Ekşi Sözlük’te birisi onun için ‘’Sesi Karadeniz kokan kadın…’’ demiş. Sosyal medya platformlarında rastlıyorsunuzdur; hani şu sisli yaylalarda, camları demlikten çıkan çay sıcağıyla buğulanmış köy evlerinde, yemyeşil bahçelerde duru sesiyle türküler seslendirdiği videoları…
Genç şarkıcı Burcu Yeşilbaş’tan bahsediyoruz. Marmara Üniversitesi Radyo Sinema Televizyon mezunu. Belgesel ve kısa filmler çekiyor, klip yönetmenliği yapıyor, Kadıköy Belediyesi Basın Yayın Müdürlüğü’nde kurgu görevlisi olarak çalışıyor. Müzik ise çocukluktan bu yana bitmeyen tutkusu. Gelin bu genç müzisyeni kendi ağzından tanıyalım;
Müzik eğitimi almadım ama müziğin içine doğdum. Babam bağlama çalıp türkü söylerdi, anne tarafım da müziğe meraklı. Evde hep çalınır söylenirdi yani. Çocukken TRT türkülerini dinlemeyi çok severdim, özellikle halk müziği sanatçılarını. Kadıköy’de 2007’de Kazım Koyuncu Kültür Merkezi açılınca oraya gitmeye başladım ve uzun yıllar oraya devam ettim. Gönüllü olarak çalışmalar yaptık, korolarda yer aldım, solfej öğrendim. Hem de oradaki profesyonel hocalarından bir nevi el almış oldum.
Amatörlükten profesyonelliğe geçiş için çalışıyorum. Önceleri sadece şarkı söylemenin yeterli olmadığını düşünüyordum. Şimdilerde, aslında yorumcu olmanın da bir kimliği olduğunu yeni yeni farkettiğim bir süreç yaşıyorum. Mesela bir türküyü benim sesimden, benim yorumumda dinlemek isteyebilir insanlar. Ve bunun da anlamlı olduğunu fark ettikten sonra biraz daha kendimi ortaya çıkarmaya başladım. Yoksa ben hayatım boyunca hep şarkı söyledim, söylüyorum. Ama daha çok sinema, dizi, belgesel sektörüne yoğunlaşmıştım, şimdi bu enerjiyi daha fazla müziğe kanalize ediyorum. ‘Çok profesörün olacağım, büyük müzisyen olacağım’ gibi bir iddiam yok. Ben şarkı söylemekten ve bunu insanlarla paylaşmaktan keyif alıyorum.
Aslında sadece Türk Halk Müziği söylemiyorum, farklı dillerde de türküler, şarkılar da söylüyorum ama şu an çok görünür değil. Aslında halkların dilini, acılarını, aşklarını, duygularını anlatış biçimlerini seviyorum. O nedenle de etnik eserleri yorumlamayı daha çok tercih ediyorum. Söylerken, o şarkıları yapan kişilerle şarkılarla sohbet ediyorum gibi hissediyorum.
Solo olarak devam ediyorum müzik hayatıma. Youtube’a cover videolar koyuyorum. Bir gün arkadaşım Yonca Saatçi Akın bizim yörenin şivesiyle (Rize) Facebook'ta bir şey yazmıştı, o yazıdan çok etkilendim. Üstüne ezgiler mırıldandım, beste yaptım. Adı ‘Kalksun Dağlar’. Onu geçen Mart’ta ilk single’ım olarak yayınladım. Eylül’de de 4 şarkılık ‘Toprak’ adında bir ep yaptık. Spotify, İtunes gibi dijital müzik dinleme platformlarında yayında.
Profesyonel ve amatör bütün kayıtlarımı Levent Canen’le yapıyoruz, prodüktörüm diyebiliriz kendisine. Ve Ütopya Müzik etiketiyle de yayınlıyoruz. Albümde güzel bir ilerleme olduğunu düşünüyoruz, daha da güzel olacağına inanıyorum. Zaten ben çok bireysel çabalarla ilerliyorum, PR’cılarla, büyük prodüksiyon şirketleriyle filan çalışmıyorum.
Sektörde çok ciddi reklamlar dönüyor, popüler eğilimler var. Benim gibi minimal çalışmalar yapıp kendi çevresinde kendi ilişkileri ile arkadaşlarıyla dostlarıyla ilerlemeye çalışan insanların emeğinin karşılığı bu dijital müzik platformları. Ama işin maddi karşılık kısmı şu an beni çok ilgilendirmiyor. Ben içimden geldiği gibi şarkılarını söylüyorum, kliplerini çekip sosyal medya sayfalarıma yüklüyorum. Bence bir müzisyen kesinlikle sahne yapmalı.
