Dünyanın dört bir tarafından gelen sanatçıları hem misafir eden hem de üretimlerine katkıda bulunduğu 'sanatçı rezidansı' ve türlü sanat etkinlikleriyle Kadıköy'ün önde gelen bağımsız sanat inisiyatifi olan halka sanat projesi, Kadıköy'e veda ediyor. Moda’da 2011 yılında açılan kâr amacı gütmeyen, hem üretim hem de sergileme yapılan bağımsız bir sanat oluşumu olan halka’nın ‘mekansızlaşma’ süreci başlamak üzere.
halka ekibi, geçtiğimiz günlerde açılan “Rüzgarda Akan Atlar ya da Yuvadan Uçmak” adlı sergiyle, sekiz yıl kendisine yuva olan Moda Ruşenağa Sokak’taki mekanından uçuyor. “Yeni imkanlar ve olasılıklara akmadan hemen önce bu mekanda son bir sergi daha yapmak istedik. Bir mekana veda ederken bunu bir sergiyle kutlamaktan daha iyi bir yol gelmedi aklımıza” diyen halka ekibi, “bugüne kadar yolumuzun halka'da kesiştiği ve üretimleri yuvadan uçmak temasının ortaya attığı sorulara yanıt veren sanatçılardan bir seçkiyi sizlere sunacak olmanın aynı anda burukluğu ve neşesi içerisindeyiz” ifadesini kullanıyor. Sergi 22 Mart yani mekanın boşaltılacağı güne dek açık kalacak.
Hem sergiyi hem halka’nın yeni dönemini halka sanat projesi direktörü Dr. İpek Çankaya, koordinatör Bahar Güneş ve sergi küratörü Öykü Demirci’yle konuştuk.
(Öykü Demirci, İpek Çankaya, Bahar Güneş, Sevda Bad)
İ.ÇANKAYA: 2011'de sanat, toplum bilinci, çevre ve kültürel eğitim odaklı araştırma ve üretim yapan ve sergileyen, kar amacı gütmeyen bir sanat inisiyatifi olarak yola çıktık. Amaç, çağdaş sanat ve kültürün üretim ve sunumuna katkı sağlamak ve hem içerik hem de işleyiş anlamında özgün bir model yaratmaktı. Bu model uluslararası ölçekte çalışabilen ve kendi kaynaklarını kendisi yaratan bir model oldu çünkü Türkiye çağdaş sanat alanının büyük kurumlar ve kapsamlı sponsorluklardan oluşan genel yapısı içinde, halka sanat projesi kurumsal sponsorluğa dayanmadan, ancak amatör bir uğraş olarak değil, profesyonel bir yapı olarak yolunu çizdi. Her türlü kaynağını (bilgi, deneyim, insan gücü, mekan ve sosyal çevre) yine sanata aktarmaya başladı. İlk günden itibaren içinde yer alan her ekip üyesi bir çağdaş kültür kurumunun ihtiyaç duyduğu ya da duyması gereken niteliklerde kişilerden oluştu. Kendi içinden sanatçı, küratör, galeri yöneticisi olarak yetişmekte olan sanat profesyonelleri çıkardı. Sanat ve kültür yönetimi eğitiminin ne kadar önemli olduğunun altını çizdi, genç kadrosunu hep bu kaynaktan besledi ve bu alana birçok yeni insan kazandırdı. Aslında teorik bilginin pratiğe dönüştüğü küçük ölçekli bir laboratuvar haline geldi demek lazım. Aynı şekilde yolu halka’dan geçen çağdaş sanatçılar o kadar çok ki bu güncel sergiyi hazırlarken biz de dönüp tekrar göz atma şansı yakaladık. Bence özet cümle kendi içinde büyüyen dinamik ve üretken bir grup oldu. Bu grup şimdi sistemin tüm tıkanmışlıklarına rağmen kendi yetenek ve iradeleriyle birlikte proje üretebilen ve bunları izleyiciyle paylaşmak için yeni yollar ve yerler yaratabilen bir noktaya geldi.
