“Halk ozanlığı siyasi ideolojilerin üzerindedir”

UNESCO’nun ‘Yaşayan İnsan Hazinesi’ seçtiği Dertli Divani “Halk ozanlığı, şairliği, sanatçılığı, bütün etnik kimliklerin, inançların, ibadet anlayışlarının, hatta siyasi ideolojilerinin üzerindedir” diyor

07 Ekim 2022 - 06:42

Birleşmiş Milletler’in kültür kuruluşu UNESCO’nun “Yaşayan İnsan Hazinesi” listesinde yer alan 67 kişiden biri Veli Aykut yani Dertli Divani. Yaşayan İnsan Hazinesi ödülünü, sanatını usta-çırak ilişkisi ile öğrenen, bilgi ve becerisini uygulamada üstün, konusunda ender bulunan bilgilere sahip olan, kendisini yaptığı işe adayan, bilgi ve becerilerini çırağa aktarma becerisi olan kişiler alıyor. 2010 yılında Neşet Ertaş ile birlikte  “Yaşayan İnsan Hazinesi”  listesine seçilen Dertli Divani buna rağmen halk müziği sevip, dinleyenlerin bile çok aşina olduğu isimlerden değil. Çünkü kendini göstermeye, ön planda olmaya çalışmadan türkü yaptı, söyledi, yüzlerce gencin yetişmesini sağladı. Belkıs Akkale, Arif Sağ, Kıvırcık Ali, Güler Duman gibi sevilen pek çok sanatçının türkülerini yorumladığı ozanın yeni albümü ‘Dertli Divani ile 30. Yıl’, Kalan Müzik etiketiyle dinleyicileriyle buluştu. Albüm vesilesiyle Dertli Divani ile Anadolu ozanlığını ve müzik yolculuğunu konuştuk.

  • Hem kendi şiirlerinizi hem de babanızın şiirlerini besteliyorsunuz. Ozanlık yolculuğunuz nasıl başladı. Dertli Divani mahlasını ne zaman nasıl aldınız?

Babam Büryani mahlasıyla şiirleri olan bir halk ozanı. Aynı zamanda Alevi-Bektaşi inancında ikrar, görgü ve muhabbet cemlerini yürüten bir Alevi- Bektaşi babasıydı. Cura çalardı. 10-12 yaşlarındayken babamın cura çalışından çok etkilenmiştim. Önce babamın curasında, usta âşıkların parmakların takip ederek zaman içinde öğrendim. 13-14 yaşlarına geldiğimde toplumu dinlendirecek düzeyde cura çalmaya başlamıştım. 16 yaşında doğaçlama bir şiirimden sonra Emrullah Ulusoy’un “Dertli” mahlasını, Bektaş Ulusoy’un da “Divani” mahlasını vermeleriyle Dertli Divani mahlasını kullanmaya başladım.

“ÂŞIKLIK HALK KÜLTÜRÜNÜN BAŞ HALKASI”

  • UNESCO’nun “Yaşayan İnsan Hazinesi” listesinde yer alıyorsunuz. Neler hissettiniz? Bu ödülü almanızı nasıl yorumluyorsunuz?

2010 yılının Kasım ayında Neşet ustaya abdallık ve ozanlık geleneğini sürdürmesinden dolayı, bana da âşıklık ve zakirlik geleneğini yürütmemden dolayı “Yaşayan İnsan Hazinesi” ödülü verilmişti. Âşıklık ve zakirlik alanında ilk ödül naçizane şahsıma verildi. Bu ödül içerik olarak çok önemliydi. Çünkü zakirlik Alevi-Bektaşi inancında cem ritüellerindeki 12 hizmetten biri. Bu ödül bir anlamda Aleviliğin de kabulü anlamına geliyordu. Çünkü bugüne kadar yok sayılıyordu. Aşıklık ise zaten halk kültürünün baş halkası. Aynı zamanda o gelenekten de gelen biriyim.

