Hasanpaşa’da “harikalar diyarına” açılan kapı

Kadıköylü heykel sanatçısı Eda Taşlı, Hasanpaşa’daki atölyesinde yarattığı şaşkın ve renkli karakterleri kendi öyküleriyle karşımıza çıkarıyor. Taşlı ile bazen doğaçlama bazen de kurgu ile yarattığı ahşap heykellerini konuştuk

09 Aralık 2021 - 11:20

Kadıköylü sanatçı Eda Taşlı, fotoğraf bölümünden mezun olduktan sonra ailesinin de desteğiyle hayallerini gerçekleştirmek için heykel bölümünde okumaya karar verdi. Ahşap, mekanik ve hareket üzerine yoğunlaşarak, kinetik (hareket) heykeller yapmaya başladı. Taşlı birçok karma sergiye katılarak, Rus edebiyatından, çocuk kitaplarından, çizgi filmlerden, masallardan ve hayal dünyasından esinlenerek yarattığı heykellerini sergiledi. Sanat çalışmalarına Hasanpaşa’daki atölyesinde devam eden Taşlı ile üç metreyi geçen “şaşkın ve ahmak” heykellerini, Kadıköy’ü ve hayal dünyasındaki karakterleri konuştuk.

 -Eda Taşlı kimdir, sizi tanıyabilir miyiz?

1978’de İstanbul’da doğdum. 1999’da Kocaeli Üniversitesi G.S.F. Fotoğraf Bölümü’nden mezun olduktan sonra 2004’te Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Heykel Bölümüne girdim. 2013’te de ahşap atölyesinden mezun oldum.

-Heykel okumaya nasıl karar verdiniz?

Farklı bir okulda okumak gibi bir amacım yoktu ama aynı zamanda mutsuzdum. Fotoğrafçılık yapıyordum ama çok fazla resim çiziyordum. Fotoğrafçılık yapmak istemiyordum ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Heykel Bölümü’ne girdim. 2013’te de ahşap atölyesinden mezun oldum. Okulla ilgili hep bir sorunum oldu. Hiç unutmam babam bir gün “kızım limon sat ama şu diplomanı al” demişti.

OYUNCAKLARDAN DEVASA HEYKELLERE

-Ahşapla çalışmak nasıl hissettiriyor?

Heykelde temel malzeme çamur. Okulda bir süre sonra ikinci malzemeyi seçebiliyorsunuz.  Ben de ahşabı seçtim. Taşı da denedim ama hem çok tozlu hem de ağır. Ahşabı seviyorum, daha rahat çalışıyorum.

-İstanbul Havalimanında sergilenen heykelleriniz üç metreden uzun. Devasa heykel yapma fikri nasıl oluştu?

Okuldan ilk mezun olduğunuz zaman devasa heykeller yapamıyorsunuz. Daha küçük şeyler yapmıştım. “Bunlar heykel değil oyuncak” diyen de oldu. Yaptığınız şey biblo gibi olunca dikkate alınmıyorsunuz. Oyuncak da yaptım ve  benim için sorun değil bu. Hareketi anlatmaya çalıştığım bir işimi Leonardini Ahşap Oyuncak Tasarım Yarışması’na yolladım ve birinci oldum. Bir gün dedim ki “yapayım bir tane devasa bir heykel de sanatçı olayım.” Öyle de oldu. Bizde böyle bir algı var maalesef.

-Bu eserleri bitirmeniz ne kadar sürdü?

İstanbul Havalima’nında sergilenenleri tamamlamam bir yıl sürdü. Üç metrelik heykellerdi ve ağır bir işçilik gerektiriyordu. “Ben sanatçı değil miydim ya?” diye soruyordum kendime bazen. Sabah erkenden kalkıp atölyeye iner ve çalışmaya başlardım. 

“KARAKTER YARATIYORUM”

-Bu heykelleri aynı zamanda bir karakter olarak görüyorsunuz. Bu karakterler nasıl ortaya çıktı? Nelerden etkileniyorsunuz?

Durup dururken çıkan bir şey değil bütün bunlar. Kendi çocukluğumdan etkilendim elbette. Bunun yanında çizgi filmlere bayılırım. Şu an hayatımdan memnunum ama geçmişim beni daha çok mutlu ediyor. Biraz nostaljiye tutkunum sanırım. Oturur eski Yeşilçam filmlerini; Tosun Paşa’yı filan izlerim. Bundan da acayip mutlu olurum, çocukluğum gelir aklıma. Rus edebiyatından çok fazla etkileniyorum ve oradaki karakterleri de severim. Ben bir karakter yaratıyorum aslında. Ruhlarına göre isimler de veriyorum. Acı çeken işler daha fazla dikkate alınıyor. Benimkiler de acı çekiyor ama ahmakça çekiyorlar. Resimlerimde de genelde aynı hayvanları kullanıyorum. Onlar benim yaratıcılık tarafım. Beni ayakta tutan, eğlendiren ve hayali arkadaşlarım. Onları da çok seviyorum.

-Heykellerinizi görenler nasıl tepkiler veriyor?

Güzel tepkiler alıyorum. Sevimli oldukları için “ay ne tatlı” diyenler de oluyor. Çizgi film dünyasını da yaratmaya çalışıyorum. Kafamın içi çizgi film gibi. Miyazaki’nin verdiği enerjiyi seviyorum. Sanırım ben de o enerjiyi ortaya çıkarmaya çalışıyorum. Dünya bana sıkıcı geliyor ve sürekli hayal kuruyorum. Yani dışardaki hayat daha başka ve zorlu. İnsanların heykellerime baktıklarında mutlu olmalarını istiyorum.

-Kadıköylüsünüz, bu semtle nasıl bir ilişkiniz var?

Doğma büyüme Kadıköylüyüm. Ailem Suadiye’de yaşıyor ve çocukluğum orada geçti. Yedi yıl Yeldeğirmeni’nde yaşadım. Oradaki atölyemi buraya Hasanpaşa’ya taşıdım. Hasanpaşa’da mutluyum. Buradaki mahalle kültürünü seviyorum. Çevremizde selam verdiğimiz insanların olması iyi hissettiriyor. Özetle Kadıköy candır, güzeldir. Karşıya geçtiğimde kaçarak buraya dönerim. Kadıköy’de bir ferahlık varmış gibi hissediyorum.


ARŞİV