasındaki köprüyü kuruyor. Sergide "Tanıştık mı?" adlı, 77 sokak kedisi portresinden oluşan bir dizi de yer alıyor. Türk kültüründe dirençleriyle saygı gören bu kediler, uyum sağlama, hayatta kalma ve mekân ile hafıza arasındaki gelişen ilişkilerimizin metaforu olma özelliğini taşıyor.

Biz de sergiyi ziyaret ederek Jay Lee ile söyleştik.

  • Kendinizi okurlarımıza tanıtır mısınız?

Korece adım “Jihye”, ‘bilgelik’ anlamına geliyor. Seul kökenli disiplinler arası bir sanatçıyım. Sanat yaşamıma ressam olarak başladım. Kızımla birlikte eğlenceli, yaratıcı resimler yapıyoruz. Son yıllarda, sanatı çeşitli yerlerde yaratıp sergilediğim göçebe bir pratiğe dönüştürdüm.  Tulum/Meksika, Leipzigve Berlin/Almanya, New York/Amerika, Kopenhag/Danimarka, Halesworth/Birleşik Krallık ve şimdi İstanbul/Türkiye’ye dek pek çok farklı lokasyonda çalıştım. Yeni ortamların içine girerek, bu yerlerden ilham alıyor ve temel temalarım olan değişken anılar, sürekli gelişen kimlikler ve doğanın geçici güzellikleri ile harmanlıyorum. Sanat pratiğim kızımla geçirdiğim ortak zamanlarla başladığından beri; anıların anlamını zenginleştirmek için sık sık ailemi ve arkadaşlarımı da çalışmalarıma dahil ediyorum. Meraklı, açık fikirli kalmayı ve dünyayı keşfetmeyi amaçlıyorum, izleyicilere yeni perspektifler sunmayı hedefliyorum.

  • Türkiye’de geçirdiğiniz zamandan bahseder misiniz?

Temmuz ayı sonlarında Halesworth’teki yaz ikamet programı ve sergimi tamamladıktan sonra İstanbul’a geldim. Kızım bir gün sonra geldi. Yaz mevsimini İstanbul’u (esas olarak Kadıköy, Karaköy, Eminönü ve Adalar) keşfederek, ayrıca Antalya, Pamukkale ve Kapadokya’ya seyahat ederek geçirdik. Bu bölgelerde muhteşem manzaralar ve sokaklarla karşılaştık, Ağustos sonuna kadar harika zaman geçirdik. Kızım okula gitmek için Seul’e döndü. Ben sergi için kaldım. Toplamda, Türkiye’de 2,5 ay kaldım ve harika bir deneyim oldu. Türk lambaları, Türk kahvesi, Ebru sanatı ve geleneksel dokuma üzerine atölyelere katılarak çok şey öğrendim. Bu da deneyimimi zengin ve tatmin edici hale getirdi.

YAZI YELDEĞİRMENİ’NDE GEÇİRDİLER

  • Arthereistanbul’da sergi düzenleme süreciniz nasıl gelişti? Bu mekanda sanatçı konaklaması mı yaptınız?

Burası, sanatçıların kendi araştırmalarını özgürce yapabilecekleri ve projelerini bağımsız olarak yürütebilecekleri çok açık ve yaratıcı bir alan. Arthereistanbul, on yılı aşkın bir geçmiş ve deneyim üzerine inşa edilmiş birçok kaynak, araç ve hem yerel hem de uluslararası güçlü bir ağ sunuyor. Kurucu ve direktör Omar Berakdar, farklı medya alanlarında zengin bir deneyime sahip harika bir sanatçı. Sanatçıları, müzisyenleri, küratörleri ve hatta insani yardım aktivistlerini bir araya getiren bir merkez oluşturmuş burada. Uluslararası sanatçılar için rezidansta kalma seçeneğide sunuyorlar. Yaz boyunca kızımla birlikte kaldığımız daire bizim için sıcak bir yuva oldu.

  • “Unrolled” serginizindeki eserleri yaratırken ilham aldığınız şeyler nelerdi?

Sanat üretirken, sanki fotoğraf filmlerini açıyormuşum gibi birçok duygu, his ve anı bana geri döner. Türkiye’deki deneyimlerimi açmak ve hikayelerimi izleyicilerle paylaşmak istedim. Bazı insanlar aşina oldukları şeyler bulabilirken, diğerleri yeni bir bakış açısıyla yeni şeyler görebilir. “Unrolled” konseptini yaratırken, kaldığımız yerde bulduğum kağıt rulolarından ilham aldım. Bu rulolar, paylaştığımız anılar, kahkahalar ve seyahat hikayeleri için birer tuval haline geldi. Ziyaretçileri, çeşitli renkler ve şekillerle dolu bu ruloları açarak, Türkiye’deki yolculuğumuzdan farklı bölümleri ve duyguları keşfetmeye davet ediyoruz.

“SERGİMİN İLHAMI TÜRKİYE”

  • Bu sergiyi Türkiye’de geçirdiğiniz zamana dayandırmışsınız gibi görünüyor.