İ.ÇANKAYA: İlk mekanımız mülkiyeti bize ait bir yerdi. Etkinliklerimize 2011’de, halka’nın çekirdek kadrosunda yer alan, aynı zamanda en uzun süreli iki destekçisinden biri olan Doğu Çankaya’nın daha önce kendi atölyesi olarak kullandığı Yoğurtçu Parkı’na bakan bir dairede başladık. İlk iki rezidans sanatçımızı burada ağırladık. Sergi ve sanatçı buluşmaları yaptık. 2012’nin Nisan ayında şu anki mekanımız olan Ruşenağa Sokak’a geçtik. Burası değerli bir proje ortağımızın ifadesiyle hepimizin ortak rahmi oldu. Projelerimizin tasarıları, toplantılar ve bir çok üretim buradan hayata geçti. Aynı zamanda Uluslararası Sanatçı Rezidans Programımızın da can damarı oldu. Sekiz yılda üç hafta ile üç ay arasında değişen sürelerde 80’e yakın yabancı sanatçı, küratör, yazar ve müzisyenle işbirliği yaptık. Her biriyle proje ürettik ve burada izleyiciye sunduk. Öte yandan 2013 – 2018 yılları arasında bu mekana ek olarak Bademaltı Sokak’ta ikinci bir mekan daha kiraladık. O dönemde Ruşenağa daha çok rezidans programı sanatçılarının üretim ve paylaşım yeri oldu; Bademaltı Sokak ise bizim rezidans programından bağımsız olarak ürettiğimiz sergilere, buluşma ve kültürel atölyelere ev sahipliği yaptı.
“MODA NEŞELİ BİR SEMT AMA…”
İ.ÇANKAYA: O mekanı kiralamadan önce üç ay düşünmüştük. O zaman sokağın çehresi çok farklıydı. Bırakın kültürel yaşamı, herhangi tür bir sosyalleşmeye hizmet eden hemen hemen hiçbir mekan yoktu. Kültürel ölçekte bir Taksav vardı, bir de daha çok tasarım ve hediyelik malzemeler satan bir Müze Shop. Bizim mekan iki yıla yakın boş kalmıştı. Sokakta yaya trafiği çok azdı. Ancak beş yıl içinde yeme içme mekanlarında ve özellikle kafelerde inanılmaz bir artış oldu. Moda’ya hafta sonları binlerce kişi akıyor. Artık brunch’lar haftanın en az üç gününe yayıldı ve sadece gündüz değil geceleri de çok hareketli bir semtimiz var. Bu bir yandan çok neşeli bir semt tablosu çiziyor. Ancak terzisinden nalburuna elektrikçisinden kırtasiyesine küçük esnaf giderek silinmeye ve tek taraflı bir görünüm oluşmaya başladı. Kira artışlarında artık yıllık resmi enflasyon rakamları mal sahiplerine yeterli değil; yeni rayiç belirlenmesi talepleri gündeme geldi çünkü yeni nesil kahveciler ve benzerleri çıtayı en az iki, üç kat –hatta daha fazla- yükselttiler.
Ama burada şunun altını çizmek lazım, bu şekilde el değiştiren bir çok mekan çok kısa süreler içinde yeniden ve yeniden el değiştirmeye başladı çünkü içinde yaşadığımız ekonomide beş haneli kiraları çıkartabilecek kadar kahve satmanın, personel çalıştırmanın olanağı yok. Reel değil. Evet bizim çıkartıldığımız o mekan şimdi çikolatacı oldu ama hakkında fazla yorum yapamam çünkü mahkeme süreci devam ediyor. Kararı temyize taşıdık.