Sonuçta benim beslendiğim kaynak başta hem ustam hem atam Büryani olmak üzere Âşık Helali, Mustafa Düzi, Bakır Kondu gibi âşıklar ve zakirler. Daha da geçmişe gidersek Pir Sultan, Seyid Nesimi, Virani, Kul Himmet, Ruhsati, Aşık Veysel, Davut Sulari… Yani bu ödül gelmiş geçmiş bütün ozanların ödülüydü. Onların her biri birer derya, o deryaların yanında damla olabilir miyim bilmiyorum. Bu ödülü ben onların adına aldım.

          Bu ödülü UNESCO aracılığıyla aldınız fakat Türkiye’de devlet sanatçılığı dışında bu tür ödül ya da çalışmalar yok. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de Alevilik ne yazık ki hala yok sayılıyor. Ellerinde olsa herhalde vermezlerdi ama UNESCO layık gördü. Azınlıkta değiliz fakat Alevilikteki hoşgörünün sınırları geniş olduğu için her şeyi hoş gören bir yapımız var. Biz her şeye rağmen varız. Onlar yok dedikleri için yok olmuyoruz.

Belli noktalarda halk kültürünü, edebiyatını ayakta tutan Alevi-Bektaşi şairleri, ozanlarıdır. Bitmek, tükenmek bilmeyen kültürel hazinemiz var. Bunu UNESCO görüyor, takdir ediyor. Ama biz hâlâ yok sayılıyoruz. Bu ödülden sonra Anadolu ve Avrupa’da 70’in üzerinde farklı noktada mekteb-i irfan muhabbetlerini yaptım. Bu muhabbetlerin temel amacı âşıkların ve zakirlerin yetişmesine katkı sağlamaktı. 500 yakın saz çalan genç yetişti. Bütün bunlar sadece bizim imkanlarımız dahilinde yapıldı, hiç teşvik almadık. Devlet politikası ne yazık ki Alevileri yok saymakta. Sadece Aleviler değil, başka inanca mensup olanlar da görülmüyorlar. Bu ülkede Lazlar var, Çerkesler, Kürtler, Türkmenler, Ezidiler, Süryaniler, Aleviler, Mevleviler var. Fakat ne yazık ki farklı inanç ve kültürel anlamda kendini ifade eden topluluklar kendini güvende hissetmiyor. Vatanımız bir, bayrağımız bir. Bu çatı altında farklı milletler bir arada yaşayabilir. Bunu konuşmaktan insanlar neden korkuyor? Bunun üzerinde etik siyaset kuralları dışında politikalar üretilmesi bütün sanatçılar, kültür elçilerini derinden yaralıyor. Biz bu konuda kendimizi rahat hissedemiyoruz. Biz Alevi, Sünni, Laz, Arap, Kürt, Türk bu ülkenin vazgeçilmez parçalarıyız. Bütün farklılıklar birbirinin varlığını saygıyla karşıladıktan sonra bir arada kardeşçe yaşayabiliriz. Kimse kimseyi tarif etmesin, herkes kendi varlığını ifade etsin. Laik devlet bütün farklıların bir arada kardeşçe yaşaması için vardır.

“OZANLIK SİYASİ İDEOLOJİLERİNİN ÜZERİNDEDİR”

  • Siyasetteki bu anlayış bu alanda üretim yapan farklı inanç ve milliyetten insanlara nasıl yansıyor, bir sorun yaşıyor musunuz?

Dillerimiz de farklı olabilir ama dünyaya bakış açımız, yaşam felsefemiz, kültürel değerler ölçeğinde insani duygumuz aynı. Hiç kimse hiçbir inancı, dini, milliyeti, dili hakir göremez. Ayrıca hiçbirinin diğerinden üstünlüğü de söz konusu değil, asıl olan gerçek manada insan olabilmektir. Bütün âşıkların, ozanların söylemleri budur. Bunu aşamayan ırkçılık yapan şairler yok mu elbette var. Ama halk ozanlığı, şairliği, sanatçılığı bütün etnik kimliklerin, inançların, ibadet anlayışlarının, hatta siyasi ideolojilerinin üzerindedir. Kültürel manada insanlığa vermeye çalıştığımız emeğe ve hizmete hiçbirinin gölgesi düşmemeli. Onun himayesi altında olmamalı, rahat hareket edebilmelidir.