Henüz hiçbir yerde buluşmadım (gülüyor). Geçen sene Morfest’te, bu yıl da Kazım İsyandır konserinde çıktım. Hayat tarzıma, dünyaya bakış açıma uyan etkinliklerde sahne alıyorum. Bugünlerde sahne arayışındayım, mekanlarla görüşüyorum. Artık seyircilerle buluşmanın vakti geldi. Bu şarkıları onlarla birlikte söylemek istiyorum.
Güzel bir tesadüfle… 2014’te yayınlanan ‘Karadeniz'e Kalan’ albümünde ben de Rumca bir şarkı söylemiştim. Bir gün Ceyhun Demir’in Kadıköy’deki kemençe atölyesinde Pinhani’nin solistiyle tanıştım, meğersem o yorumumu çok seviyormuş, sağolsun. Ondan birkaç ay sonra Karadeniz turnesine çıkacaklarmış. Tesadüfen ben de 8 Mart'ta Trabzon’da bir etkinlikle sahne alacaktım. Pinhani'nin sahnesine konuk olarak çıktım o turnede. Daha sonrasında da İstanbul’daki Beşiktaş ve Kadıköy konserlerinde yine bana yer verdiler.
Şarkılarımı yurtdışında söylemek isterim. Mesela Rumca bir şarkıyı Yunanistan'da, Makedonca bir türküyü Makedonya’da söylemek. Oradaki insanlar, Türkiye'den bir müzisyenin kendi şarkılarını söylemesini duysunlar isterim. Aynı zamanda bizim türküleri de oralara taşımak tabi.
Bizim yaylada (Tonya) ayaklarımı dağlara doğru uzatmış yatarken telefonun çalsın ve yurtdışına bir yere konsere davet etsinler… (gülüyor) Ölene dek insanlara şarkı söylemek istiyorum, şarkılarsız kalmak istemiyorum. Elbette ki kendimi hep dinlenebilir kılmak isterim.
FUAT SAKA HAYRANI…
Karadeniz müziği yapan her müzisyenin Kazım Koyuncu hakkında mutlaka söyleyecek bir şeyi vardır çünkü o bir şekilde herkese örnek oldu. Sadece müzisyenlerin değil, herkesin vardır. ‘Ben Kazım Koyuncu’yla tanışmıştım’ diyen birine rahatlıkla inanabilirsiniz. O kadar alçakgönüllü biriydi ki herkese dokunmuştur bir şekilde. Kazım abiyle benim de tanışmışlığım var. Düzenlediğimiz etkinliklere gitarıyla gelir, şarkılar söylerdi.
TRT sanatçılarını çok sever, dinlerdim. Mesela Cemile Cevher Çiçek. Çok önemli bir yorumcudur. Mesela Ümit Tokcan. O ışıltılı sesiyle söylesin ben dinleyip mest olayım… Daha sonraları da Karadeniz türkülerini TRT formatından daha farklı yorumlayan birisi girdi hayatıma; Fuat Saka. Çok kıymetli benim için. Ben onu dinledikten sonra Karadeniz müziği hayatıma daha hızlı girdi. Onun yorumlayışını çok beğeniyorum. Onun şarkılarını, arkadaki bütün müzikleri böyle milim milim dinlerim…
‘’KADIKÖY’ÜN RUHU MÜZİĞİME UYGUN’’
Yalova doğumluyum, uzun yıllar Sarıyer’de yaşadım. Şimdilerde Üsküdar’ da yaşıyorum ama Kadıköy’de çalışıyor, sosyalleşiyor, müzik çalışmalarımı burada yürütüyor, kliplerimi burada çekiyorum. Kadıköy’ün kendine özgü kozmopolit bir yapısı var. Ben Rumca, Ermenice, İspanyolca gibi farklı halkların dillerinden şarkılar söylüyorum. Kadıköy’de de bu toplumlardan insanlar var. Yani yaptığım müzik Kadıköy'ün ruhuna çok uygun. Diğer semtlerin atmosferinin değişmesi nedeniyle insanların kendilerini Kadıköy'e -tabiri caizse- atmasından kaynaklanan bir yoğunluk var ama aynı zamanda özgün, minimalist bir ruhu var. Ben o ruhu seviyorum, bana bazen Anadolu hissiyatını veriyor.