İ.ÇANKAYA: Bunu bilmiyorum. Buranın durumu biraz daha farklı, burası tarih bir ev. halka sanat projesi’nin ilk üç yılını yazdığım kitapta buranın hüzünlü hikayesine de değinmiştim. Biz içinde yarattığımız dünyayla bu mekanı ve tarihini de onurlandırmak için çalıştık. Bir sanat ve kültür yuvası yarattık. Ancak günün sonunda içinde üretilen içerik değil ay sonunda getirdiği gelire bakılıyor çünkü bireyin maddi koşullarını da sistemin geneli belirliyor. Ve bunu bizimki gibi bazı vakalarda bir ev sahibiyle bir kiracının çıkarlarının uyuşmaması olarak düşünmek çok yanlış. Neden sanat mekanlarına Berlin, Amsterdam, Montpellier’deki ya da birçok çağdaş örneklerdeki gibi farklı olanaklar yaratılamıyor bunu konuşup, çözümler geliştirmek lazım. Sonuçta içinde yaşadığımız koşullarda sizden aldığı kirayla geçinecekse ve -bu konuda dürüstse- bir mülk sahibine kızamazsınız. Sanatçıların kaybetmediği bir yapı kurmak için çalışmalıyız.
İ.ÇANKAYA: Dediğim gibi ev sahibi – kiracı çekişmesinden daha geniş bir perspektifte ele alınması gereken daha köklü bir sorun olarak görüyorum. Özellikle kar amacı gütmeyen bir sanat kurumu, sanatçı atölyesi ya da sanat inisiyatifi iseniz ve var olduğunuz mekanda yaptığınız üretimi ‘hem sanatçının hem de izleyicinin bu tip mekanlara ihtiyacı var yoksa sanat nasıl yaygınlaşacak’ sorusundan yola çıkıp özveri ve idealistlikle yapıyorsanız o zaman şişirilmiş kiralardan nemalanmaya çalışanlardan ve şişirilmiş fiyatlarla sanat eseri satan tacirlerden bir farkınız olmalı. Bunu kendinizin bilmesi yetmez, sistem de bunu onayladığını uygulamalarla göstermeli.
KAFECİLİK VE SANATÇILIK…
B.GÜNEŞ: İstanbul için sanatın tek merkezli olduğu algısı çoktan değişti. Kadıköy’de birçok bağımsız sanat mekanı var. Benzer sorunlar yaşadığımıza eminim. Kadıköy’de yaşayıp çalıştığımız için gözlemle fırsatımız oldu. Değişimi birebir yaşadık. Uzun süredir var olan ekonomik kriz, küçük yatırımcıları kafeciliğe itti. İstanbul’da birçok kültürel ögelerini koruyan mahalle, mutenalaşma ve dönüşüm tehdidi altında ya da yok oldu. Kafecilik belki bir sonuçtu. Dönüşüm, Moda ve Yeldeğirmeni gibi lokal bir halkın yaşadığı bir semtte, bir mahalleye ait olması gereken unsurları koruyarak ilerleyen bir süreç olmadı.
Ö.DEMİRCİ: Benim halka’da çalışmaya başladığım 2017 yılı ile içinde bulunduğumuz bu zaman dilimi arasında kafelerin sayısı ve içinde bulunduğumuz mahallenin çehresi arasında çok büyük bir fark var. Fakat buradaki temel soru, artan kafe sayısı ile insanların günlük yaşam rutinlerinin değişmez bir parçası haline gelen bu muhitte, herkesin yolunun geçtiği bu sokakta kaç kişi bizim kapımızdan içeri giriyor? Kaç kişi orada olduğumuzun ve neler yaptığımızın farkına varıyor. halka’nın yerini bilmeyen insanlara tarif ederken etraftaki kafelere referans verdiğimizde anlaşılıyor. Haftada bir kaç gün yan binada, önümüzde veya arka sokakta vakit geçirirlerken bir şekilde yan kapıda yer alan sanat kurumları bu rutinin bir parçası haline gelemiyor. Bunun nedeninin çocukluktan bu yana sanatla olan ilişkimizdeki tanımlanamamışlık veya bu ilişkinin aslında hiç kurulamamış olması mı, sanat ve kültür politikalarımızdaki eksiklikler mi olduğu ise bir başka tartışmanın konusu.