  • Müziğin Alevi kültür ve inancında önemli bir yeri var. Anadolu müziğinde de Alevi kültürünün önemli bir yeri var. Siz bu yeri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Alevi kültürü halk müziğinin, halk edebiyatının mayası, hamuru, çamurudur diyebiliriz.

          Siz Anadolu ozan geleneğinin temsilcilerinden birisiniz.  Sizce bu Anadolu ozanlık geleneğinin kaynağı nedir?

Mahsuni Şerif’in “Göl yeri susuz kalmaz” diye bir sözü vardır. Bütün kültürlerde, gelenek ve göreneklerde olduğu gibi Alevi kültür ve inancında da semah, deyiş, miraçlama okunmasından içeriğine kadar eskiden icra ediliş biçimiyle, şimdi icra ediliş biçimi arasında ciddi farklılıklar var. Diğer yandan bunu çok doğru icra eden gençlerimiz hızla çoğalıyor. Ben deyiş, duaz, miraçlama, semah okuyan gençlerin yetişmesi noktasında bütün birikimlerini aktardım. Sesi benden daha güzel, icrası, bağlaması çok iyi olan gençlerimiz o kadar çok ki hepsiyle gurur duyuyorum.

  • Anadolu ozanları unutuluyor değerlendirmesi de var. Siz ne dersiniz?

Aslında halk unutmuyor. Dertli Divani popüler kültürün etkisi altında kalan insanlar tarafından görünmüyor, tanınmıyor olabilir ama ne yaptığımızı, ismimizi biliyorlar. Başkalarına tanınan fırsat bizim gibi ozanlara tanınsa, diğer kanallarda konuk edilmiş olsak Anadolu’da yaşayan insanların yaptığımız müziği nasıl baş tacı yaptıklarını göreceksiniz. 

“ŞÖHRETLİ OLMAK İÇİN ÇABA SARF ETMEDİM”

  • 120’den fazla eseriniz var.  Bu eserleri kimler okudu?

Arif Sağ hocadan başlayalım, Zülfü Livaneli, İlyas Salman, Belkıs Akkale, Sabahat Akkiraz, Hüseyin Turan, Kutsal Evcimen, Güler Duman, Tolga Sağ, Feryal Öney, devri daim olsun Kıvırcık Ali… Yani halk müziği söyleyen birçok sanatçı eserlerimi okudu.

  • Halk müziği söyleyen hemen her sanatçı sizin eserlerinizi okudu. Fakat siz kendinizi hiç öne çıkarmadınız, niye?

Gören görüyordu. Popüler olayım, şöhretli olayım diye bir çaba sarf etmedim. İlk albüm 1989 yılında Arif Hoca’nın bağlaması eşliğinde çıktı. Sonra Diktiğimiz Fidanlar, Duaz-ı İmam, Serçeşme, Hasbıhal, Hakisar albümleri derken bu günlere geldik. En sonunda Dertli Divani ile 30. yıl albümü çıktı. Bu albüme de devri daim olsun Hasan Saltık ve Erdal Erzincan dostumla birlikte bir muhabbet ortamında karar verdik. Erkan Oğur, Belkıs Akkale, Sabahat Akkiraz, Erdal Erzincan, Feryal Öney, Tolga Sağ, Mercan Erzincan, Ahmet Aslan, Cengiz Özkan, Ender Balkır, Ali Rıza ve Hüseyin Albayrak birer eserle katkı sundular. Hepsinin nefeslerine sağlık. 

  • Siz yeni isimlerden kimleri dinliyorsunuz, bahsettiğiniz genç isimler kimler?

Bizim muhabbet ortamlarında bulunup, halk müziğini dinleyen insanların tanıyabileceği birkaç isim sayayım; Mustafa Kılçık, Onur Kocamaz, Mert Kılıç, Ferhat Karaca, Can Kalaycıoğlu ilk etapta aklıma gelen isimler. Üç beş dakika düşündüğüm zaman 40-50 isim sayabilirim.

Etiketler; Dertli Divani

ARŞİV