Evet, bu serginin tüm ilhamı ve malzemeleri Türkiye’de geçirdiğim zamandan geliyor. Kızımla birlikte İstanbul’da çektiğimiz kedi, deniz ve sokak fotoğrafları, Antalya, Pamukkale ve Kapadokya’nın eşsiz manzaralar ve mimarisi eserlere dahil. Ayrıca Kadıköy’ün Moda semtinden ağaç kabukları topladım, stüdyodan da çerçeveler aldım. El örgüsü bakır teller, bir cezve (katıldığım Türk kahvesi atölyesinden), kızımla birlikte yaptığımız Türk lambaları ve İstanbul’da kullandığım plastik su şişelerini bile sergiye dahil ettik. Ayrıca Türkiye’de keşfettiğim ortamları resim malzemeleriyle birleştirdim; kağıt ruloları şeffaf hale getirmek için haşhaş yağı ve keten tohumu yağı karışımı kullandım. Sergiye koku eklemek için gül yağı koydum.  Hem gül yağı hem de haşhaş yağı Türkiye için önemli. Ayrıca, Pamukkale’nin travertenleriyle benzer doğal unsurlara sahip olan Kopenhag’daki Stevns Cliff’ten doğal tebeşir pigmenti kullandım. Bu malzemeleri dikkatlice seçerek, mevcut deneyimim ile geçmiş yolculuklarım arasında bağlantılar kurdum.

Türkiye, zengin tarihi ve mirasıyla birlikte gelen eşsiz bir enerjiye sahip.  Fotoğraf ve plastik şişeleri birbirine bağlayan enstalasyonlarda el örgüsü bakır tellerin kullanılması İstanbul’un karakterini yansıtıyor. İstanbul’un  insanlar ile komşu, arkadaş ve hatta aile gibi yaşayan sokak kedileri de çalışmalarıma etki etti. Kızım ve ben, özellikle Kadıköy’de birçok kediyle karşılaştık. Stüdyo ve galerinin bulunduğu semtteki kedileri tanıdık. Türkiye’nin zengin doğası, sesleri, insanlar, hayvanlar ve hatta güvercinler ile martılar gibi kuşlar arasındaki dinamikler, uzun rulolara yaptığım resimlere yansıdı. Kızımla birlikte yaptığımız bu resimlerden biri neredeyse 18 metre, tek yaptığım ise yaklaşık 25 metre uzunluğunda.

  • Kızınızla birlikte bazı eserler yaratmışsınız. Ne kadar güzel. Sakıncası yoksa, kızınızın adını ve yaşını sorabilir miyim?

Adı Bo (Korece adı “Boyeon”, “büyük dünyaya yayılan” anlamında). 14 yaşında, Seul’de ortaokul ikinci sınıfa gidiyor.

  • Onunla birlikte pek çok eser üretmişsiniz. Özellikle Türk lambaları ilgimi çekti. Bu avizelerin sizin ve sergi için önemi nedir?

Işık, her zaman sanatımda ve enstalasyonlarımda önemli bir unsur olmuştur. Türk lambaları, özellikle yazdan sonbahara geçiş mevsiminde mekâna özel renkler katıyor. Kızımın lambasını tamamen beyaz yapması, benimse tüm cam parçalarını kullanarak renkli bir lamba yapmam oldukça ilginçti. Birlikte bir şeyler yarattığımız mutlu zamanlarımızın anılarını taşıyor ve Türk kültürünü öğrenmenin sevincini yansıtıyor.

  • Bekar bir anne olarak, çocuğunuzu sanatınıza dahil ediyorsunuz. Bu yönünüz hakkında ne söyleyebilirsiniz?

Kızım 9 yaşındayken onunla birlikte resim yapmaya başladım. Mümkün olduğunca birlikte çalışmaya devam etmek bizim için doğal bir yol oldu.  Şimdi 14 yaşında ve daha yoğun bir hayatı var ama birlikte sanat yapmak, paylaştığımız anı ve duyguları arşivlememiz için özel bir yol hala. Anları olduğu gibi kutlamanın, dolu dolu bir yaşam sürmek için önemli olduğuna inanıyorum. Nasıl başladığımızı web sitemde görebilirsiniz: https://www.whywhatmatters.com/moving-art-studio/albums/2018-now-painting-with-my-daughter-bo.

  • Sergide kedilere adanmış bir bölüm de var, bu bir kedi sever olarak özellikle dikkatimi çekti.

Evde hiç evcil hayvanımız olmadı ama doğadaki tüm canlıları severim. Kızım ve ben İstanbul’da, özellikle Kadıköy’deki sokak kedilerine âşık olduk.  Çok mutlu görünüyorlar ve arkadaş canlısı bir yapıları var. Sıkça kafelere davet ediliyorlar. Bu kadar büyük bir şehirde kedilerin insanlarla bu kadar huzur içinde bir arada yaşamaları inanılmaz. Kedilerin portrelerinden 77 tanesini sergilemeye karar verdim çünkü Türkiye’de kedilerin 7 canı olduğuna inanılıyor. (Batı’daki 9 can inancına benzer). Bu sayı, kedilerin dayanıklılığını ve çevrelerine uyum sağlama becerisini sembolize ediyor. Bu tema, yeni ortamlara uyum sağlama ve zorluklara karşı direnç gerektiren göçebe pratiğimle de örtüşüyor.

  • “Unrolled” sergisinden insanların ne almasını umuyorsunuz? İletmek istediğiniz belirli bir mesaj var mı?

İnsanların, geriye bakmak ve ilerlemek için neyi “açmak” ve çözmek istediklerine dair kendi duyguları ve hisleri üzerine düşünmelerini umuyorum. Anlamlı anıları anımsamanın bize gelecek için enerji ve umut verdiğine inanıyorum. Ziyaretçilerin, Türkiye’nin manzaralarını ve kültürünü, bir anne ve kızının sevgi dolu bakış açısından yeniden keşfetmelerini de umuyorum.

 

 

 


ARŞİV