İ.ÇANKAYA: İlk olma özelliğimiz hep baki. Bizden sonra başka örnekler de geldi. Kimileri kaldı, kimileri vazgeçti. Yabancı sanatçılarla bağlantı kurabilen ve onların ihtiyaçlarına karşılık verebilen benzer programlar olacaktır diye düşünüyorum.
9 YILDA 35 ÜLKEDEN 90 SANATÇI
B.GÜNEŞ: Konuk sanatçı programı 9 yıldır kesintisiz olarak sürdürdüğümüz bir program. Bugüne kadar 35 farklı ülkeden 90’ın üzerinde farklı disiplin ve kültürlerden gelen sanatçı, küratör, araştırmacı, teorisyen ağırladık.
İ.ÇANKAYA: 2020’nin ikinci yarısı için çağrı açmadık. Bir süre farklı mekanlarda gerçekleştirmek istediğimiz projelerimiz var. Geçtiğimiz aylarda çağdaş sanat ve küratörlük üzerine yedi haftalık ücretsiz bir seminer dizisi düzenlemiştik. Çok ilgi gördü, onun ikincisini planlıyoruz. Bahar’ın bir sanat söyleşileri projesi var. Bir de şu an bu mekanda yaptığımız grup sergisi gibi bu yılın ikinci yarısı için bir sergi tasarımız var.
B.GÜNEŞ: Net bir rakam vermek çok zor. Grup ve solo sergileri olarak 150’nin üzerinde bağımsız sergi projelerimiz var. Rezidans programına katılan sanatçıları da dahil edersek bu rakama yaklaşık birbirinden farklı fikir ve emekle örülmüş sergi projeleri hayata geçirdik. Bunların dışında kültür-sanat ve ekoloji konularında atölyeler, söyleşiler, eğitimler, buluşmalar, sosyal sorumluluk projeleri ve yerel organizasyonlar düzenledik.
B.GÜNEŞ: Mekanımıza veda etmemiz netleşince, bunu bir sergiyle taçlandırmaktan başka daha iyi bir yol gelmedi aklımıza. Evimizden ayrılıyorduk. halka benim için evimde olmazken kendimi evimde hissettiğim bir yere dönüştü. İpek Çankaya’nın tematik metninden yola çıktık. Serginin kavramsal çerçevesinde araştırıldığı gibi “seçili aile” olgusu olarak halka içinde yaşadığımız bir yerdi. Beraber çalışıyor, öğreniyor, üretiyor ve günlük hayatımızda da bu akışı devam ettiriyorduk. “Rüzgarda akan Atlar ya da Yuvadan Uçmak” sergisi hayatımızdaki bu değişimle ortaya çıktı. Mekanımıza veda ediyorduk, yuvamızdan yeni olasılıklara uçuyorduk. Bu sergide, halka’nın kurulduğu günden bu yana yolumuzun kesiştiği, beraber ürettiğimiz, yol arkadaşı olduğumuz yuvadan uçmak temasına yanıt veren sanatçılardan bir seçki oluşturduk. Öznel ve biricik ifadelerden kolektif bir düzleme ulaşan vardığı yerde bir ortaklığa dokunabilen bir duygu oluşturmak istedik. Çoklu bir hal var bu sergide. Sergilenen çalışmalarda mekanın ve zamanın göreceli hali bir bakış özelliğini imgeliyor. Dünya üzerinde kendimizi konumladığımız yer neresidir? Mekan mahremiyetimiz bir şekilde ihlal edildiğinde öznenin dünyası nasıl kararlar alıyor? Hayatlarımızdaki beklenmedik büyük değişimler, insanın olumsuzu değiştirme arzusuyla dönüşümü getiriyor hep. Dönüşümde bir başkalaşma hali ve geri dönüşü barındırmayan bir tanıklık var. Hepimiz yuvamızdan uçtuk. Bilinmeyenin verdiği heyecanla yola çıktık. Bu aslında bembeyaz boş bir sayfa gibi her şeyle doldurulabilir ihtimalleri taşıyor boynunda.
(Sergi 23 Mart’a dek Pazartesi hariç her gün 12.00 – 19.00 arasında Caferağa Mh. Dr. Esat Işık Cd. Ruşenağa Sokak No:8’de ziyaret edilebilir.)
Ö.DEMİRCİ: Sergi çok kısa bir süreçte ortaya çıktı. Bir önceki sergimizin açılışında yuvadan uçmak bir kavram olmanın ötesine geçip gerçeklik halini almıştı. Bu gerçekle yüzleşme halinde verebileceğimiz en iyi tepki, yeni imkanlar ve olasılıklara akmadan hemen önce bu mekanda son bir sergi yapmaktı. Bizler halka’nın her zaman içine aldıkları ile büyüdüğünü söylüyoruz dolayısıyla sergide yapıtları yer alan sanatçılar daha önce halka’da yolumuzun kesiştiği, birlikte büyüdüğümüz ve sergi temamızın ortaya attığı sorulara yanıt veren üretimleri olan sanatçılardan bir seçki niteliğinde. Bu yanıtlar kimi zaman sanatçının halka ile kurduğu öznel ilişki ile ilgiliyken kimi noktalarda kültür politikaları ve şehirleşme gibi daha politik ve genel yanıtlar. Serginin ortak dilini bilinmezliğe karşı duyulan endişe, içinde bulunduğumuz durum karşısında ortaya çıkan kafa karışıklığı, beraberinde gelen sorular ve sonunda her şeye rağmen bir özgürleşme hissi oluşturuyor.
Ö.DEMİRCİ: Küratörlüğünü Bahar ve ben yaptık. Baysan Yüksel, Belkıs Taşkeser, Doğu Çankaya, Emrah Danacı, İpek Çankaya, Murat Germen, Nancy Atakan, Neriman Polat, Richard Bartle, Sevda Bad, Sevil Tunaboylu, Sezgi Abalı, Sadık Arı, Slobodan Dan Paich ve Yasemin Nur’un resim, fotoğraf, yerleştirme ve heykelleri var.
(Sevda Bad, Bahar Güneş, İpek Çankaya, Öykü Demirci)
“YUVADAN UÇMAYI İÇSELLEŞTİRMEK…”
İ.ÇANKAYA: Şu an için acil bir önceliğimiz değil, Bademaltı sokaktaki mekandan kopartılışımızın getirdiği travmayı yeni atlatmıştık ki şimdi Ruşenağa sokaktan da çıkmamız gerektiği gerçeğiyle karşı karşıya kaldık. Bunlar kolay atlatılan süreçler değil çünkü tüm ekip olarak mekanımız bizim ikinci yuvamız oluyor, içinde bulunduğumuz yeri içselleştiriyoruz. Şu an enerjimizi bizi tüketen değil sağlığa kavuşturan konulara vermemiz gerekiyor. O da içerik üretmek. O yüzden bir mekana sabitlenmek yerine yuvadan uçmayı içselleştirmeye ihtiyacımız var. Bu bize özgürlük verecek ve üretime odaklanacağız diye düşünüyorum.
Bir de birkaç seneden beri halka’nın bir ayağını Bodrum’da attık. Adı Art Halicarnassus, şu an sanatçı atölyesi, araştırma ve proje yönetim merkezi olarak çalışıyor. halka’nın bazı etkinliklerini farklı coğrafyalara yayma fikrimiz kapsamında orayı da değerlendirebiliriz.
İ.ÇANKAYA: Sergilerimizin genel dinamiği şöyle çalışıyor. İçimizden biri bir sergi fikriyle geliyor. Onu geliştirip iş bölümü yapıyoruz. Kimimiz küratör kimimiz sanatçı kimimiz mekan sorumlusu olarak işe girişiyoruz. Diğer sanatçılarla diyaloglarımız başlıyor ve tüm süreci iletişiminden açılışına kadar yönetiyoruz. Şimdi bu denkleme sergiyi yapacağımız mekanla anlaşmak da eklenecek.Rüzgarda Akan Atlar ya da Yuvadan Uçmak, halka sanat projesi’ne sekiz yıl yuva olmuş bir mekana veda ederken onu kutlama sergisi…